Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.97
Gram Altın
2321.48
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'HİZMET', 'CEVAP' VERİR Mİ? (1) (24.01.2013)

0
'HİZMET', 'CEVAP' VERİR Mİ? (1)  (24.01.2013)
24 Ocak 2013 01:00:00
0

Son günlerde "camia" halkla daha yakın iletişim kurmak adına, kamuoyunda tartışılan bazı sorulara cevaplar yayınlamaya başlamıştır. Sorgulama ve mücadele yeteneği olmayan ve güce bağımlı bir biçimde şekillenen bir zihniyet dünyası, hegemon toplumsal bir söylem yaratmak adına, kavramların içini boşaltırcasına kitleleri manipüle etmektedir. Hemen hemen her konuda üretilen söylem ile eylem arasında yıllardır büyük tenakuzların yaşandığı bir hareket, "hizmeti" kendinden menkul usavurmalarla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Türkiye'nin tek ve yegane "toplumsal gerçeği" imiş gibi, Türkiye'nin çok önemli sorun alanlarında, herkesin "hizmet"ten ne cevap gelecek türünden bir beklenti içinde olduğu bir halet-i ruhiye, sorgulanmaya muhtaçtır. Medya üzerinden bilinçli bir şekilde "söylem gündemi" yaratarak hepten hegemonikleşen "camia", bu kez de kendisine sorulan sorular üzerinden kendisini haklılaştırmanın gayretine girmiştir. Bu bakımdan, www.hizmetesorulanlar.org sitesinden yayımlanan cevaplar üzerinden hangi sorulara ne kadar cevap verildiği ya da cevap olarak yayımlanan metinlerin gerçekleri yansıtıp yansıtmadığı analiz edilmeye muhtaçtır.

Hizmetin, "Büyük Ortadoğu Projesi-BOP" ile ilişkisi üzerine sorulan sorulara öncelikle BOP'un kurguladığı dünyaya taban tabana zıt bir duruş sergilendiği ifade edilerek, projenin demokratikleşme adına Ortadoğu'da mezhepsel bir çatışma ortamını hedeflediği söylenmektedir. Gülen, Ortadoğu'daki gelişmelerin kaos yaratacağı ve bu nedenle bölgeye dış müdahale yapılmaması gerektiğini savunmaktadır. Başta mantıklı görünen bu bakış açısının bizce eksik parçası, BOP'un Batının bölgedeki yer altı zenginliklerini yağmalayabilmesinin devamı ve İsrail'in bekası için kurgulandığı hususuna vurgu yapılmamış olmasıdır. BOP, bölgede ABD hegemonyasına ve acımasız işgallerine karşı Müslüman coğrafyanın tepkisini dizginlemek ve Batı medeniyetine eklemli "sözde" demokrat rejimler yaratmak üzere Pentagon Neo-Con'ları tarafından kurgulanan yeni emperyal bir projedir. Bölgede ABD'ye yakın Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün gibi rejimleri değil, İran, Suriye, Yemen ve Mısır'da İhvan-ı Müslimin gibi ABD karşıtı ülkeleri ve hareketleri hizaya çekmek üzere senaryolaştırılan bu projenin yeni Arap Baharı ile uygulanmaya başlandığı aşikardır. Hem BOP'a karşı olup hem de Arap Baharından yana olmak mümkün değildir. Bu nedenledir ki Gülen hareketinin Arap Baharından yana tutumları ile BOP karşıtı duruşu birbirleri ile çelişmektedir.

Aynı soruya verilen cevapta Gülen'in ağzından oldukça milliyetçi unsurlar dile getirilmektedir. "Türk milleti şerefli bir millettiru2026. Benim şanlı bir geçmişim var. Necip bir soyum, sağlam bir köküm varu2026 Dolayısıyla figüre edilmek onuruma dokunur benimu2026 Oysa stratejik ortaklık birileri tarafından planlanan bir şeyi uygulamada onlara iştirak etme demek değildir ki". Bu ifadeler Türkiye'deki milliyetçi ve ulusalcı çevrelerin ayakta alkışlayacağı kadar milli gururu okşayıcı ve Ak Parti iktidarı ile değişmeye başlayan izolasyoncu dış politikaya yakın bir bakış açısının ürünüdür. Her şeyden önce BOP ile hedeflenen İsrail yanlısı ve emperyal emellerin gerçekliği üzerinde durulmamış, böyle bir projede tasarlayıcı olarak Türkiye'ye rol verilmediği için milli gurur bakımından projeye karşı tavır alınmıştır. BOP ile Müslümanların yaşadığı coğrafyada daha çok kargaşa ve kan akması, mezhepsel ayrılıklar üzerinden Müslümanların birbirlerini katletmesi, Suriye'nin 60 bin insanın ölümüne ve bir milyona yakın insanın mülteci durumuna düşmesine neden olan iç savaşla yerle bir edilmesi önemsenmemiştir. Bunun yerine Türk milletinin şerefi, şanlı geçmişi, necip soyu, sağlam kökü mevzubahis edilerek bölgede figüranlaştırılmak istenmesi eleştiri konusu yapılmıştır. Bizim masada paydaş olmamız halinde BOP iyi bir proje olarak kabul edilecektir.

