Bir düğün düşünün… Daha ilk adımı faiz borcuyla atılmış. Helal–haram hassasiyeti yok, İslami ölçüler hesaba katılmamış. Haremlik–selamlık yok, edep yok, mahremiyet yok. Düğün salonu pavyonu andırıyor; gelinlik iffetle değil teşhirle anılıyor, danslar ibadeti değil nefsaniyeti çağrıştırıyor. Böyle bir başlangıçtan huzurlu bir evlilik, hayırlı evlatlar beklemek sizce ne kadar gerçekçi?
Kur’an çok açık konuşur: “Allah faizi mahveder, sadakaları ise bereketlendirir.” (Bakara, 2/276)
Faizle başlanan bir birlikteliğin bereketten nasiplenmesi mümkün müdür? Bereket, sayının çokluğu değil; huzurun, sadeliğin ve Allah’ın rızasının varlığıdır. Faiz ise daha baştan bu kapıyı kapatır.
Nikâh, İslam’da ibadet ciddiyeti taşıyan bir akittir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki: “Nikâhın en bereketlisi, külfeti en az olanıdır.” (Beyhakî)
Bugün ise külfet yarışa dönüşmüş durumda. “El âlem ne der?” korkusu, “Allah ne der?” endişesinin önüne geçiyor. Oysa bu yer değiştirme, huzurun değil hüsranın davetiyesidir.
Bir de tehlikeli bir cümle var ki, artık neredeyse slogan hâline geldi: “Bir kere evleniyoruz.” Bu cümleyle haramlar makyajlanıyor, günahlar sıradanlaştırılıyor. Sanki bir defaya mahsus olunca faiz helal oluyor, teşhir mubahlaşıyor, edepsizlik masumlaşıyor. Oysa Kur’an, günahın azını çoğunu ayırmadan uyarır: “Günahın açığından da gizlisinden de sakının.” (En‘âm, 6/120)
“Bir kere” denilerek işlenen haram, Allah katında “bir kere” değildir; iz bırakır, bereketi alır, vicdanı köreltir.
Bir erkek düşünün… Hanımının açık saçık bir biçimde nâmahrem erkeklerin karşısında dans edip oynamasına nasıl rıza gösterir? Bu nasıl bir teslimiyettir, bu nasıl bir Müslüman duruşudur? Kur’an, erkeklere de kadınlara da hayâyı, iffet ve sorumluluğu yükler. Ailesinin mahremiyetini koruyamayan bir anlayıştan Allah’ın rızası beklenebilir mi?
Kur’an’da sınırlar nettir: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.”, “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.” (Nur, 24/30–31)
Bu ayetler ortadayken, düğün adı altında sergilenen manzaralar hangi imanla izah edilebilir?
Bir de şu cümle var ki, vicdanları en çok yaralayan cümledir: “Falancanın hatırı için gidiyorum.” Peki Allah’ın hatırı ne olacak? Bir kulun gönlünü incitmemek adına Allah’ın açık emirlerini çiğnemek nasıl meşru görülebilir? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu dengeyi çok net koyar: “Yaratana isyan olan yerde, yaratılana itaat yoktur.”
Hatır dediğimiz şey, Allah’ın rızasının önüne geçtiği anda vebale dönüşür.
Bir başka hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kim Allah’a isyan edilerek elde edilen bir şeyle Allah’a itaat etmeye çalışırsa, maksadına ulaşamaz.”
Faizle, israfla, edepsizlikle yapılan bir düğünün ardından “Allah bize huzur versin” demek, açık bir çelişki değil midir?
Evlilik sadece iki bedenin değil, iki dünyanın birleşmesidir. O dünyanın temeline ne koyarsanız, üstüne kurulan hayat da onun rengini alır. Temelde faiz varsa, üstünde borç stresi olur. Temelde edep yoksa, üstünde saygı yıpranır. Temelde Allah’ın rızası gözetilmemişse, sonuçta kalpler huzur bulmaz.
Ve evlat meselesi… Kur’an bize şöyle dua etmeyi öğretir: “Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden göz aydınlığı ver.” (Furkan, 25/74)
Göz aydınlığı olacak evlatlar, Allah’a meydan okunarak değil; O’na teslimiyetle yetişir. Anne-babanın daha ilk günde verdiği mesaj hayati önemdedir: “Biz hayatımızda kimi merkeze aldık?”
Gösterişin alkışını değil, Allah’ın rızasını arayan düğünler çoğalmalı. Unutmayalım: Gürültülü bir eğlence değil, hayırlı bir başlangıçtır evliliği ayakta tutan.
Ve hayır, haramdan hayır doğmaz.