Rahmet Ayı Ramazan-ı şerifin son demine doğru seyretmekteyiz. Geldiği gibi gitmeyen bu güzide ayın geride bıraktıkları, gelecek bir senemizin sermayesidir bir anlamda. Gündelik koşuşturma içerisinde, gözümüzü bürüyen meta ve kötülüğü emreden nefsin elinde oyuncak olmadığımızı hatırladık bu ay. Çoğumuz vefasızlık gösterdiğimiz Yüce Kitabımızı ile tekrar barışma zemini bulduk mesela. Sabır, rıza, vefa, kanaat ve sakınma yetilerimizi güncelleme fırsatı yakaladık. En önemlisi de bir nebze de olsun rızıksızlığı yaşayan milyonların hali ile hallenerek şükrün önemini kavradık. Hele de iftardan sonra görevini yapmış komutan edasındaki huzurun tarifi mümkün değildir.
Dünyaya olan meylimiz sebebiyle olsa gerek, aslımızı unutmaya yüz tuttuğumuz bir dönemdeydik. Göbek ile dizkapağı arasına sıkışan hayatın mücadelesini veriyorduk. Üstümüzde yalancı gülücükler, sahte dostluklar, ağızdan kalbe inmeyen değerler, tamahkarlık, bencillik, kibir ve enaniyet filizleniyordu maalesef. Dava bilincini kendimize göre yorumluyor, tercihlerimizi en hakikat olarak görebiliyorduk. Aslında toplum olarak en ihtiyaç duyduğumuz bir anda kapımızı çalamıştı kadim dostumuz Ramazan.
Tevekkülün hocalarından olan bu mübarek ay önemini bir cihette Kur'an'ın indirildiği ay olmasından almaktaydı. Yani, "Bin aydan hayırlı" olan ve ilk vahyin indiği Kadir gecesini barındırdığından değerine paha biçilemez. "Kur'an Ayı" şeklinde tarif edilmesinin de asıl sebebi buydu. İşte bu yüzden Rabbimizin sonsuz lütuf ve ihsanının mazhar olmaktaydı. Buradan yola çıkarsak, hayatımızda Kuran'ı yaşattığımızdaki Allah katında edineceğimiz itibar tasavvur bile edilemeyecektir. Bu açıdan baktığımızda, kurduğumuz basit mantık denklemi Dünya ve Ahiret saadetinin anahtarı konumdadır.
Bu işin ilk adımı Yüce Kitabımızı meal ve tefsir ile anlamaktan geçmektedir. Hastaya ilaç isimlerini okutmak kafi gelemeyeceği gibi okumaya endeksli, anlaşılıp tatbik edilmeyen bir Mushaf hayatımızda istediğimiz etkiyi oluşturmayacaktır. Zaten en büyük sorunumuzda "İşittik ve itaat ettik" yerine sadece "İşittik" demek değil midir? Bu minvalde "Bilgi, amel'e dönüşmedikçe topal kalacaktır" diyebiliriz. Zaten tarihten beri başımıza ne geliyorsa asıl sebebi buydu. Şöyle geçmişi incelediğimizde Kuran ile yaşadığımız dönemlerde, devlette dirlik ve huzur iklimini görebilirsiniz. Lakin hayatımızdan çıkarttığımızda da yerini emperyal değerlere bıraktığı gözlerden kaçmıyor. Tabii "Tabiatta boşluk yoktur"
Daha 1800 lü yıllarda Sömürgeler Bakanı Gladstone'unİngiliz Avam Kamarasında sarf ettiği "Bu Kur'an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp edip, bu Kur'an'ı ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız" mealindeki sözleri manidardır. Evet; Kapitalist zihniyetin bile vakıf olduğu bu gerçeği maalesef bizler kavrayamıyorduk. Genetiği ile oynanmış günlük ahlak kavramını, Kuran ahlakı sanıyorduk maalesef. Bu yanılgıya da en çok dindar olanlarımızın düşmesi de size garip gelmiyor mu? Bu noktada Nisa suresinde136. Ayetinin başındaki "Ey iman edenler iman edin!" ifadesi oldukça çarpıcıdır. Buradaeksik inananlara "Tam inanın!", inanıp da güvenmeyenlere "Güvenin", taklit edenlere "Tahkiki iman taşıyın!" mesajı verilmektedir. Yani diğer bir ifadeyle "ima edenlere iman edin" denilmektedir.
Diyeceğim o ki dostlarım: Yıllardır raflarda, evimizin duvarında veya hafızamızdaki Mushaf'ı hayatımızda hakim kılmak vakti geldi de geçiyor. Daha ne kadar daldığımız bu derin uykuya devam edeceğiz. Irak'tan, Suriye'den, Mısır'dan ve daha birçok bölgeden sayhalanan çığlıklarda mı huzurunuzu kaçırmıyor? Yarın çok geç olmadan yeniden Muhammedi bir hayat felsefesi belirleyerek işe başlamalıyız. İbadet ve İtikat boyutundan hareketle eğer zihnimizde "Ben zarar görmeyim" yerine "Davam zarar görmesin" mantalitesi oturursa doğru yoldayız demektir. Buna el alem ne der yerine "El Alim olan Allah ne der" de diyebilirsiniz. Bu sürecin nihaiyi noktası ise tam teslimiyet ile sonuçlanacaktır.
Bu kutlu yolculuğa sadık dostumuz Ramazan-ı şerifin son günlerinde başlamaya ne dersiniz? Cevabınız evet ise hadi Fatiha'dan başlayalım öyleyse. İlk dersimiz: "İyyake na'budu ve iyyake neste'in" "(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz." Olsun…
Vesselam….