İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin seçkin kısımlarından birisi de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ydü. Nasip oldu, bu bölümde okudum. Türkoloji sahasında eğitim alırken çok değerli hocalarımız oldu. Talebelerini evladı gibi seven, bilgi ve birikimini asla kıskanmayan, gayretleriyle hepimize örnek olan geniş ufuklu bu hocalar neslinin günümüzdeki temsilcilerinden biri olan aziz hocam Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya’yı hürmetle selamlıyorum.
Hocamız millî ve milletlerarası Türkoloji Kongreleri’nin uzun yıllar genel sekreterliğini yaptı. Merhum Türk dili âlimi hocamız Muharrem Ergin ile birlikte kongrelerin ağır yükünü çektiler ancak verilen tebliğler sayesinde ilim dünyamıza çok büyük hizmetlerde bulundular. Osman Hocamla 40 yıl önce, 1985 yılında kongreler hakkında mülakat yapmıştım. Bu röportajı bir kitabıma aldım. (Kelam ve Kalem, s. 154) Bir soruma cevap verirken “Türkoloji’nin merkezini oluşturuyoruz.” demişti. Bugün Türk dünyasıyla münasebetlerimiz şükürler olsun her sahada gelişti. Kültürel alanda da müspet gelişmeler devam ediyor. Geçen gün hocamla telefonda yaptığım görüşme esnasında ise bugüne kadar 30 kongreye katılıp tebliğler sunduğunu öğrendim. Bu kutlu çaba, Türk dili sevdasının nişanesidir. Bu vesile ile başta Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin ve Faruk Kadri Timurtaş olmak üzere ahiret yurduna göç eden bütün hocalarımı rahmetle, minnetle anarken Osman Fikri Hocam Sertkaya ile birlikte yaşayan bütün hocalarıma da sağlıklı, bereketli, hayırlı ömürler diliyorum.
Ankara’da Türk dili ve edebiyatına dair mühim neşriyata imza atan Akçağ Yayınları, Osman Fikri Sertkaya Hocamızın Kelime Dağarcığımızdan Etimoloji Araştırmaları 2 isimli eserini kültür dünyamıza kazandırdı. “Kökenbilim” olarak da adlandırılan Etimoloji alanında bugüne kadar pek çok araştırma ve inceleme yapıldı. Bunlar arasında aziz hocam Osman Fikri Sertkaya’nın makale ve eserleri de, merak uyandıran, dikkatle okunan, itibar edilen ve güvenilen çalışmalardır. Eserin ilk sayfasında hocamızın vefalı ve kadirbilir kişiliğine bir kere daha şahit oluyoruz. Kitap, vefatının 30. Yıldönümü münasebetiyle Muharrem Ergin Hocamıza ithaf edilmiş. Bu bilgilendirici, aydınlatıcı, geniş ufuklu ve kuşatıcı eserin ilk cildi, 2018 yılında yayımlandı; daha sonra yeni baskısı yapıldı.
50 kelimenin etimolojik çalışmasını okurken bilmediklerimizi öğreniyor, bir gramer kitabının da nasıl zevkle okunabileceğine şahit oluyoruz. Şüphesiz eseri cazip kılan husus, hocamızın hem akıcı üslubundan hem de metinlerine kattığı kısa bilgi ve hatıralardan kaynaklanıyor. Hocamız, “Etimoloji Kitapları” bölümünde faydalandığı kitaplardan, sözlüklerden, kaynaklardan bahsediyor. “Türkçede Kelime Etimolojisi Nasıl Yapılır?” kısmına geldiğimizde şu bilgilere sahip oluyoruz: “Bir dilde üç çeşit kelime bulunur. 1. Taklidi sözler. 2. Dile başka bir dilen giren sözler. 3. Dilin aslî kelimeleri sayılan sözler.” Dilin en zor ve girift meselelerini rahatlıkla ve kolaylıkla izah eden hocamız “Halk Etimolojisi”ne de temas ediyor. Mesela “Bayram” kelimesi üzerinde uzun uzadıya duruyor. Bu kelimenin Türklerde, Araplarda ve diğer İslam bölgelerinde nasıl ortaya çıktığını, sonra da yaygınlaştığını teferruatıyla aktarıyor.
Sayfaları çevirdikçe yeni bilgilerle donatılıyoruz. “Şehir”, “Rum ve “Yunan” kelimelerinin kökleri merak edilmez mi? 31. sayfada Çanakkale şehrimizin ismi üzerine yapılan tartışmalara ve polemiklere temas ediliyor. 19 Mart 2016 Cumartesi tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök’ün “Çanakkale’nin adı Troya Olmalı” başlıklı yazısı yayımlanıyor ve ardından Sertkaya hocamızın muhteşem cevabını okuyoruz. Sırf bu 8 sayfa için dahi olsa eser alınıp okunmalıdır. “Bülbül” kelimesinin peşine düşerken “Haftanın gün isimleri” dikkatimizi çekiyor. “Lavaş” ve “baklava”nın nasıl türediği ilgi çekici.Yalan yok, kitapta beni en çok heyecanlandıran bölüm, “Kedi Pisi ve Pişik Üzerine Çeşitlemeler” faslı oldu. Hocamız eskilerin “mütebahhir” dedikleri ilmî titizlikle kedi kelimesinin bizdeki, Batı’daki ve Doğu’daki kullanışlarını araştırıyor ve ortaya koyuyor. Kediler için yazılmış şiirlerden örnekler veriyor. Lütfedip fakirin Kediname kitabından da bahsediyor. Hatta kitapla ilgili zahmete girip kaleme aldığı yazıyı da eserine katmış. Hocamızın, 15 yıl yaşadıktan sonra ölen ve Sertkaya Ailesi’nin bahçesine gömülen sevimli kedisi Gümüş’ün fotoğrafını görünce hüzünlendim. Zira Gümüş’ün veda etmesinden sonra hocamın sosyal medya hesabında kaleme aldığı yazıyı gözlerim yaşararak okumuştum. Muhterem eşi Ayşegül Hanımefendi’nin sevimli Paris’i yaşıyor. Peygamber Efendimizin sevdiği, koruduğu ve “hane halkından” saydığı kedileri elbette seveceğiz. Ancak Gazze’de İsrail terör örgütünün katlettiği bebekleri, yaktığı çocukları, hırsızlık yapıp çaldığı evleri, konduğu arazileri de asla unutmayacağız. Bu kanlı, soysuz ve alçak vahşet, Bosna’da ve Doğu Türkistan’da olduğu gibi her zaman ilk gündem maddemiz olarak kalmaya devam edecek. Siyonizm belasını hiç unutmayacağız.
“Laçin”, “Dolma”, “Sarma”, “Domates”, “İnci”, “Berivan” kelimelerinin ana vatanları, kökleri de meraka değer. Gönüllerde taht kuran aziz hocamızdan, Etimoloji Araştırmaları’nın üçüncü cildiyle birlikte Türkoloji dünyamızı aydınlatacak nefis hatıralarını da merak ve heyecanla bekliyoruz. Rabbimden aziz hocamıza ve Ayşegül hanımefendiye sağlıklı, bereketli, huzurlu, güzel ömürler diliyorum.