İslam dünyası garip bir çelişki yaşıyor. Bir yanda ultra lüks cruise gemileriyle “ibadet turları” düzenleniyor, diğer yanda Gazze’de kardeşlerimiz açlıktan ölüyor. Bir yanda 5 yıldızlı şatafat içinde “muhafazakâr cruise paketleri” pazarlanıyor, diğer yanda çocuklar bir dilim ekmeğe hasret, anneler bebeğini besleyememenin acısıyla gözyaşı döküyor.
İstanbul’dan kalkacak bir cruise gemisi… İçinde yüzlerce yolcu, ellerinde umre ihramları, gönüllerinde Kâbe özlemi… Lüks kabinler, açık büfeler, eğlence salonlarıyla “muhafazakâr cruise paketleri” artık yeni bir ibadet trendi olarak pazarlanıyor.
Fakat bu gösterişli yolculuk, vicdanlara bir soru bırakıyor: Bu gemi, gerçekten doğru limana mı gidiyor?
Bugün Gazze’de anneler süt bulamadıkları için bebeklerini uyutamıyor. Babalar çaresizlikten gözyaşlarını saklıyor. Çocuklar, bir dilim ekmeğin hayalini kurarak açlıktan can veriyor. Ablukanın ağır zincirleriyle boğulmuş bir şehir var: Gazze.
Böyle bir zamanda devasa cruise gemileri Kâbe yoluna mı gitmeliydi, yoksa Gazze’nin aç çocuklarına mı? İbadetin özü, yalnızca taşları tavaf etmek değil; aynı zamanda mazlumun yarasını sarmaktır. Kâbe’ye ulaşmak kolaydır, ama Gazze’ye varmak cesaret ister, bedel ister.
Eğer bu gemi gerçekten Allah’a yakınlık için yola çıkacaksa, önce Gazze’nin limanına uğramalıydı. Ambargoyu delmek için yükü sadece yolcu değil, un, su ve ilaç olmalıydı. Çünkü Gazze’nin duasını almayan hiçbir yolculuk, hangi konforla yapılırsa yapılsın eksiktir.
Arap başkentleri hâlâ suskun. Saraylarda şatafatlı sofralar kuruluyor, milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzalanıyor, diplomasi masaları süsleniyor. Ama Gazze’ye gidecek tek bir gemi yok! Tek bir kervan, tek bir yardım filosu yok!
Eğer bu cruise gemisi ümmetin gemisi olsaydı, rotasını önce Gazze’ye çevirirdi. Çünkü bugün Gazze’nin aç çocuklarının gözyaşını silmek, belki de yüz umreden daha kıymetlidir.
Ve biz soruyoruz: Cruise gemileri bizi Allah’a mı yaklaştırıyor, yoksa mazlum kardeşlerimizden daha da uzaklaştırıyor mu?