Diğer

Biz kısık sesleriz...

0

Arif Nihat Asya merhumun yukarıdaki mahviyet ve bir o kadar da mazlumiyet dolu ifadesiyle başlayan şiirinin okunduğu mahalde bulunup da gözleri dolmayana biz ve bizden önceki kuşak içerisinde tesadüf etmek neredeyse imkansızdır. Hele ki erbabınca dokunaklı bir sesle okunuyorsa gözyaşları sel olur akar.

Zira Osmanlı bakiyesi büyüklerinden dinledikleriyle dolan dimağı, derhal hatıra hutur ettirir; "İnsan bu kadarına da katlanabilir mi?" dedirtecek yığında tragedyayı bir anda önünde sahneleyiverir. Balkan göçü, Moskof mezalimi, Takrir-i sükûn süreci… Hasılı Osmanlı coğrafyasının boynu bükük melül mahzun bakan bahtsız nesli resm-i geçit yapmaya başlayıverir birden.

Bazı şiirler kalemle değil, bizatihi kalple yazılır. İşte Arif Nihat Asya merhumun bu şiiri de öyledir. İnsanı ilk mısraından itibaren ayrı bir duygu dünyasına taşımak ve ona ecdadının yaşadığı son derece hazin hicranları muhtevi iklimi birebir yaşatmak başka türlü nasıl olabilirdi ki.
Söz konusu şiir okunmaya başlayınca;

Yüzyıllarca vatan edindiği balkanlardan göçe zorlanan, orada inşa ettiği medeniyet tarumar edilen mazlum insanımız gelir, akla. En hayati en vazgeçilmez eşyalarını yüklediği kağnıya "gah" demeden son kez her taşında hatıra kokan o mazlum diyara bakışı, eşyaların üzerine bindirdiği hadisenin vehametini kavrayacak yaşların hayli gerisinde minik kızan ve kızçeler üşüşür, zihne. Ve belki de bir daha ezan nidalarının kendisine doğru yükselişini göremeyecek asumanın bulutlardan yere bıraktığı gözyaşları.

Diğer taraftan Kafkasya'nın zulme sürgüne talimli insanları katılır, bu resm-i geçide. Ahıskalılardan tutun da çeşitli kollarıyla Çerkezlere birçok mazlum millet hafızlarda canlanır.

Ve sonrasında ezanın 1932'den 1950'ye 18 yıllık gurbeti bu şiirle hatırlatır kendini. İnanılır gibi değil ama, "Şehadetleri dinin temeli" olan "Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli" temennisi İstiklal Marşının bercestesini teşkil eden Ezan-ı Muhammedî, her bir karışı "Allahü Ekber" nidasıyla cenk meydanına çıkan şüheda kanıyla sulanmış bu vatan toprağı üzerinden epeyce bir zaman gurbete çıktı.
Anılan hicranları babadan dededen dinleyerek büyüyen İmam Hatip nesli, işte hep sıraladığım hissiyatın terakümü bir duygu yoğunluğuyla dinler, böylesi şiirleri.

Bir zamanlar tedavülde "Harbiye'de tahsile başlayan her gencin rüyası bir gün Çankaya'ya çıkmaktır." biçiminde bir klişe vardı. Kısmen hakikate temas eden bu klişenin bir benzerini İmam Hatip nesli için şu şekilde ifade etmek yanlış olmaz herhalde: "İmam Hatip'e başlayan her çocuk, içinden çıktığı kavruk insanların acılarını unutmamaya, evlerini Kur'an'sız, camilerini imamsız, semalarını ezansız bırakmamaya ahitlidir."
Bu şiirde bizatihi kendini bulur. Cihat meydanını pehlivansız bırakmama yönündeki duaya gönlünden koparak gürül gürül amin derken, ahdini yenilemenin iç huzurunu yaşar. Yüreğini kavuran iç yangınının gözlerine aksetmesine mani olamaz, bu esnada. Gözpınarları dolar taşar ve yanaklara süzülür.

Osmanlının garibi balkanlarda "Anavatan" tesmiye olunan ülkemizin en üst makamına milletin oylarıyla yükselmiş Cumhurbaşkanımızın anılan mazlum coğrafyalara olan himmeti işte bu hissiyata mebnidir. Osmanlı bakiyesi Arnavutluk'ta biri hariç tamamı yıkılan camileri "Yiğit düştüğü yerden kalkar." dercesine yeniden inşa sürecini başlatan, söz konusu coğrafya insanıyla aynı duygudaşlık zemininde buluşan devletimizin en üst makamı nihayetinde bir İmam Hatiplidir. Söz konusu ezanın gurbetiyse kendini tutamaz, ağlar.

Biz mi? Biz de cihat meydanını pehlivansız bırakmayan Allah'a hamd hissiyle cûş u hurûşa gelen kalbimize sevinç gözyaşlarımızın refakatinden bahtiyarız. Fazla söze ne hacet. Gelin ifade fukarası bizler aradan çekilip Arif Nihat merhum konuşsun…
Biz kısık sesleriz... minareleri,
Sen ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler...göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!