Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Türkiye birkaç gün içinde Fırat'ın doğusuna askeri harekat düzenleyebilir' açıklamasıyla K.Suriye'deki hareketlilik gündemin ilk sırasına oturdu. Özellikle ABD'nin Türkiye'yi 6 aydır Menbiç özellinde oyalaması/geciktirmesi, Fırat'ın doğusunda, nitelikli bir ordu oluşturabilmek için zaman kazanmaktan başka bir şey değildi. Bu bağlamda Türkiye'nin Fırat'ın doğusu ve Menbiç'e yönelik askeri operasyon düzenlenmesi, her ne kadar gecikmiş bir karar olsa da; ivedilikle gerçekleşmesi gereken mühim bir durumdur.
Öncelikle şunu net bir şekilde ifade edelim. YPG/PYD/PKK, ABD'nin bir kara ordusudur. Yani ABD, Türkiye'yi tehdit etmek ve işgal etmek için kullanacağı aparat YPG'dir. Dolayısıyla 60-70.000 civarında teröristi, İran ve DEAŞ'le savaşması için değil; Türkiye ile savaşması için eğitip donatıyor. Dolayısıyla da Türkiye, yılanın başını erkenden ezmek zorundadır. Elbette savaş demek, para demektir. Hele ABD'ye karşı ise siyasal ve toplumsal bütünlük, ekonomi desteğiyle şarttır. Ancak Türkiye, uzunca bir süredir; bu operasyonu ekonomik daralma, uluslararası baskı/konjonktür, teknik konulardan ötürü bekletiyor. Oysa Kurt, Kuzu'yu yemeye kafasına koymuş. Binlerce tırlık araç-gereç, ağır silah ve on binlerce militanı Türkiye'nin burnunun dibine yığmıştır.
Bu bağlamda Fırat'ın doğusunda her geçen gün yaşananlar, Türkiye'nin aleyhine gelişmektedir. Zira biliyoruz ki; Cerablus-Azez hattı, Afrin ve Menbiç konuları aslında Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yoğunlaşmasını engellemek için Türkiye'ye karşı savunma hattı oluşturmaktı. Gerçi Türkiye, kararlı duruşuyla bu bölgelerdeki tehdidi minimize etti. Ancak 17/25 Aralık'ı baz alırsak neredeyse 6 yılda ABD, bir ordunun ihtiyacını karşılayacak personel ve teçhizatı K.Suriye'ye yığdı. Buradan hareketle 15 Temmuz başarısız askeri darbe kalkışmasını göz önüne aldığımızda ABD, 3 yılda on binlerce personeli eğitti. Türkiye'yi de diplomatik ve askeri nedenlerle oyalayarak ciddi bir ekonomik yük getirtti. Elbette Türk ordusunun, FETÖ'den arındırılmasını da eklediğimizde anlaşılabilir bir gecikme kabul edilebilir ancak sürdürebilinir değildir.
Buradan hareketle Türkiye, ABD'nin asabiyetini daha da artırmamak ve eko-politik nedenlerden ötürü adım adım ilerlemek isterken; ABD, çoktan Türkiye'yi gözden çıkarmış ve YPG'yi nitelikli bir ordu haline dönüştürmüş bile. Elbette Türk ordusu karşında dayanacak bir yapı değiller ama ekonomik ve askeri riskleri içinde barındırıyor. Örneğin Fırat'ın batısında Rusların, Türk uçaklarının uçuşuna izin verip-vermeyeceğini konuşuyorduk. Fırat'ın doğusunda da ABD'nin hava sahasını açıp-açmayacağını konuşacağız. Bu durum, Türk ordusunun belki askeri kabiliyetini engel değil ancak harekatın uzaması ve son kertede de ekonomik bir ağırlığa sebebiyet verecektir. Elbette söz konusu vatansa; gerisi teferruattır. Ancak duygusal coşkumuzu, mantığımızla bir araya getirdiğimiz zaman bir anlam ve kazanım taşır.
Ez cümle Türkiye, ABD'nin ne yapacağı ile değil; kendimizin ne yapacağı ile ilgilenmeli ve ivedilikle askeri müdahaleyi gerçekleştirmeli. Zira, bölge aktörleri, Türk ordusundan çekinirken, bizim başka dengeler üzerinden her geçen gün büyüyen/büyüyecek olan tehdidi bertaraf etmek için gecikmemeliyiz; çekinmemeliyiz. Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda yapacağı operasyon, tüm dengeleri Türkiye lehine değiştirir. Özellikle de ABD'nin uzun süreli oyuncağı olacak olan PYD/PKK enstürmanını elinden alır. Ayrıca Rus-Türk ilişkilerinin seyri açısından da PYD gerilimi sona erer. Dolayısıyla yarın bir müdahale kaçınılmaz ise; bugünü ertelemenin bir mantığı yok.