Bugünlerde gündemimizde yine aynı mesele var: “Suça sürüklenen çocuklar.” Hep aynı cümle tekrar ediliyor: “Onlar daha çocuk…” Peki ama soruyorum: Elinde silah taşıyan, tetiğe dokunan, bir canı söndüren genç hâlâ çocuk mudur?
Çeteler çok iyi biliyor ki yasalar onlara kalkan oluyor. 16–17 yaşındaki bir genci kullanmak, yetişkini kullanmaktan çok daha avantajlı. Çünkü mahkemede “çocuk” sayılıyor, hafif cezayla kurtuluyor, birkaç yıl sonra sokaklara geri dönüyor. Yani devletin bıraktığı boşluğu, suç örgütleri kendi lehine dolduruyor.
Ama şu gerçeği görmek zorundayız: Can alacak kadar büyüyen, silah taşıyacak kadar büyüyen, cezasını da çekecek kadar büyüktür. Cezaların hafifliği, suçun önünü kesmiyor; tam aksine, suçu cazip hâle getiriyor. Bugün gençlerin ellerinde silah görmemizin en büyük nedeni, işte bu caydırıcılığın olmayışıdır.
“Çocuk suça sürükleniyor” diyerek suçu küçültmek, masum ailelerin acısını görmezden gelmektir. Eğitim eksikliği, ailelerin yetersizliği, sokakların karanlığı elbette önemli faktörlerdir. Fakat ceza yönü güçlendirilmeden hiçbir sosyal politika işe yaramaz. Caydırıcı cezalar olmazsa, çeteler bu gençleri kullanmaya devam eder, toplum ise bedel öder.
Cezaevlerini otel konforuna çevirip, suçluyu adeta ödüllendirir gibi bir tablo ortaya koyarsanız, elbette caydırıcılığı yok edersiniz. Islah adı altında konfor sunmak, adalet duygusunu yaralıyor. Adalet, merhameti ve caydırıcılığı dengede tutmak zorundadır.
Bugün yapılması gereken bellidir: Suça karışan gençlere yönelik cezalar artırılmalı, caydırıcılık sağlanmalı. Çünkü caydırıcılığın olmadığı yerde suç örgütleri palazlanır, masum insanlar acı çeker, toplumun huzuru kalmaz.
Unutmayalım: Bir toplumda ceza ne kadar ciddiyse, suç o kadar azalır.