Gazzede Hayat

7 Ekim 2023 sabahın ilk ışıklarıyla birlikte paramotorlarla ve ardından da duvarları çıkarak İsrail içlerine sızan Kassam Tugayları ile İsrail güçleri arasında çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda 1300’ü aşkın İsrailli öldürüldü. 200’ü aşkın kişi de Kassam Tugayları tarafından rehin alınarak Gazze’ye götürüldü. Kassam Tugayları operasyonlarını bitirip çekildikten sonra İsrail güvenlik güçleri şehre yeniden girip rastgele ateş ederek ölü sayısının artmasına sebebiyet vermişti.

Bizim başta verdiğimiz 1300 sayısı bu çatışmalar sonucundaki toplam ölü sayısıdır. Yani öldürülenlerin tümünü Kassam Tugayları vurmadı; İsrail, Kassam Tugayları ile çatışırken çoğunlukla İsraillileri vurmuştu. Ama İsrail bunu dünyaya “HAMAS-Kassam Tugayları sivillerimizi vurdu” diye servis etti.

Gazze halkına yönelik 736 gün süren soykırım 13 Ekim 2025 günü ateşkes ile sona erdi. İsrail adındaki terörist devlet ateşkes saati olan 12.00’ye 1 (yazıyla bir) dakika kala yani 11.59’da bir kere daha Gazze’yi havadan bombaladı ve 7’si kadın ve çocuk olmak üzere 26 sivil insan hayatını kaybetti. İsrail bu saldırısıyla dünyaya şunu söylemiş oldu:

Sonuç ne olursa olsun, kim ne derse desin, ben insanlık ailesinin düşmanıyım, benim tek gıdam kan!

Biliyoruz, biliyorduk, ama dünyaya anlatamıyorduk.

2 yılı aşkın süre içinde Gazze’de taş üstünde taş kalmadı. 68 bin insan şehid düştü, 200 bin insan yaralandı, 150 bin insan ise kayıp.

Ve bütün bunlar şimdi hayatta olan Gazzelilerin gözleri önünde yaşandı.

Yani Gazzeliler 736 gün boyunca her gün ve her saat bebeklerinin, çocuklarının, gençlerinin, kardeşlerinin, eşlerinin, anne ve babalarının nasıl vahşice katledildiklerini gözleriyle gördüler.

Bakınız, Gazzeliler bir yere gidip döndükten sonra şehirlerini enkaz altında bulmadı;

Gazze'de yaşayan 2,5 milyon insan orada öldürülen her bir insanı, yaralananları, yıkılan evleri her gün çıplak gözleriyle görüyordu.

Gazzeliler gece uyurken sabah kalktıklarında da cadde ve sokaklarında 68 bin ceset görmedi, Gazzeliler uyanıkken, beraber bombalardan kaçarken vurulup şehid düşen Gazzelileri görüyordu.

Gazzeliler bir sefere gidip dönünce de Gazze’de ilaçsız, sargısız inleyen 200 bin yaralıyı enkaz altında bulmadı;

Gazzeliler 736 gün boyunca her gün, 24 saat aralıksız bunları bizzat gözleriyle gördü, yaşadı. Başarabilirsem anlatmak istediğim budur: İnsanların bu ağır, dayanılamaz trajediyi birebir yaşaması ile duyması, sonradan gidip görmesi aynı şeyler değil.

İki dünya savaşında 120 milyon insan öldürüldü lakin meydanda savaşan devletler vardı, yardımcı devletler vardı yani savaşan her iki taraf devletlerden müteşekkildi, silah konusunda da savaşanlar denk güçlerdi.

Ya Gazze’de? Gazze’de devletler mi savaştı?

Hayır.

