DARBE AŞKI

0

'Washington, (2013'te devrilen Mısır Cumhurbaşkanı) Muhammed Mursi'ye üzüldüğü gibi Erdoğan'a üzülmeyecek. Eski Mısır liderinin demokrasiye bağlılığı hala tartışma konusu olabilir belki ama mevcut Türkiye Cumhurbaşkanı durumunda bu konu aktüel değil. Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler yeni rejimle çalışmaya hazır olacak."

Bu satırlar, Amerikan Enterprise Institute (AEI)' adlı bir sivil düşünce kuruluşunda çalışan, Ortadoğu konusunda çalışmaları olan ve askeri akademide öğretmenlik yapan Michael Rubin'in yayınlanmış bir makalesine ait.

Mısır darbesinde de Sisi'yi destekleyen Rubin, Rus Ajansı Sputnik Türkiye haberine göre, makalesinde "Erdoğan, muhalifleri hapse atıyor, basına baskı yapıyor ve 'deli sultan' hızıyla saraylar inşa ediyor!" TSK'nın bunun farkında olduğunu ve darbe olasılığının da arttığını ifade ediyor.

Yıllarca darbelerin gizli mimarı olan Batı ve ABD, artık bunları gizleme gereği duymadığını, Mısır darbesiyle açık etmişti. Kendisi için tehlike gördüğü durumlarda, yazılan senaryoları uygulatıp, darbe gerekçelerini oluşturduktan sonra, paşa paşa Paşa'lara darbeleri yaptırmıştır.

Soğuk savaş dönemlerinde bu tehlikenin adı; Komünizmdi. Sonra, hedefe Şeriat kondu. Ülkeyi kan gölüne çeviren, kardeşi kardeşe kırdıran acı olayların ertesinde 12 Eylül darbesi olmuş, bu bahaneyle sadece solcu kesim değil, sağcılar da hapse atılmış, işkenceden geçmiş, idamlar olmuş ve Kemalizm, bir kez daha kendini garantiye almıştı. Zira Kemalizm, bir müstemleke rejimdi ve Batı'nın uykusunu kaçırmaz, böylece kontrolü ellerinde tutabilirlerdi.

Burada, kendileri hedef olduğunda darbe karşıtı olan yurdum solcularının, İslamcıların hedef olmasında darbe şakşakçılığı yapmaları, etiketten solcu olduklarının yakışıklı bir resmidir. Dolayısıyla, bu ülkede darbeler bile bölüşülmüştür. Herkes kendine Müslüman olunca da görüntüde özgür, gerçekte sömürülmeye ve istismara açık bir ülke olursunuz.

Bir bakarsınız, ülkede müstemleke rejimin müstemleke aydınları, İngilizler, İstanbul'dan ayrılırken üzülen ve onlara veda baloları yapan atalarını aratmazlar. Kemalizm'in kendilerine sağladığı konforu korumak için, her şey mubahtır artık.

İşte, bölge müstemlekelerini çok iyi tanıyan adamlar, bu atlara oynayıp çoğunlukla da kazanmışlardır. Bunun hep böyle gitmeyeceği, "bir deli Sultan"ın canlarını sıkacağı kaçınılmazdı elbette.

İç siyasette başarısız olanların da her türlü darbeyi destekleyecekleri sır değil. Zira, delirmenin eşiğinde oldukları için farklı çıkar gruplarının ortak bir hedefte anlaşmaları bile, insanın durduğu yerin önemini arttırıyor.

Bir bakıyorsunuz; CHP, PKK/HDP, Türk Solu, Cemaat, çeşitli iş ve meslek örgütleri bir tarafta, karşısında da çevrenin yani dışlanmış, eğitimde fırsat eşitliğinden tutun, daha bir çok şeyden mahrum bırakılmış, işçi, köylü, memur ve alt gelir grubunun temsilcisi olan bir hareket ve onun lideri.

Bir tarafta, eski düzenin sessiz bir anlaşmayla uzlaşmış çıkar grupları, öte tarafta buna dur diyen ve alternatif üretme iddiasında olan bir yapı. Ve tabii dışarıdan ilgiyle izleyen dizayn ustaları.

Öngörülemez, can sıkıcı gelişmeler, çifte standarda sesini yükseltmeler, yeni bir bölge düzeni arifesinde halkın ciddi desteğini almış ve "oyun bozan" hatta diğer ülkelere örnek olması durumunda, Batı emparyalizmi için risk faktörü olan, 14 yıldır üst üste seçimleri kazanan bir halk hareketine göz yumulmak istenmiyor. Ciddi bir savaş var. Eğer bu kez de kaybederse halk, biliyor ki en az bir yüzyıl daha kendi ülkesinde parya olarak yaşamaya devam edecek.

Büyük resimde bunun bilincinde olan ve hala muktedir olamamış ama bazı "kaleleri" yanına almayı başarmış bu hareketin de direnmekten başka şansı yok. İlk yıllar, bu hareketin bu denli ilerleyeceği hesap edilmediğinden, Batı ve içerideki uzantıları tarafından da kontrollü bir destek veriliyordu. Heyhat, iş onların kontrolünden çıkınca, her türlü muhalefet, terör desteği, manipülasyon ve itibarsızlaştırma mübah oldu. Canlarını tek sıkan şey, TSK'nın artık onların oyunlarına alet olmaması ve tüm çağrılarına, onları utandıracak yanıtlar gelmesi.

Rubin'den cesaretle, bizdeki çeşitli yayın organlarında da dile getirilen darbe beklentisine TSK şöyle yanıt verdi:

"…Milletinin engin sevgi ve güveninden güç alan, demokrasiye bağlılığını her ortamda dile getiren Türk Silahlı Kuvvetlerinde idari ve adli mekanizmalar sürekli ve etkin olarak çalıştırılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin, mutlak itaat ve tek emir komuta esastır. Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir.

Bambaşka saiklerle yapıldığı anlaşılan ve hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, basın etiğinden ve üslubundan uzak, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatılmış ve suç duyurusunda bulunulmuştur.''

Beğenilse de beğenilmese de, düşük yoğunluklu, sürece yayılmış bir halk hareketi yaşandığını, eksik kalan yanları da yine bu hareketin içinden çıkanların yapacağını, hep birlikte göreceğiz.

Sert ve keskin dönüşümlerin yaşandığı devrimler, tarih oldu zira…