Türkiye-Somali ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan derin bir geçmişe sahiptir. Türkiye’nin 1979’da Mogadişu’da açtığı Büyükelçilik, iç çatışmalar nedeniyle 1991’de kapatmak zorunda kalmıştı. Türkiye, son yıllarda Afrika açılımı kapsamında 2011’de Somali’de yeniden Büyükelçilik açtı. TİKA, Kızılay ve diğer gönüllü kuruluşların katkılarıyla Türkiye, her zaman kardeş Somali Halkının yanında durdu ve durmaya devam etmektedir. Somali Federal Cumhuriyeti, egemen bir devlettir. Egemen bir devlettin toprak bütünlüğüne yönelmiş her türlü bölücü faaliyet, uluslararası hukuka aykırıdır.
Bu nedenle Somaliland’te sözde ‘’bağımsızlık’’ ilan edilmesinin, hiçbir hukuki temeli yoktur ve bölücü bir faaliyettir. İsrail’in Somaliland’i tanıması ve desteklemesi, uluslararası hukuka saygı duymadığını, İslam dünyasında devamlı bölücü terör faaliyetleri desteklediğini bir kez daha teyit etmiştir. Türkiye ise, İsrail’in tam aksine İslam dünyasında her türlü bölücü faaliyetlere karşı birliği savunmuştur. Onun için, Somali’yi bölen bu faaliyete ilk tepki gösteren ülkelerden biri Türkiye olmuştur.
Aslında Somaliland ve Somali halkları çoğunluk itibariyle aynı dili konuşan, aynı inancı paylaşan, aynı kültürel geleneklere sahip bir toplumdur. Ancak Somaliland meselesinin tarihsel bir geçmişi vardır. Onun için, bugün Somali’de olup biteni doğru anlamak için, tarihsel arka plana bakmak gerekir. Bu açıdan Somaliland mesesine baktığımızda kökleri sömürge dönemine kadar uzandığını görürüz.
Bugünkü Somaliland, 1884’ten 1960’a kadar İngiliz sömürgesi olmuştu. Güneydeki Somali toprakları ise, İtalya’nın kontrolü altındaydı. 26 Haziran 1960 yılında İngilizlerin kontrolündeki Somaliland bağımsız bir devlet oldu. 1 Temmuz 1960’ta ise, İtalya’nın hâkim olduğu bölge bağımsızlığını kazanmıştı. Kısa bir süre sonra, her iki bölge, Somali Cumhuriyeti adıyla birleşerek tek bir ülke olmuştu.
İsrail’in bölücü faaliyetlerinin bir sonucu olarak iki taraf arasında anlaşmazlıklar çıkmıştı. Sürekli Somaliland’in dışlandığı propagandası yapıldı. Ne yazık ki bu propagandaların etkili olmasını sağlayan bazı hatalar da olmuştu. Örneğin, 1969’da General Siyad Barre, askeri bir darbe yaptı. Darbe rejimi, Somali’de bölücü faaliyetlere zemin hazırladı. 1980’de Hargeisa ve Burao gibi şehirlerin, Somali ordusu tarafından bombalandı. Bu bombalama adeta bardağı taşıran son damla oldu. 10 binlerce insan hayatını, yüzbinlercesi, yaşadıkları toprakları kaybetti.
Yaşanan bu acı travma, ülkeyi bölmek isteyenlerin amaçlarını hızlandırdı. Nihayet 1991’de Somali’de merkezi devlet, fiilen çöktü. Merkezi devletin çöküşü, bölücü amaçları daha da derin bir ayrılığa dönüştürerek bugünkü tabloyu oluşturdu. Görüldüğü gibi bir ülkede adalet duygusu zedelendiğinde birlik, sadece harita üzerinde kalır.
Toparlayacak olursak, Somali’nin coğrafi konumuna bakan herkes jeopolitik önemini görür. Somali, Afrika kıtası ve İslam dünyası için son derece önemli stratejik bir yerdir. Kendi kaynaklarını kulanabilen, gelişen bir Somali, tüm insanlığa, çok büyük değerler katacaktır. Bu İsrail’in asla istemeyeceği bir şeydir. Tarih, bölünmüş toplumların egemenliklerini koruyamadıklarını bize çok net öğretmiştir. Onun için, İsrail’in dünyadaki tüm bölücü faaliyetlerine karşı, birlik ve beraberliği savunmak gerekir.