Gazze’de başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere bütün batı dünyasının, doğuda da Japonya ve Hindistan gibi teknoloji devi devletlerin desteklediği İsrail terör devleti 2,5 milyonluk bir şehre saldırıyordu. En gelişmiş uçaklarla, füze ve bombalarla 2 yıl, 24 saat ve aralıksız. Karşılarında ise el yapımı küçük yarı otomatik silahlarla şehrini savunan o şehrin (Gazze) gençleri…

Ayrıca,

Bu gençler savaşın ahlakını dikkate alarak, İslam’ın emir ve yasaklarına uygun, yani insanlara en az zarar verecek şekilde bir savunma içinde savaşı sürdürürken, karşılarındaki terörist devlet İsrail ise parasıyla, diplomasisiyle, silahıyla, istihbaratıyla, medyasıyla bütün dünyanın desteğini arkasına alarak “1447 yıldır” kolladıkları fırsatı yakalamış ve bu fırsatı kan banyosuyla kutlamak istiyordu. Bu Savaşı insanlığın dışına çıkaran bir boyut da buydu.

Geçtiğimiz gün Gazze’yi konuştuğumuzda ilim ve irfanıyla, hayâ ve edebiyle çevremize örnek olan Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi bir Hoca’m (M. T.) bana, “Bence bunu yazmalısın” demişti. Hocam’ın yazmamı istediği husus Müslüman insanın Allah’a olan imanı ve bunun gereği O’na olan itimadı ve bu itimadın hadiselerle törpülenemeyeceğiydi. Müslümanın sabrı, tevekkülü, kısacası Müslüman ahlakı idi. Ve Müslüman insanın savaşta da olsa düşmanına karşı Müslüman gibi davranmasıydı. Dedi ki Hoca’m:

Aslında Resul-i Ekrem’in (sav) ahlakıydı Gazzelileri esirlere yediklerinden yedirmeleri, onları misafirleri olarak görmeleri ve bakımlarını kusursuz yerine getirmeye çalışmaları...

Bütün bu yaşanmışlıklara rağmen Gazzelilerin Allah’a olan güveninde (iman) bir sarsılma yaşanmadı. Gazzelilerin teslimiyetinde, itimadında, tevekkülünde bir azalma olmadı.

Gazzeli “Hani Allah nerede?” diye çığırmadı: Kerim olan Allah’ın kapısından başka yerimiz yok, dediler ve hamd etmeyi terk etmediler.

Ayrıca, Gazzeli ahlakı her alanda kendini belli ediyordu. Fire vermedi çünkü ahlakî konularda biri eksik olunca çorap söküğü misali diğer alanlara da sirayet ederek her yeri bozacaktı.

Yiyecek bulamadığı için onlarca insanın öldüğü Gazze’de bir tek hırsızlık vakası yaşanmadı. Gazze’de çekişme, kavga, münakaşa olmadı. Gazze’de sana değil, bana kavgası” tartışması olmadı, olduysa da ancak “zarar, zorluk bana olsun” diye olmuştur.

Gazze’de insanlar açıktan ölen çocuklarını toprağa verdikten sonra kendilerine verilen bir avuç erzakı da insanlarla paylaşıyordu.

Gazze ile her iletişim kurduğumda muhatabımdan en çok ve en sık duyduğum kelime elhamdulillah olmuştu. Buralar Allah’ındır, bizimle birlikte…

Bir Gazzeli hanımefendi konuşuyordu:

Biz Allah ile sözleştik, O’nunla ticaretteydik ve O’nunla yaptığımız ticaretimizde zerre kadar pişman değiliz, elhamdulillah, diyordu. Bütün bunları yaşayan bir halkın kadını eğer 3 dakikanın altındaki konuşmasında 11 kere elhamdulillah diyorsa bu halkı hiçbir bomba korkutamaz, hiçbir yokluk ve yoksulluk hırsız yapamaz.

Hoca’mızın dediği gibi, “Bunlar anne karnındayken de dünyaya geldiklerinde de büyüdüklerinde de İslam’ın eşsiz ahlakıyla yoğruldular. Yaşadıkları hayatlarının bir parçasıdır. Düğün de ölüm de, bombalar altında kalmak da alışveriş yapmak da onların rutini…”

Sözün özü,

Gazze hep hayat doluydu, yine hayat dolu. Çünkü Gazze el-Hayy’ı şehadette bulan bir halktır.