Kerim Kitabımızın mucizevi anlatımıyla şu ayeti celile ile yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyorum:
“Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur.” (Ğaşiye, 3)
Üç kelime ile insan gerçeği… Âdemoğlunun yapısal özelliği…
Yeryüzü sınavını en çarpıcı, en sarsıcı, en net ortaya koyan üç kelime…
Evet, çalışmasına çalıştı da geriye sadece büyük bir yanılgı ve yorgunluk kaldı…
Hayatını daha fazla kazanmak adına heder etti fakat elde kalan helak ve hüsran oldu…
Düzenli ve disiplinli bir iş hayatı olmuş ancak hiçbir işe yaramamış, çünkü yararlı işler yapmamış…
Görkemli başarıların ardından gelen acı azaplar…
İş felsefesi ve çalışma mantığı haz ve hırs üzerine kurulu iş dünyasını tanımlıyor bu ayet…
Sanıyorum ayeti kerimenin çizdiği bu profil bize yabancı gelmiyor… Piyasa insanımızın iş temposuna, hız ve hevesine baktığımızda fotoğrafın çok net olduğunu görmek mümkün…
Çalışma mantığının temelinde sadece “dünya var.” …
Dava ve ukba diye bir derdi yok…
Tabir caizse; iş manyağı, çalışma delisi… Tek derdi var, iş dünyasının “en‚‚ lerinden olmak… Rekabet, rövanş, reklam, rant, reyting, refah düzeyini yükseltmek… Rızai Barî’den nasibi yok…
İyilik, ihsan, infak, insaf ve insanlık namına tüm değerlerden ödün vererek mülk istiflemiş… En kötü iflas…
Kenz ideolojisi… Biriktirme arzusu… Servet yığma tutkusu…
Bu tutku zamanla tutsaklığa dönüşüyor…
Ebedi felah için değil, geçici refah için kendini tüketiyor…
Böyle olunca tüm birikim, donanım, kazanım ve yatırımların yarınlarda “hiç” hükmünde olan bir iş hayatı ve ilahi ölçekte hiç değeri olmayan edinimler…
Evet, kıyamet günü kıymeti harbiyesi olmayan kazanımlar…
Beyhude uğraşlar… Nafile çabalar… Havanda su dövmeler… Boşa kürek çekmeler…
İş… Telaş… Uğraş…
Sonuç; boş… Elde var sıfır…
Düşünün; çalışma performansı yüksek, idealleri büyük, bitmez tükenmez bir enerji, müthiş bir efor, kıvrak bir zekâ, cesur bir girişimci ruhu, usta bir yatırımcı, büyüme basamaklarını hızla tırmanmış, birçok kişinin gıpta baktığı, başarının doruklarında yürüyen harika bir iş insanı…
Fakat haramı helali bilmez… Hakla batılı ayırt etmez bir zavallı…
Yüce Kur’an’ın ifadesi ile “Boşuna yorulmuş.”…
Boşuna yaşamış… Ve günün sonunda adı sanı unutulacak, geriye sadece yorgunluk ve yılgınlık kalacak… Dahası cehenneme sevk edilecek…
Gel gör ki o gün; grafikler, ekonomik göstergeler, rakamlar, plaketler, şiltler, alkışlar, övgüler, başarı belgeleri, sertifikalar, diplomalar geçerli olmayacak…
Ve sonrası korkunç bir ilenç… Hor ve hakir… Zelil ve sefil günler…
Dünyada dökülen alın teri o gün yüz akı olmayacak, kişinin yüzünü güldürmeyecek…
Çünkü iş hayatı ona Allah’ı unutturdu…
Malike’l-mülke sırtını döndü, gözü mal ve mülkten başka bir şey görmez oldu…
“Esma merkezli” bir mesaisi yoktu… “Eşya odaklı” bir yaşamı yüceltti… Dünyayı kıble edinenlerden oldu…
Tek dünyalı bir hayatı tercih etti…
Öncekilerin haberlerinden de ibret almadı, ders çıkarmadı…
Piramitler inşa edenlerden… İrem bağları ile övünenlerden… Kayalardan evler oyanlardan… Göğe merdiven dayamak isteyenlerden… Kazıklara sahip olanlardan…
Küçük dağları ben yarattım edası ile gezinenlerden gerekli öğütlere kulak vermedi…
Bundan dolayıdır ki tüm emekler zayi oluyor…
Anlıyoruz ki, çalışkan olmak, başarıdan başarıya koşmak, bir üst lige çıkmak yetmiyor…
Tüm bu kazanımlar neye yarayacak? Bizi nereye taşıyacak?
Allah ve ahiretin merkeze alınmadığı bir hayatın hayrı ve bereketi yoktur… Denge ve düzeni de yoktur…
Salih amel içermeyen sayü gayretler hüsran ve hicran içeriyor…
Gayesi dünya olanın gayreti heba olur…
Sanıyorum çalışma düzenimize, iş disiplinimize rabbani bir format atmanın tam zamanı…
Kalan ömrümüze kalıcı güzellikler yüklemenin fırsatı hâlâ elimizde…
Elimizi tez tutmak zorundayız… Yarın çok geç olabilir…