Duhan suresi hidayet rehberimiz Kuranı Kerimin 44. suresidir. Duhan suresi 59 ayeti kerimedir. Duhan suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Duhan duman anlamına geliyor. Duhan suresinde Kuranı Kerimin mübarek gece olan Kadir gecesinde indiği bildirilmektedir. İşte Duhan suresi okunuşu...
Kur'an-ı kerîmin kırk dördüncü sûresi. Zuhruf sûresinden sonra, Casiye'den önce nazil oldu.
Duhan sûresi Mekke-i mükerremede nazil olmuştur (inmiştir). Elli dokuz ayet-i kerîmedir. Adını onuncu ayet-i kerîmede geçen ve duman manasına olan duhan kelimesinden almıştır. Bir rivayete göre duhan kıyametin büyük alametlerinden birisidir. Sûrede, Kur'an-ı kerîmin mübarek bir gecede (Kadir gecesi veya Berat gecesinde) nazil olduğu, inanmıyanların nasıl bir azab görecekleri, Mûsa aleyhisselam ile Fir'avn'ın ve kavminin kısaları anlatılarak, inanmıyanlar îkaz edilmekte ve yine inanmıyanların, kıyameti inkar etmelerinin ve cahilce iddialarının çirkinliği anlatılmaktadır. (İbn-i Abbas, Ebû Hayyan Endülüsî, Taberî)
DUHAN SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ
Duhan 1 (Mealleri Karşılaştır): Ha mîm.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ حمٓ
Ha Mîm.
Duhan 2 (Mealleri Karşılaştır): Vel kitabil mubîn(mubîni).
وَٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ
(2-3) Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
Duhan 3 (Mealleri Karşılaştır): İnna enzelnahu fî leyletin mubareketin inna kunna munzirîn(munzirîne).
إِنَّآ أَنزَلْنَٰهُ فِى لَيْلَةٍ مُّبَٰرَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ
(2-3) Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
Duhan 4 (Mealleri Karşılaştır): Fiha yufreku kullu emrin hakîm(hakîmin).
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Duhan 5 (Mealleri Karşılaştır): Emren min indina inna kunna mursilîn(mursilîne).
أَمْرًا مِّنْ عِندِنَآ ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Duhan 6 (Mealleri Karşılaştır): Rahmeten min rabbik(rabbike), innehu huves semîul alîm(alîmu).
رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Duhan 7 (Mealleri Karşılaştır): Rabbis semavati vel ardı ve ma beynehuma, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).
رَبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Duhan 8 (Mealleri Karşılaştır): La ilahe illa huve yuhyî ve yumît(yumîtu), rabbukumve rabbu abaikumul evvelîn(evvelîne).
لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْىِۦ وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Duhan 9 (Mealleri Karşılaştır): Bel hum fî şekkin yel'abûn(yel'abûne).
بَلْ هُمْ فِى شَكٍّ يَلْعَبُونَ
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
Duhan 10 (Mealleri Karşılaştır): Fertekib yevme te'tîs semau bi duhanin mubîn(mubînin).
فَٱرْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِى ٱلسَّمَآءُ بِدُخَانٍ مُّبِينٍ
Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.
Duhan 11 (Mealleri Karşılaştır): Yagşan nas(nase), haza azabun elîm(elîmun).
يَغْشَى ٱلنَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
(O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.
Duhan 12 (Mealleri Karşılaştır): Rabbenekşif annel azabe inna mû'minûn(mû'minûne).
رَّبَّنَا ٱكْشِفْ عَنَّا ٱلْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
İnsanlar, "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz" derler.
Duhan 13 (Mealleri Karşılaştır): Enna lehumuz zikra ve kad caehum resûlun mubîn(mubînun).
أَنَّىٰ لَهُمُ ٱلذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَآءَهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ
Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.
Duhan 14 (Mealleri Karşılaştır): Summe tevellev anhu ve kalû muallemun mecnûn(mecnûnun).
ثُمَّ تَوَلَّوْا۟ عَنْهُ وَقَالُوا۟ مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ
Sonra ondan yüz çevirdiler ve "Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!" dediler.
Duhan 15 (Mealleri Karşılaştır): İnna kaşifûl azabi kalîlen innekum aidûn(aidûne).
إِنَّا كَاشِفُوا۟ ٱلْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَآئِدُونَ
Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski halinize döneceksiniz.
Duhan 16 (Mealleri Karşılaştır): Yevme nebtışul batşetel kubra inna muntekimûn(muntekimûne).
