BU sözler Rahmetli Kazım KOYUNCU 'ya ait bir şarkıdan. Şöyle bir düşündüğümüz zaman insanın kendisi olmaktan daha doğal bir durum olabilir mi? Ne demek "ben olmak istemek" bir insan için? Bir insanın kendisi olabilmesi için bedel ödemesi diye bir şey olabilir miydi hiç?
Kasım ayı içerisindeyiz. Dün yani geçtiğimiz Pazar günü Avrasya Maratonu yapıldı. Bütün halk Boğaz Köprüsünden senede bir kere olmak kaydı ile yaya olarak geçti. Evet, 10 Kasım gününün ertesi olan 11 Kasım 2012 Pazar günü İstanbul halkı, Anadolu yakasından, Avrupa yakasına doğru yürüyerek geçti. Her sene sabırsızlıkla beklediğim bu maratona, ÖSY-M 'nin uyguladığı ALES sınavı ile aynı gün olması sebebi ile katılamadım. Yüksek lisans başvurumun kabul edilmesi için prosedür gereği girmem gereken ALES sınavı, benim bu seneki maratona katılamama sebebim oldu. Neden sonra zihinsel bir sarsıntı geçirdim. Maratona katılamama sebebim ve maraton günü hafızamda yer alan bir sürü görüntüyü ardı sıra birleştirdi.
Bir zamanlar bir maraton günü bakın neler oldu benim hayatımda. " İnsana Saygı, Düşünceye Özgürlük İçin El Ele" zinciri 11 Ekim 1998 başörtüsü yasağını protesto gerekçesi ile hak aramanın ve zulme boyun eğmemenin bir miladı olarak sayılmıştı. Türkiye'nin her yerinden rengarenk bir görüntü oluşmuştu Boğazın Serin Sularının üstünde yer alan soğuk demir köprünün üstünde. Öylesine sıcak ve samimi duygularla bir araya gelmişti ki o gün insanlar, bütün İstanbul'u ısıtabilecek ve Boğaz köprüsünü bile eritebilecek güçte bir güruh oluşturmuştu adeta. Hepimiz gençtik, derdimiz aynıydı, yüreklerimiz de aynı şarkıyı söylüyordu. "HEPİMİZ SADECE KENDİMİZ OLMAK İSTİYORDUK", kimseye boyun eğmeden ve kimseyi rahatsız etmeden, duygularımız incinmeden ve başkalarının duygularını incitmeden.
İşte bu kadar gerçekti yaşananlar. Ben "ben olmanın bedelini ödüyordum her geçen gün." Neden? Çünkü birileri yani ülkenin küçük ama silahlı bir azınlığı istediği için, hayatımın akışı ve yönü kum tanesi gibi kayıp gidiyordu ellerimin arasından. Büyük bir haksızlığın, ne hak yere yapıldığını sorgulamaktan yorgun düşen zihnime her gün yeni sorular yöneltiyordum ve her gün elimde olmayan nedenlerle ortaya çıkan sorunlarla eve dönüyordum. Ancak ailemin sıcacık ve güçlü kollarında teselli buluyordu gözyaşlarım, korkularım ve öfkem…
2003 senesinde, YÖK'ün istediği kılık kıyafette sınava girmediğim için, ALES Sınavı için gittiğim sınav salonundan yaka paça atıldığım gün ve 11 Kasım 20012 BAŞÖRTÜLÜ olarak sınava girdiğim günü değerlendirebiliyorum. Bir öğretim görevlisinin, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde yaşayan ben ve benim gibi olan insanların yaşamaya hakkı olmadığını", sınavın yapıldığı okulun koridorlarında avazı çıktığı kadar bağırdığını hatırlıyorum.
Şimdiki zamana döndüğümüz de ise geçmişte birçok insan kendisi olmak istemenin bedelini canları ve bazen de malları, mevkileri ile ödedi. Bu kahraman insanlar, gelecek nesillere bıraktıkları izlerle ölümsüz oldular. Yasakçı zihniyete sahip olup, bu ülkeye darbe vuranlar ise lanetle anılıyor her gün. O günlerden ben de kalan, maraton günü yaşananların canım babamı bir şaire, annemi ise bir mazluma dönüştürdüğü gerçeğini her gün hatırlayacağım. İşte o günlerde BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK İÇİN EL ELE Eyleminden dolayı yargılanan gençler için yani hepimiz için, babam mesleği gereği EL ELE Davasının Ağlatan Savunmasını yazan bir halk şairine dönüşmüştü. İnceden inceye dokudu her mısraını, yazdığı savunmanın. Her dinleyeni, her okuyanı ayrı ağlattı yazılanlar. Başarılı bir hekim olan Annemin ve arkadaşlarının başörtülü yani (kendisi) olmasının bedeli ise, Ceza Mahkemelerinde gerekçesi ve aslı olmayan suçlar isnat edilerek ödettiriliyordu.
İşte bu yaşananlar ülkemizin bir gerçeği olarak tarihe iz bırakırken, mücadelesinin arkasında olanları birer halk kahramanına dönüştürdü.Bizi korkutarak öteki konumuna sokanlar ise bir şeyi unutmuşlardı. "Her gecenin bir gündüzü ve her güzün bir yazı da vardı."
Böylece kendilerine, ülkesine, yabancı olan yasakçı zihniyet ise kendi kendilerini ÖTEKİ(LEŞTİREN) kişiler olarak tarihin utanç sayfalarında çoktan yerlerini aldılar bile.