Teknik, mekanik ve teknolojik yaptırımlara gebe modernlikle
aranız iyi olsun olmasın, ulaşım araçlarıyla küçüldüğü hâlde ayrıntılarla
büyüyen dünya, günümüzde kentli insanın omuzlarında âdeta bir kambur gibi.
Tüketim dayatmaları doyum hissini yok ediyor.
Teknoloji, bütün kolaylaştırıcılığına rağmen giderek da çok
şikâyet edilen bir unsur. Aşırı üretim ve tüketim, ferdî özgürlükleri ve
yaradılışla barışık ihtiyaç hiyerarşisini tehdit ediyor.
Kendi habitatını kurgulayanlar ise modernlikle
anlaşmazlıklarında bir orta yol bulmuş görünüyor.
Dünyanın başka başka yerlerinde, sırtındaki kamburu atmak
için hayatını sıfırdan inşa eden, hiçbir teknolojik araçla bağ kurmayan ve
bunun için elbirliği ile çalışan çekirdek aileler var.
Satın almaktan ve bir şeyleri devamlı yenileme baskısından
bıkanlar, hayatlarını küçültüp sadeleşmeye meylediyorlar.
Kendine yetebilen ev fikri her geçen gün daha cazip hâle
geliyor.
En azından teknoloji için yapılacak fedakârlıkların, geri
dönüşüme izin veren tabiattan başka kimselere muhtaç etmeyecek sistemlerle
sınırlı tutulması isteniyor.
Şehrin su-doğalgaz-elektrik gibi hatlarına bel bağlamamak ve
muhtaç olmamak isteyenler, kendi enerjisini üreten yapılarda yaşamak için
teknolojinin imkânlarından faydalanıyor.
Dünyayı kirletmede pay sahibi olmak istemeyenler,
imkânlarını atıklarını zararsız biçimde geri dönüştürebilen mekanizmalara
yönlendiriyor ve bu gelişmeleri takibe alıyor.
Organik kelimesi, artık yalnızca yiyip içmeye değil, hayatı
kurgulayan bütün unsurlarla ilgili. Modernliğin en dayanıklı, en uçuk ve en
kolay ulaşılabilir maddesi olan sentetik, bütçeye göre terk edilmesi
amaçlananların başını çekiyor.
Uzun ömürlü, dayanıklı, bir insan ömrü geçirse de kılına
zarar gelmeyen tüketim malları almak, kimilerinin gücüne gidiyor.
Bir avuç toprak bulup üç günlük dünyada boğazından geçenin
kendi gen silsilesine bağlı sebze ve meyveler olmasını önemseyen, bunun için
çapayı eline alıp çalışanlar az değil.
Bütün bu kent hayatına karşı gelişen soğukluk ve kalabalık
darboğazının çıkmazları, artık insanları dağlara kaçırtıyor.
El değmemiş orman diplerine mesken kurmak, hayatı olabildiğince
küçültmek, lükslerden vazgeçmek, çocukları evde eğitmek, tatile ihtiyaç
duymamak, sadece bir fikir olarak dahi önemli hale geldi.
“Elyapımı” etiketi bolca alıcı buluyor ve el işçiliğinin
değeri günden güne artıyor.
Günü dolu dolu geçirmek, içindekileri çoğaltıp zararı az
faydası çok bir hayat yaşamak inanan insan için de uygun bir çıkış yolu gibi
görünüyor.
Bütün bu değişimler, düşünmeye, sanat üretmeye, yenileşmeye,
arınmaya ve insana hizmet etme gibi zemini sağlamlaştıran tecrübelere engel
değil.
Makineyi sevsin sevmesin kimse çarkların arasında yitip
gitmeyi istemez.
Geçimliğin haddini bilmek ve imkânları doğru kullanmak, yok
edici dişlilere karşı kalkan oluşturabilir.
Zamana doğru eleştiriler göndererek geleceğin
getirdikleriyle geçimli olmak, dünya ile alışverişte de dengeli bir duruş sağlarken
modernliğin sıkıntılarını aşmak için getirilerinin kullanışlı yönlerini
keşfetmek, zamanı kavramaya ve içinde hakikati dosdoğru yaşamaya yardımcı
olabilir.