يَوْمَ نَبْطِشُ ٱلْبَطْشَةَ ٱلْكُبْرَىٰٓ إِنَّا مُنتَقِمُونَ
Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
Duhan 17 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad fetenna kablehum kavme fir'avne ve caehum resûlun kerîm(kerîmun).
۞ وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَآءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ
Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsa) gelmişti.
Duhan 18 (Mealleri Karşılaştır): En eddû ileyye ibadallah(ibadallahi), innî lekum resûlun emîn(emînun).
أَنْ أَدُّوٓا۟ إِلَىَّ عِبَادَ ٱللَّهِ ۖ إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
O, şöyle demişti: "Allah'ın kullarını (esaret altındaki İsrailoğullarını) bana teslim edin. Çünkü ben güvenilir bir peygamberim."
Duhan 19 (Mealleri Karşılaştır): Ve en la ta'lû alallah(alallahi), innîatîkum bi sultanin mubîn(mubînin).
وَأَن لَّا تَعْلُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ ۖ إِنِّىٓ ءَاتِيكُم بِسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ
"Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum."
Duhan 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve innî uztu bi rabbî ve rabbikumen tercumûni.
وَإِنِّى عُذْتُ بِرَبِّى وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ
"Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
Duhan 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve in lem tû'minû lî fa'tezilûni.
وَإِن لَّمْ تُؤْمِنُوا۟ لِى فَٱعْتَزِلُونِ
"Bana inanmadınızsa benden uzak durun."
Duhan 22 (Mealleri Karşılaştır): Fe dea rabbehû enne haulai kavmun mucrimûn(mucrimûne).
فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنَّ هَٰٓؤُلَآءِ قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ
Sonra Mûsa, Rabbine, "Bunlar günahkar bir toplumdur" diye seslendi.
Duhan 23 (Mealleri Karşılaştır): Fe esri bi ibadî leylen innekum muttebeûn(muttebeûne).
فَأَسْرِ بِعِبَادِى لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
Allah da şöyle dedi: "O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz."
Duhan 24 (Mealleri Karşılaştır): Vetrukil bahre rehva(rehven), innehum cundun mugrekûn(mugrekûne).
وَٱتْرُكِ ٱلْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ
"Denizi açık halde bırak." Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
Duhan 25 (Mealleri Karşılaştır): Kem terekû min cennatin ve uyûn(uyûnin).
كَمْ تَرَكُوا۟ مِن جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.
Duhan 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve zurûin ve makamin kerîm(kerîmin).
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
Nice ekinler, nice güzel konaklar!
Duhan 27 (Mealleri Karşılaştır): Ve na'metin kanû fîha fakihîn(fakihîne).
وَنَعْمَةٍ كَانُوا۟ فِيهَا فَٰكِهِينَ
Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
Duhan 28 (Mealleri Karşılaştır): Kezalik(kezalike), ve evresnaha kavmen aharîn(aharîne).
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَٰهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ
İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık.
Duhan 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe ma beket aleyhimus semau vel ardu ve ma kanû munzarîn(munzarîne).
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُوا۟ مُنظَرِينَ
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
Duhan 30 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad necceyna benî israîle minel azabil muhîn(muhîni).
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنَ ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ
(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
Duhan 31 (Mealleri Karşılaştır): Min fir'avn(fir'avne), innehu kane aliyen minel musrifîn(musrifîne).
مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَالِيًا مِّنَ ٱلْمُسْرِفِينَ
(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
Duhan 32 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekadihternahum ala ilmin alel alemîn(alemîne).
وَلَقَدِ ٱخْتَرْنَٰهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ
Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) alemlere üstün kıldık.
Duhan 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve ateynahum minel ayati ma fîhi belaun mubîn(mubînun).
وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌا۟ مُّبِينٌ
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.
Duhan 34 (Mealleri Karşılaştır): İnne haulai le yekûlûn(yekûlûne).
إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ
(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: "İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
Duhan 35 (Mealleri Karşılaştır): İn hiye illa mevtetunel ûlave ma nahnu bi munşerîn(munşerîne).
إِنْ هِىَ إِلَّا مَوْتَتُنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ
(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: "İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
Duhan 36 (Mealleri Karşılaştır): Fe'tû bi abaina in kuntum sadikîn(sadikîne).
فَأْتُوا۟ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ
"Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin."
Duhan 37 (Mealleri Karşılaştır): E hum hayrun em kavmu tubbein vellezîne min kablihim, ehleknahum innehum kanû mucrimîn(mucrimîne).
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَٰهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ مُجْرِمِينَ
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helak ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi.
Duhan 38 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma halaknes semavati vel arda ve ma beynehuma laibîn(laibîne).
وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ
Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.
Duhan 39 (Mealleri Karşılaştır): Ma halaknahuma illa bil hakkı ve lakinne ekserehum la ya'lemûn(ya'lemûne).
مَا خَلَقْنَٰهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.
Duhan 40 (Mealleri Karşılaştır): İnne yevmel faslı mîkatuhum ecmaîn(ecmaîne).
إِنَّ يَوْمَ ٱلْفَصْلِ مِيقَٰتُهُمْ أَجْمَعِينَ
Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.
Duhan 41 (Mealleri Karşılaştır): Yevme la yugnî mevlen an mevlen şey'en ve la hum yunsarûn(yunsarûne).
يَوْمَ لَا يُغْنِى مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْـًٔا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
Duhan 42 (Mealleri Karşılaştır): İlla men rahimallah(rahimallahu), innehu huvel azîzur rahîm(rahîmu).
إِلَّا مَن رَّحِمَ ٱللَّهُ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Yalnız, Allah'ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
Duhan 43 (Mealleri Karşılaştır): İnne şeceretez zakkûm(zakkûmi).
إِنَّ شَجَرَتَ ٱلزَّقُّومِ
(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkarların yemeğidir.
Duhan 44 (Mealleri Karşılaştır): Taamul esîm(esîmi).
طَعَامُ ٱلْأَثِيمِ
(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkarların yemeğidir.
Duhan 45 (Mealleri Karşılaştır): Kel muhl(muhli), yaglî fîl butûn(butûni).
كَٱلْمُهْلِ يَغْلِى فِى ٱلْبُطُونِ
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
Duhan 46 (Mealleri Karşılaştır): Ke galyil hamîm(hamîmi).
كَغَلْىِ ٱلْحَمِيمِ
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
Duhan 47 (Mealleri Karşılaştır): Huzûhu fa'tilûhu ila sevail cahîm(cahîmi).
خُذُوهُ فَٱعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَآءِ ٱلْجَحِيمِ
(Allah, görevli meleklere şöyle der:) "Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin."
Duhan 48 (Mealleri Karşılaştır): Summe subbû fevka re'sihî min azabil hamîm(hamîmi).
ثُمَّ صُبُّوا۟ فَوْقَ رَأْسِهِۦ مِنْ عَذَابِ ٱلْحَمِيمِ
"Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün."
Duhan 49 (Mealleri Karşılaştır): Zuk, inneke entel azîzul kerîm(kerîmu).
ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْكَرِيمُ
(Deyin ki:) "Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?"
Duhan 50 (Mealleri Karşılaştır): İnne haza ma kuntum bihî temterûn(temterûne).
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنتُم بِهِۦ تَمْتَرُونَ
"İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!"
Duhan 51 (Mealleri Karşılaştır): İnnel muttekîne fî makamin emîn(emînin).
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى مَقَامٍ أَمِينٍ
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler.
Duhan 52 (Mealleri Karşılaştır): Fî cennatin ve uyûn(uyûnin).
فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
Duhan 53 (Mealleri Karşılaştır): Yelbesûne min sundusin ve istebrakın mutekabilîn(mutekabilîne).
يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَٰبِلِينَ
İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.
Duhan 54 (Mealleri Karşılaştır): Kezalik(kezalike), ve zevvecnahum bi hûrin în(înin).
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍ
İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
Duhan 55 (Mealleri Karşılaştır): Yed'ûne fîha bi kulli fakihetin aminîn(aminîne).
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَٰكِهَةٍ ءَامِنِينَ
Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
Duhan 56 (Mealleri Karşılaştır): La yezûkûne fîhel mevte illel mevtetel ûla, ve vekahum azabel cahîm(cahîmi).
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا ٱلْمَوْتَ إِلَّا ٱلْمَوْتَةَ ٱلْأُولَىٰ ۖ وَوَقَىٰهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ
Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
Duhan 57 (Mealleri Karşılaştır): Fadlen min rabbik(rabbike), zalike huvel fevzul azîm(azîmu).
فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ
Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır.
Duhan 58 (Mealleri Karşılaştır): Fe innema yessernahu bi lisanike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَٰهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
(Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
Duhan 59 (Mealleri Karşılaştır): Fertekib innehum murtekıbûn(murtekibûne).
فَٱرْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ
Artık sen (onların başına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.