Bir defterin itirafları

Ahşap masanın serin yüzeyinde, kapağım hafifçe aralanmış, sabırla sizi bekliyorum. Burnumda o kesif selüloz kokusu, sırtımda ise ciltçinin attığı o sıkı dikişlerin gururlu gerginliği var. Ben bir defterim. Sizin "cansız" deyip geçtiğiniz, üzerine kahve fincanı koyduğunuz, bazen hüzünle karalayıp bazen de sevinçle üzerine gözyaşı döktüğünüz o sessiz ve sadık dost. Bugün kalemi eline alan o değil, benim. Çünkü insanların telaş içinde unuttuğu bir hakikati, ancak bir kâğıt parçası fısıldayabilir yüreğinize.

Bu fısıltı, yazmanın aslında beklemek olduğu gerçeğidir. Üzerime eğilen o başın, elindeki dolma kalemin ucundaki mürekkep damlası kurumasın diye verdiği o tatlı mücadeleyi izlerim hep. Dijital ekranlarınızdaki yanıp sönen ve sizi sürekli acele ettiren o sabırsız imleçlere benzemem ben. Bir harf düşer bağrıma, sonra bir kelime filizlenir... İşte o an, zamanın durduğu ve ruhun nefes aldığı andır.

İnsanlar, klavyenin "geri al" tuşuna o kadar alıştı ki, hayatın da hataları bir tuşla silebileceğine inandı. Oysa ben, hakikatin en saf haliyim ve size hatanın o kadar da korkutucu olmadığını hatırlatmak için buradayım. Silgi sadece kurşun kalem izini siler, kâğıdın yaşanmışlığını değil; ve bu yaşanmışlık, utanılacak bir leke değil, sizi büyüten bir tecrübedir. Yazdığınız bir cümleyi silseniz bile, o cümleyi kurarken hissettiğiniz duygu, kâğıdın hafızasında bir nişane olarak kalır.

Bazen sayfalarımda uzun, derin sessizlikler olur; kalem havada asılı kalır. Dışarıdan bakan biri hiçbir şey yapmadığınızı sanır ama ben o an yazarın zihnindeki fırtınanın dindiğini ve güneşin doğduğunu hissederim. O an, en büyük eylem gerçekleşmektedir: Tefekkür. Sizler, hız çağının gürültüsünden kaçıp benim limanıma sığındığınızda, düşünmeden konuşmanın yükünden kurtulursunuz. Benim sayfalarım, aceleci fikirlerin değil, damıtılmış umutların ve duaların bahçesidir.

Bu bahçede en çok korktuğum şey boş kalmak değil, samimiyetsizliktir. Çünkü kâğıt, yazarın nabzını hisseder. Titreyen elin heyecanını, umut dolu elin sıcaklığını ayırt ederiz biz. Dijital harflerin karakteri yoktur; hepsi aynı fontta, aynı boyuttadır. Ama benim üzerimdeki her harf, sizin o günkü kalp atışınızın, hayata tutunuşunuzun en somut delilidir.

Bugünlerde tozlu raflarda beklesem de ümidimi hiç yitirmedim. Parmaklarınız cam ekranlarda kayıp giderken, mürekkebin kokusunu ve kâğıdın hışırtısını özlediğinizi biliyorum. Çünkü insan, iz bırakmak isteyen, kalıcı bir şeye tutunmak isteyen bir varlıktır. Elektriği kesildiğinde kaybolan bir yazı değil, torunlarınıza kalacak bir mektup, bir hatıra olmak isterim.

Gelin bugün kendiniz için bir iyilik yapın. O mavi ışıklı ekranı kapatın, çekmecenin dibinde unuttuğunuz beni bulun ve kapağımı aralayın. Hata yapmaktan, karalamaktan, çirkin yazmaktan korkmayın. Çünkü üzerine çizgi çekilmiş bir cümle, hiç kurulmamış bir cümleden daha cesurdur. Ben hazırım. Sırlarınızı, dualarınızı ve yarına dair en taze umutlarınızı taşımaya dünden razıyım.

Yeter ki siz, "gönder" tuşuna basmanın kolaycılığından sıyrılıp, mürekkebin şifalı sabrına teslim olun.

Kalem sizde, umut hepimizde.