Fitnenin Ateşi Herkesi Yakmadan…

“Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.” (Enfâl, 25)

Bu ayet bir ikazdır. Yalnız zalimlere değil, zulme sessiz kalanlara da yönelmiş bir ikaz… Çünkü Allah’ın yasası nettir: Bir toplumda zulüm kök salarsa, o toprakta adalet de bereket de yok olur. Ve o fitne, yalnızca zalimin kapısını değil, seyirci kalanların evini de yakar.

Bugün etrafımıza bakalım. Sessizliğimizin, korkularımızın, “bana dokunmayan yılan” anlayışımızın neye dönüştüğünü görebiliyor muyuz? Fitne, sadece sokaklarda değil artık kalplerin içine kadar sızmış durumda. Haksızlık karşısında susan diller, yalana alışan gözler, adaletsizliğe razı olan vicdanlar… Her biri bu fitnenin bir parçası hâline geldi.

Kur’an, sadece namazda okunsun diye inmedi. Uyarı, tam da böylesi zamanlar içindi. Çünkü zulme rıza, zulmün ortağı olmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kavim içinde günah işlenir de onlar bunu önlemeye güçleri yettiği hâlde önlemezlerse, Allah’ın azabı onların hepsine ulaşır.” (Ebû Dâvûd)

Demek ki kötülüğe sessiz kalmak, kötülüğün kendisi kadar tehlikeli. Çünkü Allah’ın adaleti, mazlumun sessizliğinde değil, zalimin korkusunda tecelli eder. Fakat biz susarsak, zalim cesaret bulur; biz görmezden gelirsek, fitne büyür.

Bugün fitne kapımızı çaldıysa, dün sustuğumuz içindir. Zulmün dumanı evimizi sarıyorsa, dün mazlumun feryadına kulak tıkadığımız içindir. Ve eğer hâlâ uyanmazsak, yarın bu ateşin önünde ne mazlum kalır ne de zalimden uzak duranlar…

O hâlde susmayalım. Çünkü suskunluk fitnenin gıdasıdır. Adaletin sesi ise imanın nişanesidir. Allah’ın cezası elbette şiddetlidir ama rahmeti de, hakkı savunanların üzerindedir.

Belki bir ses, bir duruş, bir “hayır” kelimesiyle bile o ateşi söndürebiliriz. Çünkü fitnenin yayılmasına engel olmak, sadece bir cesaret işi değil; bir iman borcudur.