7 Haziran'ı elektriklerin kesileceği, pusulaların fazla basılacağı ve hile yapılacağı zırvalarının gölgesinde geride bıraktık. Fakat sonrasında; oy pusulasının yanlış dizaynı ve Doğudaki skandallar gündem olmadı nedense. Belli kesimler yüzbinlerce geçersiz oy ve kırsallarda yaşanan şaibeye karşı safa yatmayı başarmıştı. Kriz tellalcılarının sandıktan çıkan sonuç lehlerinde gelişince takındıkları bu tavır sizcede manidar değil mi?
Nihayetinde 8 Haziran Sabahı bambaşka bir tablo vardı önümüzde. Bir tarafta Yeni Türkiye ve İstikrar, diğer tarafta ise ortak paydası Sn.Erdoğan fobisi olan muhalefet ve belli medya aktörleri boy gösteriyordu. Yinede meydanlarda büyük laflar söyleyenlerin aynı masada buluştuklarını dünya gözüyle görebilmiştik. Seçim öncesi ısınan hava yerini ılıman bir iklime bırakmış gibiydi. Suçlamalar ve hakaretler yerini karşılıklı jestler almıştı. Görüşmeler sonunda kimisinin Ana Muhalefet özlemini kimisinin de koalisyon için öne sürdüğü ütopik şartlara şahit oluyorduk. Mevcut İktidar ise üzerine düşeni yani "muhalefet ile uzlaşma zemini" aramakla meşguldü.
Bu hengame içerisinde ülke ekonomisi, felaket senaryosu çizenlere nazire yaparcasına rayında seyrediyordu. Seneler evvel ki koalisyon dönemlerinde hiçte alışık olmadığımız bir durum söz konusuydu. Sadece bu bile Yeni Türkiye söylemlerinin altını doldurmaya yeten bir argüman olarak sayılabilirdi. Fakat 2023 hedeflerine ilerlerken, ülkenin belirsizlikte bir saat bile kaybedecek vakti yoktu. Bir de buna sınırlarımızda cereyan eden olaylar ve Kandilin savaş dili eklendiğinde, durum tahammül edilemez bir hal alıyordu.
Belli ki birileri dumanlı havayı seviyordu. Patlayan bombalar, askeri taciz etmeler, güvenlik güçlerine yapılan suikastler, kullanılan nefret dili ve tecviratla kaos hesapları yapılıyordu. Hele sözüm ona "Barış güvercinlerinin" taraftarlarına yaptığı silahlanma çağrısı, yenilir yutulur tarzda değildi. Üst akıl kurguladığı bu kakafoni ile Devletimizi bir şeylere zorlanıyordu. Mesala bir oldu bittiyle ya koalisyonu falancayla kurun diktası, ya Suriye'ye sınır ötesi operasyon yada Doğuda OHAL kararı aldırmak gibi. Tabi bununun yanı sıra olası bir tekrar seçimde belirleyici rol alma düşünceleri göz ardı edilemezdi.
Tarihinde hiç olmadığı kadar önüne olanak sunulanlar, Doğudaki sağ duyulu tabanına rağmen niçin kendilerini kullandırıyordu sizce? Acaba birilerinin verdiği "Devlet Kurma Sözünün" büyüsüne mi kapılmışlardı? Eğer gerçekten öyleyse, egemenlerin bu toprakları onlara da yar etmeyeceğini hiç düşünmüyorlar mıydı? Karşılıklı musafalaşmak varken suyu neden bulandırmışlardı ki? Yoksa "Çözüm Sürecinin" bir anda sağladığı normalleşme havasının şımarıklığını mı yaşıyorlardı? Bu sefer Doğu'yu canlandıracak yatırımları ve barajları hedef almanın izahı nasıl yapabileceklerdi? Buna ek olarak İçeride de eylemlere başlayan DAEŞ Müslümanlar'ı katlederek mi İslam'ı savunuyordu? Peki Batı, PYD ve DAEŞ'e savaşçılarını gönderirken, basında niçin teröre destek verenler arasında zikredilmiyordu?
Evet dostlar kocaman yalanlarla bir kez daha yüzleşiyorduk. Egemenler taşeronlarını kullanarak bize boyunduruk takmaya çalışıyordu. O yüzden melankolik bir dönemden geçiyorduk milletçe. Fakat bir daha acı, esaret, kan ve gözyaşını kabullenemezdi bu Devlet. Çünkü bu kadim medeniyet ayrım yapmaksızın tüm etnisitesiyle bunu haketmemişti.
Bu minvalde vatandaş olarak yapmamız gerekenleri görev telakki etmeliyiz. Emperyalistlere ve ona dayananlara inat, bugün daha fazla sağ duyulu olmaya mecburuz. Zaten büyük oranda bunu sağladığımızı düşünüyorum. Bu bilinçle, aramızdaki selamlaşma ve yüzümüzden eksik etmeyeceğimiz tebessümün fitnecilere indirilecek tokat hükmünde olduğunu unutmamalıyız. Inanın kişisel bazda üzerimize düşen bu özveriyi gösterdiğimiz takrirde tüm oyunlar beyhude kalacaktır.
Bu çerçevede Devletimizde tabi ki bir takım önlemler almalıdır/alıyor. Bu doğrultuda şahsi önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Meclisin ortak mutabakatla seçim kararı alması ve Sn. Cumhurbaşkanımızın oluruyla Eylül Ayında olası bir seçimle belirsizliğin gidilmesi. Mevcudun dışında, Doğu menşeyli farklı kesimlerin parti kurmasının önü açılması ve siyaset imkanı sağlanması. Seçim yasasının değişmesi (seçim barajı düşürülerek tek başına hükümet olma şartları güncellenmesi). Devletin, ülke topraklarının her metrekaresinde varlığını hissettirmesi ve her türlü tehdite karşı halkını etkin koruması. 657 Sayılı kanunun revize edilerek özellikle güvenlik konusunda zafiyet gösterenlerin ivedilikle tasfiye edilmesi. İstihbarat Teşkilatı'na operasyon imkanı sağlanması. Terör tehdidine karşı Suriye'ye girilecekse uluslararası mutabakatla yapılması. Eğer girilmeyecekse muhaliflere sağlanacak desteğin arttırılması daha akıllıca olacaktır. Bununla beraber 13 yıldır edinilen demokratik edinimlerden geri adım atılmaması. Sosyal açıdan işçi, memur ve emekli maaşlarının iyileştirilmesi ve "Kadro" bekleyenlere verilecek müjdeler Devletimizin acil eylem planları arasında bulunmalıdır.Eminim bu düşüncelerimizi Büyüklerimiz uzman kadrolarıyla zaten enine boyuna değerlendirmektedir. Bizimkisi sadece bir hatırlatmadan ibaret sayılmalıdır.
Son tahlilde; Devletinize güvenin ve şer odaklarının kazanamayacağını bilin yeter. Sadece biraz sabır. Bu düşüncemi ilahi mesajla delillendirerek sözlerimi noktalıyorum dostlarım. "Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır." (ÂLİ İMRÂN-54)
Vesselam...