Erdoğan, Mezhepçilik ve İlahiyatçılar

0

Şii milis grubu Esayib Ehli Hak lideri Kays Gazali şöyle diyor:

"Musul'u kurtarmak, İmam Hüseyin'in intikamını almak olacak. Çünkü onlar, İmam Hüseyin'i öldürenlerin torunudur."

Bu sözlerin arkasında bir tarih var. Bir Şiilik mezhebi var, İran devleti var.

Şiilik mezhebinin literatüründe en temel siyasal figür "Hüseyin" ve "Kerbela"dır.

Hz.Hüseyin Yezidin katlettiği bir şehit.

Hz. Hüseyin mazlumları temsil ediyorsa bu gün zalimlere karşı çıkmak gerekir.

Ama İran'ın ve bütün şii dünyanın bu günün Yezidi olan Esad'ı desteklediğini görüyoruz.

Bu mezhepçi anlayış ne yazık ki sadece Şiilik dünyasının değil bütün İslam dünyasının Mezhep siyasetini bin yıldır bırakamadığının göstergesidir.

Bırakın onu mezhepçiliğin de yeterli gelmediğini görüyoruz.

Alt mezhepçilik diyebileceğimiz yeni fraksiyonların da sürekli olarak kendine coğrafi ve düşünsel olarak en yakın gruba karşı güç biriktirdiğini ve ilk fırsatta onu yok etmeye çalıştığını görüyoruz.

Bu Şiilik dünyasında da Sünnilik veya Vehhabilik dünyasında da böyledir.

**

Görünüşte bunlar birbirine hakikat ve hak yolu tebliğ eden gruplarmış gibi görünür. İslam çoğulculuğu, farklı düşünceyi ve yorumu rahmet sayarken mezhepten çok mezhepçilik üzerinden siyasal rant devşirmeye çalışanlar tarih boyunca coğrafi ve düşünsel olarak kendine en yakın kişileri yok etmeyi temel hedef yapmıştır.

Mezhepçilik Müslümanı, Mümin kardeşini düşman gayri Müslim'i ve haçlı emelleri taşıyan işgalcileri dost edinmeye yol açmıştır her zaman.

İşgalcilerle iş birliği üzerinden kendine rakip gördüğü Mü'min kardeşini yok etmek için her zaman kumpas peşinde olmuştur mezhepçiler.

İşte rahmet olarak görülmesi gereken mezhep (farklı yol ve yöntem demek) mezhepçilik arasındaki fark budur.

**

Müslüman ülkeler birbirine mezhep kökenli kumpaslar kurarken elbette işgalciler bu ihtilafı kendileri için rahmet olarak görüyor ve Müslüman halkları birbirine kırdırıyorlar.

Müslümanlar için çoğulcu düşünce yani mezhep rahmet iken mezhepçilik İslam düşmanları için rahmete dönüşmüştür.

Erdoğan bu tefrikanın tarihini ve bu günkü potansiyel riskini bildiği için birkaç kez "mezhepçiliğin" zararlı etkilerinden söz etti.

Daha önce "Mezhepçilik fitnedir," diyen Erdoğan'ın mezhep değil mezhepçiliği din gibi algılayanlara "Benim dinim Şiilik veya Sünnilik değildir. Benim dinim İslam'dır" mealinde geçtiğimiz günlerde bir başka beyanı oldu.

Mezhebin ve düşünce çoğulculuğunun ve "ihtilafın" rahmet olarak görülmemesi durumunda Müslüman halkların kin ve kan toplumuna dönüştüreceğini ön görmek zor değildir.

Bunun için yapılması gereken bir şey vardır. Öncelikli olarak Müslümanca Demokrasi kitabımızda da izah ettiğimiz mezhepçilik üzerinden oluşturulan bu "epistemolojik vesayet" durumlarının giderilmesi gerekir.

Bu akademik ilgi ve bilgi ile mümkündür. Bunu yapacak olan kesim İlahiyatçılardır. Türkiye'de ve diğer Müslüman topluluklarda bu mezhepçilik ve mezhep farkının mutlaka analitik düzeyde bilimsel araştırmalar ve tartışmalara konu edilmesi gerekir.

İslam dünyasında bu "epistemolojik vesayet" giderildiğinde daha çoğulcu, daha özgürlükçü ve daha özgün Mü'minler topluluğu (ümmeti) ortaya çıkabilir.

Aksi durumda bin yıldır süren kin ve kan siyaseti içinde boğulur ve işgalcilerin dış müdahalelerine her zaman açık halde tutulmuş oluruz.

En azından kendi ülkemizde ilahiyatçıların bu konuyu ele almamasının FETÖ gibi yapılara zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Hatırlayalım 17-25 Aralık sonrasında yoğun bir "İranlaşma ve Mut'a" söylemi vardı. Bu çirkin propagandanın amacı Şiilik korkusuyla toplumda infial uyandırmaktı.

**

Unutmayalım ki ne Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir Sünni'ydi ne de Hz. Ali veya Hz. Fatma şiiydi.

İsrail'in işgalinin sebep olduğu ölüm sayısını düşünelim bir de mezhepçi siyasetlerin sebep olduğu ölüm sayısını düşünelim. Yüzlerce kat fazlasını mezhepçi siyaset öldürmüştür. Ama mezhep karşıtlığı ile İsrail karşıtlığını karşılaştırırsak mezhepçilik karşıtlığını pek göremeyiz bile.

Bu mezhepçi anlayışın en çok da İslam'ın tevhit inancına ve barış projesine zarar getirdiğini unutmayalım.

Bu mezhepçi anlayışın Müslümanı Müslümana düşman ettiğini işgalci ve emperyalist güçlerle işbirliğine mecbur ettiğini unutmayalım. Selam ile.