Enflasyon, yalnızca enflasyon değildir

Hafta içinde en son TÜFE ve ÜFE rakamları açıklandı. Bir yıllık endeks tüketici fiyatlarında 17,90'ı gösterirken üretici fiyatlarındaki gerçekleşme 32,13 düzeyinde. Enflasyon göstergelerinin 2 haneli rakamlarda seyretmesi endişe verici olmakla birlikte üretici fiyatları endeksinin çok daha yüksek gerçekleşmesi kısa ve orta vadede asıl endişe verici durum gibi gözüküyor. Hammadde ve ara mal ağırlıklı hesaplamalarla belirlenen üretici fiyatları endeksinde gözlenen artışlar belirli bir zaman gecikmesiyle tüketiciye ulaşacağından önümüzdeki günler yeni fiyat artışlarına gebe.

Enflasyonun bozucu etkilerini yaşayan insanların yakinen bildiği gibi enflasyon etkileri itibariyle yalnızca cebimizi vurmakla kalmıyor, sosyal düzeni de krizlere sevk ediyor. Enflasyon, ekonominin bir tabiri olmakla birlikte sebep olduğu toplumsal sonuçlar göz önüne alınınca en az onun kadar sosyolojiye ait bir kavrama dönüşüyor. Gelişmiş ülkelerde toplumun ekonomik performansını harekete geçirmek için toplumsal kesimler arasındaki diyalog, uzlaşma ve işbirliği dengesi ciddi bir itici güçtür. Bir ülkenin hedeflerine ulaşabilmesi toplumsal uzlaşma ve işbirliğini zorunlu kılıyor. Bu durum hem bireysel olarak küçük ve büyük ölçekli işletmeler bazında hem de kamunun makro hedefleri anlamında böyledir.

Düşünün; işçi-işveren, toptancı-perakendeci, kamu-özel, vs. çalışma ilişkilerinde uzlaşma, istikrar ne kadar önemlidir. Bu ilişkilerde uyum yerini çatışmaya, uzlaşma uyuşmazlıklara bırakırsa ekonomik verimliliğin tepetakla düşmesi kaçınılmazdır. Yükselen enflasyonla birlikte yoksullaşan toplum kesimleri arasındaki uyumsuzluk hızla artacak her toplum kesimi diğer kesimleri kendi refahını azaltan bir etmen olarak görmeye başlayacaktır. Sonuç olarak toplumsal uzlaşma zemini ayaklarımızın altından kayacaktır. Bunlar teorik değil tecrübi tespitlerdir. Ülkemizin evvelki yıllarda yaşadığı siyasi ve sosyal istikrarsızlık ve kriz dönemlerine bakın, her defasında yüksek enflasyon oranlarına rastlayacaksınız. İşsizlik insanlarda geleceğe yönelik umutsuzluk ve karamsarlık yaratırken enflasyon sonucu oluşan satın alma gücünün düşmesi hırsızlık, gasp gibi adli vakalarda artışlara yol açtığı gibi fuhuş, yolsuzluk türünden ahlaki çürümeyi de beraberinde getirir. Satın alma gücündeki aleni düşüş aralarında refah farkı olan sosyal kesimleri birbirine düşman eder. Üstelik bu düşmanlığa kılıf olacak çok sayıda dini, mezhepsel, siyasi ve ideolojik farklılıklar ayrışma ve çatışma sebebi olarak hortlamaya başlar.

Enflasyonun toplum yapısını bozucu derecelere ulaşma riskine karşı hükümetlerin özellikle alt ve orta gelir gruplarını yani satın alma gücü en fazla düşen kesimleri koruyucu sübvansiyonlar yapması hayati önem arz eder. Diğer taraftan devletin, zeminin toplumun ayaklarının altından çekilmesine yol açacak gelir farklılıklarının uçurumlara dönüşmesini de özellikle vergi politikaları aracılığıyla "Adil Bölüşüm" esasına göre sağlaması olmazsa olmazdır.

Yoksulluğun neden olacağı belaları da beyan etmesi açısından son derece önemli bir peygamber duası ile bitirelim: "Allah'ım, yoksulluk fitnesinin şerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sığınırım".