Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2428.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Kadim topraklarda masalsı bir yolculuk

Tarihin sıfır noktası Göbeklitepe'den kümbet damlı evleriyle Harran'a, karagülleriyle Halfeti'den Balıklıgöl'ü, mutfağı, sıra geceleriyle nice zenginliği bünyesinde toplayan Şanlıurfa, ziyaretçilerine kadim bir yolculuk, masalsı bir dünya sunuyor.
Kadim topraklarda masalsı bir yolculuk
31 May 2021 08:40:32
Tarihin sıfır noktası Göbeklitepe'den kümbet damlı evleriyle Harran'a, karagülleriyle Halfeti'den Balıklıgöl'ü, mutfağı, sıra geceleriyle nice zenginliği bünyesinde toplayan Şanlıurfa, ziyaretçilerine kadim bir yolculuk, masalsı bir dünya sunuyor.

ÖZLEM DOĞAN

Peygamberler diyarı Şanlıurfa. Kadim medeniyetlerin, kültürlerin topraklarında hüküm sürdüğü, halkını bağrında bir anne şefkatiyle kucaklayan, ziyaretçilerini ise kendine hayran bırakan zengin şehir. Konumu itibarıyla büyük bir öneme ve tarihe sahip olan Türkiye dünyanın ilgi odağı. Özellikle bu topraklardan gelip geçen uygarlıkların bıraktığı izler, bugün bile dünya tarihini sil baştan değiştirebiliyor; tıpkı Göbeklitepe gibi… Şanlıurfa Belediye Başkanı Sayın Zeynel Abidin Beyazgül’ün misafirperver davetleriyle yola revan olduğumuz Şanlıurfa’mızın güzelliklerini bir sayfa yazıya elbette sığdıramayız. Fakat şunu belirtmek gerekir; Şanlıurfa’yı gezip görmemiş olmak, bilgi dağarcığının ve insanoğlunun o engin hayal dünyasının eksik kalması demektir.

Bir başka dünyanın kapısı

Şanlıurfa’nın oldukça sıcak fakat insanı bunaltmayan havasını soluduğunuz an bir başka dünyaya adım atmış olduğunuzu hissediyorsunuz. Şehre nakış gibi işlenmiş kadim camileri, Balıklıgöl’ün adeta hoş geldiniz dercesine şehri kaplayan huzur iklimi, ziyaretçileri mest etmeye yetiyor. Urfa halkı sabah kahvaltısıyla güne başlarken sofrada peynir, bal yerine ciğer tüketiyor. Hayatlarının olmazsa olmazı isot ise reçel olarak masada yerini alıyor. ‘Acının da tatlısı olur mu’ demeyin! Şanlıurfa’nın isot reçeli bu anlamda dünyada bir ilk.

Hz. İbrahim’in gül bahçesi

Efsanelere konu olan, halkın elleriyle beslediği balıkların süzüldüğü Balıklıgöl, Urfa’nın paha biçilmez zenginliklerinden biri. Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra gerçekleşen mucizeyle gül bahçesine dönüşen mekânın Balıklıgöl ve çevresi olduğuna inanılır. Balıklıgöl, özellikle dini bayramlarda, Mevlit ve Kandil gecelerinde ziyaretçi akınına uğrayan en önemli tarihi alanlarımızdan biridir. Elbette sadece Balıklıgöl değil, Ayn Züleyha, İbrahim Makamı, Urfa Kalesi, Hazireler ve şehri çepeçevre kuşatan o uhrevi havasıyla yoğrulan Urfa gezisinde karşımıza her adımda bir başka güzellik çıkıyor.

3_2db48a6e4d377ab8ec8a618aae90b101.JPG

Ney sesi ve Urfa’nın etrafı

Balıklıgöl’de dolaşırken rastladığımız bir ney atölyesinin duvarında ‘kendim kalmaya özen gösterdim’ yazısı dikkatimizi çekti. El emeği neylerin süslediği neyhane, kadim zamanlardan günümüze yansıyan bu hülyalı şehrin küçük bir parçası. Şehrin çarşıları da bir başka dünya. Rengârenk, pullu işlemeli otantik kumaşları, el emeği göz nuru dantellerle süslenmiş yaşmakları, baharatları, hediyelikleri incelemekten saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. ‘Bir Türkü okuyayım mı abla’ diyen 14 yaşındaki Mehmet, Urfa’nın etrafı ve karakız türkülerini yanık sesiyle okuyor. Şehirde neredeyse tüm araçlarda, dükkânlarda da İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses şarkıları, türküleri çalıyor.

Güneşin en güzel battığı yer

Hava çok sıcak olduğu için akşamüstü gezintiye çıktığımız Harran, belki de güneşin en güzel battığı yerlerin başında gelir. Gün doğana kadar kümbet damlı evlerin ardına gizlenir gibi yavaş yavaş batan güneşin o muhteşem güzelliği kadar, çıplak ayaklı ve elma yanaklı Harran çocuklarının içten karşılamaları da bir başka ayrıntı. Arkeolojik kazılara göre tarihi milâttan önce altı binlere tarihlenen Harran’da matematikçiler, filozoflar, tabipler, astronomlar yetişmiş, pek çok eser de bu topraklarda çevrilmiştir. Harran kalesi, dünyanın ilk üniversitesinden kalma kalıntılar, isimleri kaybolduğu halde çevreleri taşlarla örülü şeyh mezarları bulunan Harran’ın önemli bir ilim merkezi olduğuna dair derin izler mevcut.

Biz hep yaralı kuşları sevdik

Harran Kalesi civarında Halil, Hamza, Ahmet ve Harun adlı dört küçük kardeş çıktı önümüze. Bize yetiştirdikleri güvercinleri gösterdiler. Kümesin duvarına ‘Biz hep yaralı kuşları sevdik’ yazmışlar. Ablaları Hatice de bize ev eşyası yapımında kullandıkları nazardan koruyan üzerlik otu hediye etti. Harran sokaklarında dolaşırken karşımıza çıkan develer, oradan oraya koşuşturan tavuklar, civcivler İstanbul’dan ne kadar uzakta olduğumuzu hissettirdi. Sanki tarihe kapı aralanmış, biz de o kapıdan usulca girivermiştik.

4_19e733f4989782362d88955857a99dbc.JPG

Bir film platosu gibi

‘Şanlıurfa’da en çok beğendiğin yer neresi’ niye sorsalar şüphesiz eski Halfeti derim. Halfeti bir ilçe olmaktan ziyade dünyada gişe rekorları kıran bir filmin ana sahnelerinin geçtiği bir dekor gibi özenli, mistik ve insanı kendisine hayran bırakan güçlü bir çekim gücüne sahip. Türk Sineması’nda apayrı bir yere sahip olan Eşkıya filmi de Halfeti’de çekilmiş. Halfeti, henüz çok fazla keşfedilmemiş olması hasebiyle insanlar tarafından talan edilmeyen güzelliklerini ziyaretçilerine saklıyor. Savaşan Köyü’nün baraj nedeniyle Fırat suları altında kalan camisinin su üstünde kalan görülmeye değer minaresi önünde fotoğraf çektirmek isteyenleri bekleyen bir başka turizm faaliyeti de Fırat Nehri üzerinde yapılan tekne yolculuğu.

Kadim topraklar üzerinde

Turkuaz rengi sularda tekne ilerlerken Urfa sıcağı üzerine esen rüzgâr ve nehri çevreleyen yüksek kayalar, ağaçlar, oyuntular da Halfeti’nin varlıklarından birkaçı. