-Kabul etmezdim ama Kamil Efendi'nin gene de bende hatırı var. Fakat boşuna geliyorlar.
Hacı Durdu Efendi, biraz kızgındı.
Akşam çay içmeye gelecek olan Kamil Efendi, sadece çay içmeyecek aynı zamanda kızını da isteyecekti. Bunu bildiği için öfkeliydi.
"İnsanlar kendini ne zannediyor yahu? Neymiş, oğlu öğretmen olmuş? Olsun, bana ne? Allah hayırlı etsin daha doğrusu. Gitsin okullarda hizmet versin. Sonra da, mahalleden sakin bir ev kızı veya çalışan bir bayan alsın. Kamil Efendi, sen hiç düşünmez misin, sen oğluna, Hacı Durdu Efendinin kızını nasıl istersin?"
Bu sözleri kaç defadır dinleyen Ayşe Hanım, artık sıkılmıştı:
-Yeter Hacıbey, istemezsen kızını vermezsin. Niçin bu kadar tantana yapıyorsun.
Sonra kız istemek suç mu canım. Adamlar bizim de tanıdığımız insanlar. Çocukluğumuz, gençliğimiz hep birlikte geçti. Soyları sopları temiz bir aile. Evet, bize göre çok fakirler ama o Allah'ın vergisi.
Bu sözler kocasının hoşuna gitmedi.
Ama kocası bir şey demedi, sadece manalı manalı yüzüne baktı.
-İyi o zaman gelsinler.
Ve o gece, yatsıdan sonra geldiler.
Kamil Efendi, hanımı ve büyük kızı, bir demet çiçekle geldiler.
Kahveler içildi, pasta eşliğinde çaylar içildi. Sonra sohbetin uygun bir ortamında, Kamil Efendi söz aldı:
-Hacı kardeş. Biz bildik bileli birbirimizi tanırız. Yılardır ne incittik ne de incindik. İlahi kadere bir şey diyemeyiz ama sözü uzatmaya da gerek yok. Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuz Hüseyin'e istiyoruz. Uygun görürseniz, kararınız olumlu olursa seviniriz.
Bu sözleri söyledikten sonra, derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı.
Resmi cevap Hacı Durdu Efendi'den geldi:
-Hacı Kamil Efendi kardeşim! Bu dediğin gibi kaderdir.
Allah hayırlısını versin. O yazmışsa biz bozamayız.
Hele bir istişare edelim, sonra kararımızı bildiririz.
…
Tabi birkaç gün sonra karar olumsuz olarak bildirildi.
Elçiye söylemedi ama Hacı Durdu aileye açık konuşmuştu:
-Benim bir çulsuza verecek kızım yok!
…
Zengin kızın taliplisi çok olur.
Hacı Durdu da, kızını, kendisi gibi zengin bir aileye verdi.
Şatafatlı bir düğün yapıldı.
Evlendiler, çoluk çocuğa kavuştular.
Ama zenginlik her zaman belli ailelerde olduğu gibi kalmıyor.
İnsanlar, ömür yolculuğunda zenginliği de fakirliği de tadabiliyor.
Gün geldi, Hacı Durdu'nun dünürleri, büyük maddi sıkıntılar yaşadılar. Köylerindeki verimli tarlalarını satıp şehre geldiler. Hacı Durdu Efendi onlara bakmak zorunda kaldı.
…
Bir gün büyük şehirdeki hastaneye kızını götüren Hacı Durdu, çıkışta, Kamil Efendi'ye rastladı. Hal hatır faslından sonra, biraz da zorlamayla onlara misafir olmak zorunda kaldı. Gün boyu yorulmuş, ertesi gün de hastaneye tekrar gelmeleri gerekecekti. İlçeye dönmek ise gözlerine gelmişti. O gece Kamil Efendi'de kaldılar.
Kamil Efendi'nin evi, çok lüks döşenmişti.
Kendi evlerinden daha ferah, geniş ve süslüydü. Bu zenginliğin, kaynağını biliyordu. Çünkü Kamil Efendi'nin oğlu Hüseyin, bir müddet görev yaptıktan sonra öğretmenliği bırakmış, müteahhitliğe başlamıştı. Ve kısa zamanda büyükşehrin en çok iş yapan, emrinde onlarca mühendis, yüzlerce işçi çalıştıran bir iş adamı olmuştu.
Bunu herkes biliyordu.
Gece yatağına uzanan Hacı Durdu'nun hanımı, sırtını kocasına döndükten sonra tek bir cümle söyledi:
-Senin beğenmediğin adamın gerçekten de çulu yokmuş, çulsuzun tekiymiş, değil mi?***