Yayın dünyamızın köklü kuruluşlarından Dergâh, irfan dünyamıza seçkin eserleri kazandırmaya devam ediyor.
Yarım yüzyıllık tarihiyle ilim, sanat, irfan ve edebiyatımıza en çok hizmet eden kuruluşlar arasında bulunan Dergâh Yayınları, neşrettiği birbirinden seçkin eserlerle kültür hayatımıza katkıda bulunmaya devam ediyor. Sadece kitap yayıncılığı ile değil çıkardığı dergiler ve ansiklopedilerle de okuyucularının ihtiyacını karşılıyor.
Yayınevinden yeni çıkan eserler arasında, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok sevilen meşhur romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üzerine 20 Ders kitabı dikkat çekiyor. Hazırlayan Abdullah Uçman. Tanpınar’ın 1954 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildikten sonra 1961 senesinde kitap olarak yayımlanan bu ikinci romanı, bilhassa son yıllarda geniş okuyucu kitlesine ulaşan yazarın aranan ve okunan eseri. Mehmet Kaplan’ın asistanlığını yapan ve en yakın talebelerinden biri olan Prof. Dr. Abdullah Uçman, “Kitap Üzerine Birkaç Söz”de romanın konusu üzerinde duruyor. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü, yayımlandığı sırada -Mehmet Kaplan’ın yazısı hariç- hemen hemen hiç ilgi görmemiş, Tanpınar’ın diğer eserleri gibi ancak 70’li yıllardan sonra dikkati çekmeye başlamıştır.” diyen yazarımız, 1987 yılında Dergâh Yayınları tarafından ikinci defa basılan romanın daha sonraki yıllarda da yeni baskılarının yapıldığına işaret ediyor. Romanın dünya dillerine de tercüme edildiğini hatırlatan Uçman, kitapla ilgili olarak şu bilgiyi veriyor: “Burada benim yayıma hazırladığım çalışma ise merhum hocamız Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın 2 Mart 1979-7 Mart 1980 tarihleri arasında, tam bir yıl boyunca her hafta, Türkiyat Enstitüsü’nün bulunduğu Hasan Paşa Medresesi’nin bir odasında, Saatleri Ayarlama Ensititüsü üzerine yapmış olduğu seminerlerde tutmuş olduğum notlardan meydana gelmektedir.”
Bilmiyorum bugün üniversitelere devam eden öğrenciler, hocalarının anlattıklarını not ediyor mu? Bu notlar tutuyorlarsa çok iyi değilse büyük bir kayıp. Zira derslerde anlatılanlar, hocaların büyük birikimini yansıtıyor. İyi ki Abdullah Hoca bu notları tutmuş ve biz bunları bir eser hâlinde okuma talihine erişebiliyoruz. Hocamız, söz konusu romanla ilgili olarak tuttuğu notlar hakkında bizi bilgilendirmeye devam ediyor: “Roman üzerinde tabir caizse âdeta cümle cümle tahlillerin yapıldığı bu derslerde hoca zaman zaman serbest çağrışımlarla başka konular üzerinde de durmakta, yeri gelince Yahya Kemal, Tanpınar ve Ziya Gökalp gibi şahsiyetler hakkında farklı yorumlar yapmakta, derslerinde ve özel sohbetlerinde olduğu gibi burada da yeni araştırma konularına dikkatimizi çekmekte idi. Ayrıca bir kısmını gerçek hayatta yakından tanıdığı kahramanlar hakkında verdiği bilgiler de romanın daha iyi anlaşılıp yorumlanmasında faydalı olmuştu.”
Kitabın sonunda Kaplan’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü hakkında dergilere yazdığı müstakil üç yazı bulunuyor. Ayrıca roman üzerine hazırlanmış bibliyografya yer alıyor. Eşsiz gayreti ve olağanüstü vefasıyla Tanpınar mirasını yeni nesillere aktarmada köprü görevini üstlenen Mehmet Kaplan’ın derslerde söylediği “Bir tek Tanpınar Türkiye’yi kurtarabilir.” sözü dikkat çekicidir. Tanpınar’ı, romanını ve Mehmet Kaplan’ı daha yakında tanımak ve anlamak için bu eser okunmalıdır.
