Büyük Orta Doğu Projesinde Kim Ne Bekledi?

Türkiye’de siyaset çoğu zaman klişe hâline getirilmiş kavramlar üzerinden yapılır. Çünkü ‘’klişe kavramlar’’ üzerinden siyaset yapmak son derece kolaydır. Zira rakiplerine karşı alternatif proje ve kuşatıcı siyaset üretmek, ciddi bir emek, sabır ve azim ister. ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ kavramı Türk muhalefetinin Erdoğan’ı yıpratmak için klişe hâline getirdiği bir kavramdır. Bu kavramın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı, Türkiye ve Amerika için ne anlam ifade ettiğine pek bakmazlar.

‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ kavramı ilk kez 2004 yılında bir G8 zirvesinde ABD’nin hazırladığı bir ön çalışma metninde ortaya çıkmıştı. Aslında bu, Amerika’nın uzun vaadeli bir projesiydi. Amerika, ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ ile bölgeye demokrasi, hukukun üstünlüğü temel hak ve özgürlükleri getireceğini iddia etmişti. Kısacası projenin deklare edilen amacı sözde ‘’Ortadoğu’da’’ demokratik değerleri yaymak, ekonomiyi kalkındırmak ve eğitimi geliştirmekti.

Gerçekte bu projenin amacı, Akdeniz ticaret yolunun güvenliğini sağlamak, bölgedeki enerji kaynaklarını kesintisiz erişimi garanti etmek, ABD çıkarlarına uygun düşmeyen rejimleri değiştirmek, İsrail’e alan açmaktı. Mümkün olursa bölgenin haritalarını ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeniden çizmekti.

Zaten ‘’Arap Baharı’’ sırasında halkların demokrasi ve insan hakları taleplerine karşı Amerika’nın iyi niyetli olmadığını görmüştük. Amerika’nın asıl macı, küresel hâkimiyetini sürdürmektir. Bu kapsamda ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’sini’’ gerçekleştirmek için Türkiye’yi sadece bir araç olarak kullanmak istemişti. Zira Türkiye’nin bölgeye ilişkin tarihsel tecrübesinden, Erdoğan’ın karizmatik liderliğinden istifade etme niyetindeydi.

Amerika’nın ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ni kısaca bu şekilde özetleyebiliriz.

Gelelim Türkiye’ye. Türkiye ise, Amerika’nın gücünden istifade ederek, PKK terör örgütü başta olmak üzere bölgede tüm yasadışı örgütlerle etkin mücadele etmekti. Erdoğan ve kurmayları, eğer bölge terörden arındırılırsa ‘’Ortadoğu’’ her alanda kendi potansiyeline erişeceğini düşünmüştü. Ayrıca Türkiye, NATO’nun ortağı olarak hem batılı ülkelerle ekonomik ilişkilerini hem de bilim ve teknoloji transfer etmek istiyordu.

Türkiye’nin beklentisini de kısaca böyle özetleyebiliriz.

Amerika’nın ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’nden’’ beklentisi ile Türkiye’nin beklentisi hiçbir zaman örtüşmedi. Hâl böyle olunca başlangıcında iyi başlayan iki ülke ilişkileri adım adım kötüşleşmeye başladı. ‘’Büyük Ortadoğu Projesinin’’ aslı esası budur. Türkiye, ne zaman ki Amerika’nın asıl niyetini anlayınca projenin bir parçası olmadı. Bunun dışında söylenenler gerçekle ilgisi olmayan sırf politik nedenlerle Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak için üretilmiş klişelerdir.

Siyasetçiler, birbirine çamur atarak değil, alternatif projeler üreterek rekabet etmelidir. Yarış iyilikte ve hayırda olmalıdır. Küresel ve bölgesel dengeler oluşuncaya kadar geçecek olan bu kaotik süreçte Türkiye, öncelikle yakın çevrede etkili olmak zorundadır.

Toparlayacak olursak, Amerika ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ ile bölgeyi daha çok parçalara bölmek isterken, Türkiye birliği savunuyor. Onun için kuşatıcı bir dile, milli ve manevi değerlere önem veren güçlü toplumsal bir ilişkiye ve güçlü bir orduya ihtiyaç vardır.