Diğer

Gezi Parkı,1 Mayıs ve İstismar Edilen 'Şehitlik'

0

Milletin günlük beş kez vakit namazı, haftalık 1 kez Cuma namazı ve yıllık iki kez de bayram namazı kılması için Taksim'e camii yapılması gündeme geldiğinde bu günkü 1 Mayısçılar ne yaptı biliyor musunuz?

"Taksim'e Camii istemezzük!" kampanyaları başlatıp "Sayın bakalım biz kaç kişiyiz?" organizasyonları kurmuşlardı. Ardından da "Cumhuriyet mitingleri" tertip edip, "Ordu göreve!" pankartlarıyla Refah partisine yaptıkları aynı iğrenç kampanyayı Ak Partiye karşı yürütmüşlerdi.

Tabi millet bunun altında kalmadı. O gün, sayı saymayı iyi öğrenmiş olmalı ki millet üç dönemdir "Taksim'e camii istemezzük"çülere, özelliklede Tuncay Özkan'a kendilerini bir güzel saydırdı.

Taksime Camii yapılmasına karşı çıkanlar, her Mayıs 1'de kendilerine alternatif miting yeri gösterildiğinde her nedense elinden şekeri alınmış çocuk gibi ağlaşıp dururlar.

Taktımı takıyorlar. Fethullah Hocanın fedaileri gibi kaset takıldı mı, dönmüyor. Tembele mazeret çok olurmuş hesabı, Taksimcilere de kutlamayı Taksim'de yapmak için bahane çok…

Neler yok ki mazeretleri arasında… "Atatürk heykeli oradaymış" sanki başka yerde heykel yok gibi.

1977'de yapılan kutlamalarda şehitler vermişler de o nedenle şehitleri vefat ettikleri yerde anacaklarmış.

Bu zihniyeti iktidara getirmemekte millet ne kadar basiretli… Adama sormazlar mı? Yemen'de, Kanal'da, Bosna'da, Çanakkale'de, Trablusgarp'ta; Osmanlının her karış toprağında verilen şehitler için şehidin hakka teslim olduğu yere mi gidip, anma yapıyorsun ki "Taksim de vefat edenler için vefat ettiği yerde anacağım" diye ısrar ediyorsun.

Mesele ne şehitlik ne de Atatürk heykeli…

Mesele, Menderesten bu güne elde edilemeyen iktidar hırsı... Gezi Operasyonlarının kuyruk acısı, Uluslar arası güçler, TÜSİAD'lı iş adamları, CHP ve paralel yapının özel hesapları…

Gezi çetesinin organizatörü Taksim Dayanışması yine Gezi'nin yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde devrede. KESK, TMMOB, DİSK, Mimarlar Odası ve Türk Tabipler Birliği…

Diğer taraftan Ulusal Kanal ile Halk TV başta olmak üzere ulusalcı kanadın yorumcuları "1 Mayıs başlangıç olsun. Bu iktidardan kurtulmak için tüm yurtta protesto mitingleri yapın. Sokağa dökülün. Bu iktidar sokaktan korkuyor" yollu açıklamalarla halkı sokağa dökmek için kışkırtmaya başladılar bile…

Platform adına açıklama yapan Hüseyin Demirdizen 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamaları gerektiğini belirterek, "Taksim yerine başka bir yer gösterilmesi, inananların hac ibadetini başka bir yerde yerine getirmelerini istemek gibi bir şey"diyerek Taksim'i Kabe ile kıyas etti.

Ayrıca 1977'de Taksim 1 Mayıs kutlamalarında öldürülen vatandaşları "şehit" addedip, "Şehitleri anma" bahanesiyle Taksim meydanı konusunda da bir ısrar var.

Şu "Hac ve Şehitlik" kavramını kullanmasalar, "Tamam!" deyip geçeceksin. Ama burada bir üç kağıt olduğu açık.

Bir taraftan Taksim'e Cami yapılmasına, İslam'ın haram kıldığı "kürtaj, alkollü içeceklerle ilgili düzenlemeler"e, okullara "Kur'an ve Peygamberimizin hayatı dersi"nin konulmasına-İmam-Hatip ve Kur'an Kursları'nın açılmasına karşı çıkacak, iktidarın İslami kimliğinden rahatsız olup devirmek için her fırsatta iktidara vuracak; diğer taraftan da iğrenç emellerini İslam'ın "şehitlik ve Hac" kavramlarıyla kamufle etme çabasına girecek, meşrulaştıracaksın.

Yemezler!...

Bir defa "şehitlik" ayetle sabit İslami bir kavramdır. Allah şehitliği "Allah uğrunda savaşırken ölme" ile kayıtlamıştır.

Müslümanlarla aynı safta Kafirlerle savaşırken ölen Kuzman ile ilgili rivayetler ortadadır. Kuzman, Uhut Savaşı'nda aslanlar gibi savaşmış fakat almış olduğu ağır yaraların acısına dayanamayarak kılıcının üstüne kendini bırakarak intihar etmişti. Peygamberimiz önceden bu durumu haber etmeyip, bir sahabi Kuzman'ı takip etmese savaş meydanında vefat etmiş olan Kuzman şehit olarak bilinecekti.

Şimdi kimse bu hadis ve apaçık ayetten sonra çıkıp ulu orta ölen her sevdiği ve taraftarı için "şehit" kelimesi ile kendini avutmasın ve dinin kavramlarını da aşındırmasın. 1 Mayıs'a çıkanların niyetini, birlikte oldukları insanları, kime karşı meydan okuduklarını ve attıkları sloganları herkes bilirken, o meydanda bir şekilde ölenleri "Allah uğrunda savaşırken" öldü diye nitelemek cehalettir, dini bilmemektir, kendini ve başkalarını kandırmaktır.

Ölülerini "şehit" olarak nitelemek, "Allah uğrunda cihat ettiklerini" iddia etmektir.

Niyetlerinde bu kadar samimi iseler açıkça "Mücahit" olduklarını söylesinler. Yaptıklarının "cihat", düşmanlarının da Müslümanların hakkını gasp eden "kafir, İslam ve hak düşmanı" olduğunu belirtsinler.

Böyle bir niyetleri olmadığını herkesten önce kendileri çok iyi bilmektedir.

1 Mayıs ve Gezi Parkı gibi olaylarda ortalığı yakmak yıkmak, insanların kalbine korku salmak, mallarına zarar vermek olsa olsa "fitne"dir.Bu fitne, bir de devlete karşı yapılıyorsa o kimsenin "baği(isyankar)" olduğuna delildir.

Müslüman, yürüyüşü, duruşu, hak araması ve hatta savaşmasına kadar her şeyiyle örnek insandır. Müslüman, Allah'ın dininin yeryüzünde temsilcisi, taşıdığı kutsal emanetin bilinciyle hareket eder. Hele şehitlik gibi bir mertebe için meydana çıkan Müslümanın ahlakına hayran kalmamak mümkün mü?

Hal bu iken, Taksim ve Gezi Parkı olaylarına dini bir hüviyet kazandırmak, o esnada ölenleri de "şehit" olarak nitelemek ancak budalalıktır. Hiç kimse, Gezi Parkından bu güne kadar yapılan sokak isyanlarında bir şekilde ölen kimseleri "şehit" kelimesiyle kutsallaştırıp dokunulmazlık zırhına büründürmesin. Yapılacak eleştirilerin önüne "şehit" barikatı çekmesin.

Kabul edilsin ya da edilmesin gerçek bu. Bu gerçekle herkes hareket etsinde nerede, ne zaman, ne şekilde, ne niyetle ve kimlerle birlikte olacağına dikkat etsin. Kendisine her an ölümün gelebileceğini düşünerek hareket etsin ki Müslüman'a yakışmayan davranışlar ve niyetler içinde bulunan bir grubun içinde iken pisi pisine canından olup Allah'ın huzuruna kara bir yüzle çıkmasın.

Bu tür toplumsal olaylarda "Haksızlık uğrunda mücadele ederken ölen, şehittir" hadisinin bilinci içinde hak arama niyetiyle ortamda bulunan Müslüman, bir şekilde vefat ederse, o takdirde Müslümanlar nazarında "şehit" olarak bilinirse de gerçekte "şehit" olup olmadığını en iyi bilenin Allah olduğunun şuurunda olmalıdır. Bulunduğu ortamda ona göre davranmalı ve Allah'tan bir an bile gaflet içinde bulunmamalıdır.