Salgının ekonomik etkileri zayıflamaya başladı
İlk olarak Çin'de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi sebebiyle küresel ekonomi büyük ölçüde hasar gördü. Ancak Türkiye'nin almış olduğu tedbirler sayesinde vaka sayıları beklendiği gibi hızlı artmazken ekonomideki kriz de daha fazla derinleşmedi.
Normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte ekonomideki canlanma ile birlikte çarklar dönmeye başladı ve bu durum verilerde de görülmeye başladı.
Evde kalma çağrılarının ve sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu nisan ayında aylık %30,4 oranında azalan sanayi üretim endeksi tedbirlerin uygulanmaya devam ettiği mayıs ayında %17,4 oranında artış gösterdi. Normalleşmenin başladığı 1 Haziran sonrasında muhtemelen bu artış artarak hızlanmaya devam edecektir.
Türkiye'nin pandemi döneminde atmış olduğu adımlar, sağlık turizmi ile Türkiye'ye gelen turistlerin niteliklerini de artıracaktır. Tatil turizmine gelen turist daha az para harcarken, sağlık turizmi, kongre turizmi gibi alanlarda bir turistin harcadığı para daha fazla olmaktadır. Buna bağlı olarak da gerekli alt yapı çalışmalarıyla birlikte yüksek katma değerli turist sayısı da artacaktır.
Ermenistan görünümlü Rusya
Geçtiğimiz günlerde Ermenistan'ın Azerbaycan'a yaptığı saldırı bir anda bizim gündemimize bomba gibi düştü. Çünkü Ermenistan'ın Azerbaycan'a yaptığı saldırının mesajı tam olarak Azerbaycan'a değil Rusya'nın Türkiye'ye vermeye çalıştığı bir mesajdı.
Neden mi?
Çünkü, Rusya'nın son 3 yılda Türkiye'nin doğal gaz ithalatındaki payı %52'den %33'e gerilerken, bu ülkeden alınan gaz miktarı ise %47 azaldı. Bu süreçte Azerbeycan'dan alınan gaz miktarı artarken TANAP projesi ön plana çıkıyor.
Nitekim hatırlarsanız 2013-2016 döneminde Erdoğan ne zaman Aliyev ile bir araya gelecek olsa terör saldırıları gerçekleşir, canlı bombalar patlardı.
Türkiye bu süreçte enerji arz güvenliğini artırmak için LNG'ye yönelmiş ve tedarikçi çeşitlendirmesi yapmıştır. Böylece bir ülkeye olan bağımlılığı azaltırken olası ters durumlara karşı önlemlerini artırmıştır.
TANAP ile sadece Türkiye'nin değil aynı zamanda Avrupa'nın da Rusya'ya olan bağımlılığının nispeten azalacağı düşünülürse, Rusya'nın Ermenistan'ı kışkırtmasını daha net bir şekilde anlayabiliriz.
Türkiye'nin TANAP'ta %30'luk bir ortaklık payına sahip olduğunu ve Şahdeniz'deki %19'luk payını düşünürsek, Türkiye bu işten oldukça avantaj sağlamaktadır.
Türkiye'nin Rusya ile doğalgaz ithalatı için yapacağı fiyat pazarlığı öncesinde Ermenistan'ı kışkırtması pazarlıkta avantaj sağlama gayreti olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü Ermenistan'ın yaptığı saldırılar işgal ettiği Karabağ bölgesine değil de TANAP hattının geçtiği güzergaha doğru olunca mesajın açık ve net bir şekilde Türkiye'ye olduğunu söylemek mümkündür.
Tabi bu arada Türkiye'nin doğalgaz ithalatında İran'ın payının %16,63'ten %11,38'e düştüğünü de unutmamak gerekir.
Liberal teorilerin sonu mu geliyor?
Soğuk Savaş sonrası hızla artan küreselleşme ile birlikte liberal teoriler en parlak dönemini yaşamaya başlamıştı. Ancak 2008 küresel finans krizinden itibaren artan milliyetçilik akımı liberal teorilerin uygulanmasının rafa kaldırıldığını gösteriyor.
Uluslararası ilişkilerde liberal teoriye göre ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıklarının artmasıyla savaşma ihtimallerinin azaldığını ortaya koysa da son yıllardaki uygulamalara bakıldığında ülkelerin bağımsızlığını artırma gayreti olduğunu görüyoruz.
Türkiye terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadelede ihtiyaç duyduğu savunma kaynaklarını liberal ortaklarından tedarik edemedikçe bağımsızlaşma politikaları izlemeye başladı. Bu durum giderek diğer sektörlere de yayılmaya başladı. Başta enerji ve sağlık olmak üzere bağımsızlaşma adımları atan Türkiye raylı sistemler ve otomotiv sanayinde de kendi yerli ve milli ürünlerini üretme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu bahsettiğim sadece Türkiye'nin atmış olduğu adımlar olup bir çok ülke giderek yerli üretimlerini artırma gayreti içine girdiğini görüyoruz. Bu durumun liberal teorilerin sonuna mı gelindi sorularını akıllara getirmiyor değil.