Suriye’nin doğu vilayetleri olan Rakka, Deyrizor ve Haseke, yıllardır çatışmaların, fiilî otoritelerin ve dış müdahalelerin gölgesinde yaşam mücadelesi veriyor. Bu bölgelerin halkı, artık yalnızca güvenlik değil, temsil ve egemenlik hakkı için de seslerini yükseltiyor. Son olarak, SDG (Suriye Demokratik Güçleri) temsilcisi Mazlum Abdi’nin yaptığı açıklamalar, bu illerin sakinleri tarafından sert bir şekilde reddedildi. Bu reddin temelinde yalnızca siyasi bir tepki değil, aynı zamanda anayasal ve hukuki gerekçeler yatıyor.
2025 Geçiş Dönemi Anayasası’nın 1. maddesi, Suriye’nin bağımsız ve bölünmez bir devlet olduğunu açıkça belirtirken, 7. madde ise ayrılıkçılığı ve yabancı müdahaleyi suç sayıyor. Bu bağlamda, SDG’nin bölge halkı adına müzakere yürütme iddiası, yalnızca siyasi bir yetki aşımı değil, aynı zamanda anayasal bir ihlal olarak değerlendiriliyor. Rakka, Deyrizor ve Haseke halkı, bu açıklamaların kendilerini bağlamadığını ve meşru temsilin yalnızca devlet kurumları aracılığıyla sağlanabileceğini vurguluyor.
Bölgedeki aşiret liderleri ve kanaat önderleri, SDG’nin yerel temsilci olarak gösterdiği kişilerin halkı temsil etmediğini, marjinal figürler olduğunu açıkça ifade etti. Bu durum, fiilî otoritenin halk nezdindeki meşruiyetini sorgulatırken, aynı zamanda bölge halkının gerçek temsil arayışını da gözler önüne seriyor. SDG’nin uygulamaları keyfi tutuklamalar, çocukların silah altına alınması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması halkın günlük yaşamını doğrudan etkileyen somut sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.
Öte yandan, SDG’nin söylemleri ile sahadaki uygulamaları arasında ciddi bir tutarsızlık bulunuyor. Müzakere ve uzlaşma çağrıları yapılırken, aynı anda askeri varlık artırılıyor, tüneller kazılıyor ve geniş çaplı güvenlik operasyonları düzenleniyor. Bu çelişki, bölge halkının güvenini zedeliyor ve fiilî otoritenin niyetine dair ciddi soru işaretleri doğuruyor. Halk, bu nedenle devletin tüm kurumlarının sivil, askeri ve güvenlik bölgeye geri dönmesini talep ediyor.
Mart 2025’te imzalanan hükümet-SDG anlaşması, bu taleplerin hukuki zeminini oluşturuyor. Anlaşma, tüm yerel kurumların devlet yönetimine entegre edilmesini ve SDG bünyesindeki yerel unsurların gönüllü olarak Suriye ordusuna katılmasını öngörüyor. Bölge halkı, bu sürecin hızla hayata geçirilmesini ve SDG’nin bu konuda oyalama taktiklerinden vazgeçmesini istiyor. Ayrıca, doğal kaynakların petrol ve gaz başta olmak üzere koşulsuz olarak devlete teslim edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Sonuç olarak, Rakka, Deyrizor ve Haseke halkı, yıllardır süren çatışmaların ardından artık kalıcı bir çözüm ve meşru bir temsil arayışında. Bu arayış, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda anayasal ve toplumsal bir zemine dayanıyor. Halk, geleceğini ancak birleşik ve güçlü bir Suriye devleti çatısı altında inşa edebileceğine inanıyor. Bu inanç, yalnızca bir temenni değil, aynı zamanda somut taleplerle desteklenen bir irade beyanıdır.