Bölge ülkelerinin Gazze’den çıkartacağı önemli derslerden biri hiç şüphesiz Doha saldırısıdır. Zira Hamas liderlerini hedef alan Doha saldırısı, geniş kapsamlı stratejik sonuçları olan bir duruma işaret ediyor. Doha saldırısı, ABD’nin güvenlik garantilerinin işe yaramadığını göstermiştir.
Filistin’de işlenen soykırıma bağlı olarak Doha saldırısı, ‘’bir ülkenin gücü, milli gücüne dayanmıyorsa, o ülke, zayıf bir ülkedir’’ dersini bize vermiştir. Her ne kadar Trump, Katar Emiri’ni arayıp "topraklarınızda bir daha böyle saldırıların olmayacağına" dair güvenceler verdiyse de bu tür güvencelerin daha önce de verildiğini unutmamak gerekir.
Dünya siyasi tarihine geçen ‘’1973 büyük Arap-İsrail çatışmasından bu yana Amerika’nın Arap Devletleri ile İsrail arasında kurduğu denge siyaseti çöktü. İsrail’in bölge ülkelerine yönelik politikalarını incelediğimizde, tek, tek ülkelerle uğraşmak yerine gruplarla uğraştığını görürüz. Örneğin Mısırla değil, İhvanla, Türkiye ile değil, Milli görüşle, Pakistan ile değil, Cemati İslami ile uğraşmıştır.
Bunun temel nedenin 1979 İran İslam Devrimi olduğunu düşünüyorum. Bugün İran İslam Devrimi’ni tecrübe ettiğimiz için bir çok açıdan eleştirebiliyoruz. Ancak o yıllarda İran Devrimi, İslam dünyasında büyük bir heyecan ve ümit, batılı ülkelerde ise, büyük bir tedirginlik yaratmıştı. İslam ülkelerinde büyük bir ümit yaratmıştı; çünkü Batılılar, sürekli ‘’bu çağda İslam Devleti olamaz’’ propagandası yapıyordu. Batılı ülkelerde tedirginlik yaramıştı; çünkü İran İslam Devrimi, onların yarattığı tüm bu algıları yerle bir etmişti.
Ancak İran, devrimin İslam dünyasında yarattığı heyecanı iyi değerlendiremedi. Ne Alternatif bir gelecek ne de alternatif bir paradigma kurabildi. Bunun temel nedenleri, iç ve dış etkileri, ayrı bir tartışma konusudur. Ancak İran, Gazze’ye bağlı olarak İsaril saldırısına uğradı. İran’ın bir daha bu tür saldırılara uğramaması için, Suriye’deki hatalarından, Türkiye’ye karşı tutumundan çıkartacağı büyük dersler vardır.
Amerika merkezli bazı düşünce kuruluşları: ‘’ABD'nin 11 Eylül saldırılarının ardından bölgeye yaptığı askeri müdahaleler, El Kaide ve IŞİD gibi ulusötesi cihatçı grupları büyük ölçüde yok ettiğini’’ söyler. (GF 11 Eylül 2025) Hâlbuki İŞİD ve benzeri örgütler, Amerika’nın Afganistan ve Irak işgalinin ürünüdür. İşgalci askerlerin keyfi uygulamaları, İŞİD ve benzeri terör örgütlerine zemin hazırladı ve güçlendirdi.
Bu tür örgütler güçlenince, bir taraftan İŞİD gibi Sunni kökenli terör örgütleri, diğer taraftan İran destekli Şii terör örgütleri algısını yarattılar. Arap Rejimlerine, bu ikili tehdit karşısında, ABD-İsrail itttifakının dışında bir seçeneğinizin olmadığını söylediler. İşte ‘’Abraham Anlaşması’’ yaratılan bu korku üzerine imzalandı.
Hâlbuki Gazze, tüm bölge için esas tehdidin, İsrail olduğunu herkese öğreti. İsrail'in yayılmacı politikaları bölgenin istikrarı için endişe vericidir. İsrail saldırganlığına karşı, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Pakistan ve mümkünse İran ile işbirliği yapmak artık bir tercih değil, jeopolitik bir zorunluluktur. Zira güvenli bir gelecek kurabilmek için, Gazze’den dersler çıkartmamıza bağlıdır.