Tarihsel sorunlarıyla boğuşan Türkiye'nin sorun halkasına bir yenisi daha eklendi: "Paralel Yapı". Bu sorun ne zaman ve nasıl ortaya çıktı, sorunun temel kaynağı ne, sorunun gerçek aktörleri kimler gibi birçok soru orta yerde duruyor. Cevaba dair, pek çok rivayet dolaşımda…
7 Şubat'ta yaşanan MİT Krizi, dershanelerin kapatılması kararı, 17/25 Aralık darbe girişimi v.s. bunun gibi pek çok neden… Ancak bu öylesine bir savaş ki, durulması pek mümkün gözükmüyor. Pensilvanya'da oturan zatı muhterem, her geçen gün yeni hamleler yapıyor. Bir taraftan kendi mensuplarını bir arada tutmak için İslam tarihinden öyküler anlatıyor, bir taraftan da New York Times'a yazılar yazıyor, röportajlar veriyor. Zatı şahaneleri, maşallah, tam bir demokrasi havarisi…
Çift-yönlü, çift-dilli bir strateji… İçeride demokrasi kültürünü yok edecek darbe destekleniyor. Taşeron örgütlerle organize işler yapılıyor. Yargı üzerinden siyaset kurumu kuşatılıyor. Dışarıda da Türkiye demokrasisinin erozyona uğradığı yalanı dolaşıma sokuluyor. Kısacası, itibarsızlaştırma operasyonu… Sormak lazım; Türkiye tarihinin hangi döneminde bu kadar itibar sahibiydi, sözü geçer akçeydi?
Gülen'in Stratejisi Nedir?
Peki, itibarsızlaşan veya itibarsızlaştırmaya çalıştığın ülke neresi? Kimin ülkesi? Gerçi, bu ülkede trajik bir gelenek var; başı sıkışan soluğu Batı'da alır. Zamanında Batı; Fransa'ydı, Paris'ti; şimdi ise ABD ve Pensilvanya…
AK Parti'nin ve Erdoğan'ın stratejisi ise belli. Erdoğan'a göre, Fethullah Gülen, Paralel Yapı'nın hoca görünümlü lideridir. Paralel yapı; vesayet odağıdır, taşeron bir örgüttür. Hatta İsrail İstihbaratı MOSSAD ile iş ve el birliği yapmaktadır. Kısacası, güçlü ve yeni Türkiye'nin önündeki engeldir.
Ortada oldukça karamsar bir tablo bulunmaktadır; kendini Hizmet Hareketi olarak tanımlayan Cemaat itibarsızlaşmıştır. Türk İslamcılığının içindeki ayrık otu olarak da görülen Gülencilik, bir kez daha İslamcılığı itibarsızlaştırmıştır. 12 Eylül 1980 darbesini, 28 Şubat Post-modern darbesini ve başörtüsü yasağını destekleyerek Müslümanların karşısında olan Gülen, bir kez daha şecaat arz ederken sirkatin söylemiştir.
Ey Gülen, Tüm Bunlara Değer Miydi?
Uzun zamandan beri düşünüyorum; tüm bunlara değer miydi? Bu kadar itibarsızlaşmaya ve ihanete ve Anadolu insanının güvenini kaybetmeye gerek var mıydı?
Ancak son dönemde bir ayrıntı dikkatimi çekti. Sık sık medyaya demeçler veren Gülen, asıl niyetini kamuoyu ile hiçbir zaman paylaşmadı. Savaşın asıl nedenini, hiç bir zaman net olarak ortaya koymadı. Gülen'in demokrasi havarisi kesilmesine kimse inanmıyor. Sebebin dershane olmadığı zaten biliniyor. Kısacası, arkada başka bir amaç var. Tüm bunlar, savaşın asıl nedenini gizleyen argümanlar…
Düşünebiliyor musunuz; dershaneler gitti, okullar gitmek üzere, Bank Asya'ya TMSF el koydu, hareket itibarsızlaştı ve parçalandı. Sorulması gereken asıl soru şu; hangi gerekçe, savaşın fitilini tutuşturdu?