Her şeyden önce Türk milletini bu derece yücelten milliyetçi bir bakış açısı ile evrensel değerlere sahip olduğunu söyleyen Müslüman bir hareket ne kadar uyuşmaktadır? Kuran'ın deyişi ile bizim diğer milletlere ve diğer milletlerin de bize bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, şeref ve şan ancak takvada ve Allah'u Teala'nın emirlerine uymadadır. Bu bakımdan Türk Milletinin diğer Müslüman topluluklar nezdinde nerede bulunduğunu ancak Allah bilir. Bununla birlikte millet ve Türklük olgularının bu derece yüceltilmesi, İslam'ın evrensel mesajı ile değil "seküler" Kemalizm'in milliyetçiliği ile uyuşmakta olup, Türk-İslam üzerinden bir tür "dinci Kemalizm" yaratmaya matuftur.

"Hizmet"e sorulan bir diğer ilginç soru, hizmette "kadının konumunun ne olduğu"dur. Soruya verilen uzun cevapta kadının konumunun her bölgede değişmekle birlikte toplumsal hayattaki görünürlüğü ve hizmetteki aktif rolü önemsenmektedir. Her ne kadar yaratılış bakımından kadın-erkek eşitliğine inanıldığı söylense de, erkeklerin bile ordu nizamı gibi örgütlenmiş bir camiada kendilerinden yüksek rütbeli "ağabeyleri" nezdinde söz sahibi olmadıkları düşünüldüğünde, kadınların cemaatte gür bir sese sahip olduğunu düşünmek mümkün müdür? Bununla birlikte "camia"nın geçmiş uygulamalarına bakıldığında "başörtüsü teferruattır" çıkışından sonra hizmete eleman kazandırmada kadınlar daha aktif hale gelmiştir. 28 Şubat döneminde cunta uygulamalarına direnmek yerine kızlara "başınızı açabilirsiniz" ve erkeklere "başı açık kızlarla evlenin" telkinleri hem kadınların yaşam biçimine hem de hizmete mensup ailelere yönelik doğrudan bir müdahale değilse nedir? Daha ilginci, hizmette başı açık kadınların bulunması övünç kaynağı yapılmıştır. Dinin vaaz ettiği örtünme ile siyasal bakımdan tedbir amaçlı başını açma arasında bocalayan hizmete bağlı kadınların 28 şubat döneminde nasıl da çelişkili bir ruh haline düştükleri bilinmektedir. O dönem direniş ruhuna sahip diğer başörtülülerin mücadelesi olmasaydı ve onlar da başlarını açma yolunu seçselerdi, bugün üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü söz konusu olamazdı. Zulme, ne idüğü belirsiz gelecek "ulvi" gayeleri adına rıza göstermek de zulmün kendisi kadar zalimlik değil midir?

"Gülen Kürtlere beddua etti mi?" şeklindeki soruya verilen cevapta Gülen'in PKK'lı teröristlere beddua ettiği ve bedduasının diğer Kürtleri kuşatmadığı söylenmektedir. Herkese acı ve ızdırap veren terörün varoluş nedenleri ve onu besleyen sorunlar üzerinde durulmadan teröristler üzerinden bir okuma yapmak, bölgedeki Kürt realitesini Türkçü bakış açısı ile inkar etmek demektir. "Yahu kardeş kardeş yaşıyoruz ne oluyor size böyle" türünden bir yaklaşım, 80 yıllık Kemalist "inkar" ve "zor" politikalarının, bu kez Türk-İslamcı bir bakış açısıyla "rıza" üzerinden Kürtler üzerinde bir hegemonya yaratmak anlamına gelmektedir. En tehlikelisi de budur. Meseleyi İslam'ın ümmetçi yaklaşımı ile değil de "dinci" Kemalizm'in Türk-İslamcı milliyetçi yaklaşımı ile ele almak çözüme değil çözümsüzlüğe yardımcı olacaktır.

Yukarıya alınan üç soru ve diğer cevapların ortak noktası, hizmetin bakış açısının Türk-İslamcı-milliyetçi çizgiyle ne kadar örtüştüğüdür. Klasik milliyetçi/muhafazakar sağ çizgideki bu bakış açısı ile "evrensel diyalog" mesajlarının tüm dünyaya nasıl ulaştırıldığını anlamak mümkün değildir. Önümüzdeki dönem Türkiye'nin siyasal hayatı, klasik milliyetçi/muhafazakar Türk-İslamcı sağ çizgi ile evrensel ümmetçi anlayış arasında bir rekabete sahne olacaktır. Gülen hareketi de bu rekabetin milliyetçi sağ cephesinin öncüsü durumundadır.

ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan