Emojileri Helvadan Say

“Şair, çağının garibidir” diyor Mehmet Çelik bu kitaba yazdığı önsözün daha ilk cümlesinde. Garip, ama yoksun veya yoksul değil. Garip, ama kenara çekilmiş, ortadaki adamlar gibi hissiz, nefessiz, kendini akışa büsbütün kaptırmış değil. Bilakis bir tepeye çıkmış, aşağıda ne olup bittiğini, olup bitenin insandan neyi alıp götürdüğünü görmek için ruhunun kapılarını sonuna kadar aralamış, zihninin pencerelerini keskinleştirmiş, parlatmış, o parlaklığı bazen metnin tam ortasına yayarak bazen bir dipnot kabilinden haykırarak hayata ha bire müdahale ediyor. Garip, ama sessiz, kimsesiz, eli kolu bağlanmış ve çaresiz değil. Tam tersine sesi son derece gür, varoluşunun bütün imkanlarıyla çevrili ve kelimenin gerçek anlamıyla yeni bir dünya inşa etmeye hazır. Evet, elbette şair bir “garip” olarak üstüne başına çağının kirlerini bulaştırmadan, hesapsız kitapsız bir ruh haliyle kıyıdan, her şeyin görülebileceği o damıtılmış noktadan bakarak hayatın hakikatini görmenin bin türlü yolunu bulan kişidir. Kıyıda olmanın fiyakasıyla gökyüzündeki yıldızlardan yeryüzündeki çimenlere, uzaktaki dağ tepelerinden burnunun dibindeki gölge oyunlarına kadar her şeyi, ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar görür, bilir, yaşar, yaşatmak için kelimelerin buzunu çözer ve bütün bunları yeniden ama bambaşka biçimde hayatın damarlarına sürer, duygularını da düşüncelerini de kana karıştırır, oradan yeni bir dünya için ihtiyaç duyan malzemeleri verir toplumun eline. Bu yüzden, belki de bu yüzden şair ölmedikçe insan da insanlık da ölmeyecektir. Şair geri çekilmeden insanlık onuru bir adım geri atmayacaktır. Şair susmadan kelimelerin nefesi kesilmeyecek, şair bitti demeden hiçbir hayat emaresi ruhunu teslim etmeyecektir. İlk sözü şair söyledi son sözü de o söyleyecek.

Emojileri Helvadan Say, yüksek lisans öğrencim İbrahim Çelebi’nin son şiir kitabı. Eser 2025yılı Cüneyne Şiir Ödülünü aldı ve Akdoğan Yayınevi tarafından güzel bir kapak görseliyle okuyucusuna ulaştırıldı. Adından başlayarak son şiirin son mısrasına kadar bütün detaylarıyla bu çağı anlatıyor metin. Emoji, emoji kültürü, bilindiği gibi pagan kültürünün merkezinde yer alan heykel sanatının günümüze ulaştırdığı bir yöntemdir. Pagan kültürü, heykeltıraşlık sanatı üzerinden bir bakıma Tanrı’nın yarattıklarına meydan okuma içgüdüsünü taşır. Bir yarı Tanrı olarak heykeltıraş bütünüyle cansız mermere nefesiyle öyle bir üfleyecektir ki çekicin örse her dokunması onda yeni bir yüz hattı, yeni bir emoji oluşturacak, her şey olup bittiğinde hastalıktan ari, yıllara meydan okuyan bir insan türetilmiş olacaktır. Yaratıcı’nın elinden çıkan insana ait ruh halleri böylece heykeltıraşın elinden çıkan heykellerde emojilere dönüşecek, böylece insan, sözüm ona Tanrı’nın yarattıklarından daha güçlü, daha sağlam, ifadesi daha keskin yeni bir model yaratmış olacaktır. İbrahim Çelebi’nin emoji göndermesinin altında böylesi çok katmanlı bir imgesel art alan duruyor. Öte taraftan bir başka gönderme de yine pagan dünyanın helvadan yaptığı putlara taptıktan sonra onları yemeleridir. Şair zımnen diyor ki dijital çağın emojileri dijital çağ insanının önce yontarak taptığı, sonra da helvasını bir güzel yediği beyhude bir üretimdir.

İbrahim Çelebi bütün o yukarıda müzakere edilen meseleleri şiirin estetik sınırlarında, olabildiğince lirik bir dille günümüz okuyucusuna aktarıyor. Her şiirde insan bir süreliğine yapaylığın kollarından kurtulup doğallığın tazeliğine, güncelin banalliğinden çıkıp geleneğin sıcaklığına uğruyor. Bu metinlerle siz artık geride kalmış olanın nasıl da hayallerin ötesindeki uzaklığa fırlatılıp atıldığını görüyorsunuz. Kendi ellerimizle paramparça ettiğimiz geçmiş artık bin dereden su getirsek bile geleceğimiz olamayacak kadar uzaklaşmış bizden, bunu fark ediyorsunuz. Örneğin şöyle diyor Çelebi: “Kalk ekran başından/daha çok sardunya var ellerimizi bekleyen/dağlara değdirsen parmaklarını/sıralanacaktır”. Gelgelelim o dağlar küçük metal menfaatler uğruna delinerek, kazılarak, yontularak dağ olmaktan çoktan çıktılar. Bir başka yerde “Kalk ekran başından/şu medeniyet sorunsalı gözlerini kurtar/yüzünü takas et/denize nazır bir yamaçla/bir çiçekten al adını/emojileri helvadan say/ibrahim’i ziyafetlerde” İnsan yüzü o kadar, öylesine ekrana dikkat kesilmiştir ki artık herhangi bir doğallıkla takas edilecek hali kalmamıştır. Bu noktadan sonra yapılacak tek şey, başvurulacak tek çare emojilerin helvadan sayılmasıdır ki bu putlar o putlar gibi yenilesi de değil! Şair, doğanın yitişiyle dijital çağın vahşeti arasında ciddi bağlar kurar: “Çünkü kağıt/intikamına dönüşebilir ormanın”. Evet, elbette, kelimenin bütün çağrışım alanıyla sapı bizden diye baltaların ormanı kesmesine izin veren biziz! Sadece bu mu? Elbette hayır. Dijital kitap kitabın gövdesini öldürdü diyor bir başka yerde Çelebi: “Dikkat et kağıda/bu gece ayracı ip olan/tüm kitapların kahramanları/intihar edecek”. Kağıtsız kitap, sayfasız kitap, ayraçsız kitap, dokunulamayan, kokusu olmayan kitap elbette kahramanlarının intihar ettiği kitaptır. Dünyayı kitaplar gibi dijital hale getirdiğimizde kahramanı olan bizlerin de aynı kaderi paylaşmayacağımızı kim garanti edebilir? Ve kağıdın yerini cam alınca “reklam aralarına uzatılmış çocuk cesetleri/altyazılı dijital tabutlarda/evlerden geçiyorlar son dakika/işaret parmaklarıyla iki bölünüyor uzmanlar”. Sadece bundan ibaret değil dijital dünyanın bize yaptıkları: “Mikrofonunu açık bırakmışlar hayatın/tüm sırlarımız canlı yayında”. Canlı yayında, canlı yayınla canına okunan bir dünyadan geçiyoruz diyor İbrahim Çelebi. Ama biz zaten aynada kendini kaybedenlerin soyundan değil miyiz? “Kendini gören/beni unutuyor” diyor aynalar. Belki de kendini görünce aynaları unutan hemcinslerimizin öcünü bizden alıyor aynalar, kim bilir?