YENİLER VE ESKİLER
Prof. Dr. İnci Enginün Hocamızın ‘makaleler’ serisinin 12’nci cildi, Yeniler, Eskileri Nasıl Okur? adını taşıyor. Başlığın altındaki mısra çok güzel: “Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil”. İnci Hocamızın 12 sayfalık takdim yazısında kitabın oluşması hakkındaki geniş bilgileri öğreniyoruz. Hocamız, neredeyse hayatının en mühim dönemlerinden bazı hatıraları bizimle paylaşıyor. Edebiyat dünyasına girişini ve yaptığı çalışmaları etraflıca anlatıyor. Şiirle olan ilk yakınlık, merak edilen ilk şairler ve eserleri, destanlarımız, Oğuzname, Türk edebiyatının temel kaynakları, Divan edebiyatı… Âşık Paşa, Fuzulî, Nef’î, Nedim ve Şeyh galip… Tanzimat ve yeni Türk edebiyatının köşe taşları, tiyatro eserleri… Yazıda, eserde yer alan makalelerin hülasalarını okurken genel olarak düşünce ve edebiyat dünyamıza dair özlü bilgileri de öğreniyoruz. “Orhun anıtlarından itibaren bütün Türk edebiyatına ilgi duymakla birlikte uzmanlaşmak için seçtiğim alan Yeni Türk Edebiyatı oldu; fakat ben bu mukayeseli bakış tarzımı hiç kaybetmedim, edebiyatı bütün olarak görmekten hiç vazgeçmedim.” diyen Prof. Dr. Enginün, “Bu kitapta toplananlar, adı anılan birkaç büyük şairlerimiz hakkında on dokuzuncu yüzyıl ortalarından itibaren yapılan değerlendirmelerden oluşan yazılarımdır. Aslında her bir makalenin belki de bir kitap olacak kadar genişlemesi mümkündür.” diyor. Genç araştırmacıların, ediplerin bu makalelerden ilham alarak kitaplık çalışmalara başlaması ümit edilir. Eserdeki makalelerden bazılarının başlıkları şöyle: “Nehir Destan Oğuzname”, “Masalların Dünyası”, “Nasrettin Hoca”, “Romancılarımız ve Mevlana”, “Nesilden Nesile Garibnâme”, “Edebiyatçılarımız ve Yunus”, “Yeni Türk Edebiyatında Fuzulî”, “Yeni Türk Edebiyatında Nef’î”, “Şeyh Galip’in Bugüne Etkisi”.
BU SON FASILDIR
Prof. Dr. Mustafa Kara, yeni eseri Bu Son Fasıldır Ey Ömrüm isimli eserini Mehmed Âkif’e ithaf ediyor. Muhtevası zengin, bir ömrün birikimini taşıyan eser, üç bölümden meydana geliyor. Birinci baskısı geçen yıl yapılan eserin ikinci baskısını okuyoruz. Birinci kısımda “Nurettin Topçu ve Dostları”yla tanışıyoruz. Bu dostlar arasında Ali Nihad Tarlan, Hasan Basri Çantay ve Ali Fuad Başgil de bulunuyor. İkinci fasıl, “Eski Dünyadan Yeni Dünyaya” başlığını taşıyor. Mustafa Hoca sadece maddi gözle değil gönül gözüyle de tanıdığı şahsiyetleri bütün vasıflarıyla, faziletleriyle, meziyetleriyle ve sağlam duruşlarıyla okuyucuya takdim ediyor. Burada hayatları, hatıraları ve fikirleriyle kendilerinden özlü biçimde bahsedilen şahsiyetler arasında Abdülbâki Gölpınarlı, Ömer Lütfi Barkan, Mehmed Âkif, Hüseyin Vassaf, Hasan Âli Yücel ve Abdülaziz Mecdi Efendi de bulunuyor. Yazarımız, “Kutuz Hoca” namıyla Rize’de maruf olan babası Mehmet Kara’yı “Babamın Camileri”nde anlatıyor. Büyük bir medeniyetin mirasçıları olan bütün bu kişiler, yazarımıza göre “köprü şahsiyetler”dir. Onları tanımak, okumak, anlamak ve sevmek gerekiyor. Eserin son kısmında “Tasavvuf Nedir, Ne Değildir?” sualine cevap aranıyor. Mustafa Kara, tasavvuf hocasıdır ve bu engin deryada nasibi olanları yüzdürenlerdendir. Eserde, onbeş asırlık tasavvuf tarihimize ana hatlarıyla temas eden Mustafa Hoca, Nakşî şeyhi Abdülaziz Bekkine Hazretleri’nin irşadıyla girdiği tasavvuf âleminin güzelliklerini felsefî kültürüyle mayalayarak yeni bir düşünce ve dil kuran Nurettin Topçu”nun ruh, mana ve hakikat dünyasını okuyucularla buluşturuyor.
TASAVVUFÎ TERBİYE
Dergâh, Tasavvufî Terbiyenin Mertebeleri eserini de bize kazandırdı. Türkçeye çeviren: Abdürrezzak Tek. Kitabın arka kapak yazısı şöyle: “Seyru sülûk mertebelerini ifade eden hâl ve makamlar, tasavvuf düşüncesinin teşekkülünde önemli bir rol oynamıştır. İlk dönemlerden itibaren sûfîler, tecrübe ettikleri bu hâlleri aktarmak üzere risâleler ve kitaplar kaleme almışlardır. Hâce Abdullah Herevî ise Menâzilü’s-sâirîn adlı eserinde bu makam ve hâlleri tasnif ederek daha sistematik bir yapıya kavuşturmuştur. Herevî, tasavvufî mertebeleri on bölüme ayırmış, her bölümde on kavrama yer vererek toplamda yüz terim/mertebeyi açıklamıştır. Onlu ve yüzlü bu tasnif, ilk defa onun tarafından ortaya konmuş ve kendisinden sonraki birçok mutasavvıf üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Nitekim sonraki dönemlerde bu tasnif şerhlerle ele alınarak tasavvufî terbiye ve düşüncenin gelişim sürecine uygun olarak yeniden yorumlanmıştır. İbn Arabî’nin eserlerini ve vahdet-i vücûd anlayışını açıklamaya yönelik şerh, tefsir ve sözlük türü çalışmalarıyla tanınan Abdürrezzâk Kâşânî, Menâzil’e bir şerh yazarak Herevî’nin yüzlü tasnifle ele aldığı tasavvuf mertebelerini ve terimlerini vahdet-i vücûd düşüncesi çerçevesinde yeniden yorumlamıştır. Bu kitapta tercümesini sunduğumuz şerh, ilk kez Türkçeye kazandırılmıştır.”
