BİR genç “Babamdan nefret ediyorum, biliyor musun abi!” dedi.
Sebebini sordum.
Babası ona hiç ilgi göstermemiş, sevgi göstermemiş, üstelik annesini de aldatmış.
Böyle olunca iş boşanmaya varmış.
Genç, uzun yıllardır babası ile görüşmüyormuş.
Bu durumun kendisinde ne gibi sıkıntılara yol açtığı sordum.
“Ne bileyim, biraz hüzünlü, biraz durgun… Bazen kızgın, güvensiz… Endişeli… Böyle bir şey işte abi.”
Anne-baba arasındaki dışa taşmış sorunlar…
Kavgalar, çatışmalar çocuğun hayatını derinden etkiliyor.
Bendeniz, boşanmış bir ailenin orada büyümüş bir evlâdı olarak bunun etkilerini hep hissettim.
Hep gergin, hem müvesvis bir çocuktum.
Bir de eşyalarıma sahip çıkamazdım.
Kafam dağınıktı, odaklanamazdım.
Beni büyüten akrabalar, unuttuğum beslenme çantamı, kalem kutumu bulmak için ikide bir okula gelir, orada, “Bunu da bir türlü toparlayamadık, böyle işte!” diyerek kalbimde yaralar açarlardı.
Anne baba olmadığı için okulda “ikinci sınıf çocuk” muamelesi gördüğüm de çok oldu.
Öğretmenler değil ama sınıf arkadaşlarım hep yalnızlığımı yüzüme vurdu.
Bu zamana kadar boşanmanın, aile içi gerginliklerin çocuklara ve geleceklerine dair etkilerine dair nice makale okudum, nice araştırmaya baktım.
Yerli, yabancı bütün araştırmalar, ailedeki dağınıklığın, gerilimin, şiddetin, boşanma noktasına gelişin ya da boşanmanın çocukların ileride “suça” bulaşma ihtimalini artırdığını gösteriyor.
Böyle bireylerde, erkek düşmanlığı, kadın düşmanlığı, aile düşmanlığı gibi arızalar gelişebiliyor…
Bu durum hem kişi için hem de toplum için önemli sıkıntılara yol açabiliyor.
Boşanma oranlarının artışı ile şiddet olaylarının artışı arasında kesinlikle bağlantı var.
Yani burada..
“Aileyi yaşat ki Devlet yaşasın!” gerçeği ortaya çıkıyor.
“Huzurlu Aile’nin yerini hiçbir şey tutmuyor.
Onun boşluğunu hiçbir şey kapatmıyor.
Milyon bakıcı anne, her biri şefkat abidesi olsa da, şefkatli bir annenin yerine geçmiyor.
Babanın verdiği güven, huzur duygusunun yerini neyle doldurabilirsiniz?
Rahmetli Babam, yurt dışından yazları bir süreliğine gelirdi.
O geldiğinde, o evde olduğunda çok daha huzurlu uyurdum.
Onun sesi güven verirdi.
Çok yaşlanmış, ayağa kalkmaya takati kalmamış baba bile sığınaktır evlât için.
Bunları kaybedince, bina yıkılıyor.
Sadece anne-baba evlât ilişkilerinde değil, yakın akraba ilişkilerinde de kriz yaşıyoruz maalesef.
Dedeleri, nineleri, amcaları, dayıları, halaları, teyzeleri de kaybediyoruz…
Telefon yokken, vasıtalar çok azken büyükler çok daha fazla ziyaret edilirdi.
Şimdilerde bir yere gitmemek ve geleni kabul etmemek için bin türlü bahane uyduruyoruz.
Bırakın bir yerler gitmeyi, sosyal medya, cep telefonu belâları yüzünden aynı evde birbirimizin yüzüne bakmaz olduk.
Bunlar çok yaygın sıkıntılar.
Bu durumun önüne geçmek, işleri toparlamak nasıl mümkün olacak inanın bilemiyorum.
Bazen “hep birlikte yapılabilecek bir şey olmadığını”, kalpteki güven duygusunun iyice kaybolduğunu hissediyor insan.
Böyle olunca da içine kapanıyor. Belki de bireysel çözümler, büyük çözüme götürür bizi.
Mesela…
Her birimiz, şöyle kalbimize dönüp… İç muhasebesi yapsak… Ve “İki günü eşit olan ziyandadır!” diyerek her gün güzele doğru bir adım atsak.
Geçmişe takılmadan, bugüne baksak…
Ve işe mesela…
“Az ve öz konuşma” kararını alarak başlasak!
Çok küçük bir adım değil mi?
Yok değil…
Az konuşmayı başardığımızda, ne kadar çok şeyin yoluna girebileceğini, en azından daha da bozulmayacağını hesap edin lütfen..