KELİMÂT AMİŞNÂMELER
Çok kıymetli eserler neşrediliyor. Basiret sahipleri bunu görüyor, hayırlı çabaların farkına varıyor. Kelimât Amişnâmeler, Fatih Türbedarı, tasavvuf büyüklerinden, Allah dostlarından maneviyatı yüksek Ahmet Amiş Efendi’nin sözlerinden meydana geliyor. Hazırlayan Fulya İbanoğlu. Yaşadığı dönem içinde tesirli hâliyle çok sevilen ve hürmet edilen bu muhterem zatın eseri hakkında şöyle deniliyor: “Onun hikmetli sözleri ve şathiye kabilinden beyanları sohbetlerine katılan bir iki zat tarafından kaydedilmiş yahut şifahî kanallarla aktarılmış olmakla beraber bunların bir araya getirilmeleri aynı meşrebe mensup olan Mehmet Ali Yitik-Süheyl Ünver tarafından yapılmıştır. Elinizdeki çalışma bu derlemeleri esas almakla beraber bugüne intikal eden bütün metinleri ve rivayetleri tesbit ve tahkik ederek aktarmayı da hedeflemektedir.” Eserde yüzlerce kelam-ı kibar var. Tefeül edip bir kaçını buraya nakledelim: * “Marifet Hak’tan razı olmaktır.” * “İnsan surette muhtar, hakikatte mecburdur.” * “Dünyada eşini bulamazsan, işini bilemezsen rahat edemezsin.” * “Fatih İstanbul’un Medine’sidir.” * “Her alınan kitabın üç defa okunmak hakkı vardır.” * “Şifayı ilaçtan değil, onda mütecelli olan Hak’tan beklemeli.” * “Helvaya şeker konulacak zamanı helvacı bilir.”
PAŞALAR VE GENERALLER
Tımışvarlı Osman Ağa’nın Paşalar ve Generaller Arasında isimli eseri tarih sever okuyuculara ulaştı. “Osmanlı-Habsburg Serhad Diplomasisi 1707-1709) alt başlığıyla vitrinlere çıkan kitabı büyük emeklerle hazırlayan, Abdülhadi Uysal. Prof. Dr. Kemal Beydilli eser hakkında şöyle diyor: “Asıl şöhretini borçlu olduğu esaret hatıralarından sonra yazdığı bu az bilinen eseri, Osman Ağa’nın serhad diplomasisinin merkezindeki rolünü ortaya koymaktadır. Sınır kesimindeki Osmanlı paşaları ve Habsburg generalleri arasında mekik dokuyan Osman Ağa, serhad diplomasisinin teâmüllerini, inceliklerini ve taraflar arasındaki çetin pazarlıkları, kendisine mahsus hoş üslubuyla aktarmıştır. Abdulhadi Uysal’ın çalışmasıyla, bu eserin yazma hâlindeki Türkçe özgün metni, ilk kez ilim âlemine sunulmaktadır.”
Prof. Dr. Feridun Emecen ise “Türk diplomasi tarihine benzersiz sayılabilecek bir katkı” olarak gördüğü eserin önemi ve müellifi hakkında şu izahta bulunuyor: “Osmanlı serhad bölgesinde yaşayan, olayların bizzat içinde bulunan ve kaleme aldığı esaret hatıralarıyla tanınan Tımışvarlı Osman Ağa’nın elinizdeki bu eseri, devrin hadiselerine ışık tutması yanında diplomatik hususiyetleri ile de öne çıkan farklı bir mahiyet arz eder. 1707 yılında Osmanlı-Habsburg sınır bölgelerinde yaşanan kriz sebebiyle Macar bağımsızlık yanlılarının da devrede olduğu diplomatik müzakerelere bizzat şahit olarak burada olup bitenleri kaleme alan Osman Ağa zamanımıza çok değerli bir eser bırakmıştır.”
Bu eserleri kütüphanelerimize kazandıran Dergâh Yayınları’ndan çıkan diğer kitapların isimleri, yazarları ve türleri ise şöyle: Islıkla Çağrılan (Emine Batar, hikâye), Yarına Çıkmanın Yolları (Ahmet Sefa Yalçın, şiir), Uçurtmanın İpi (Emame Akman Harmancı, hikâye).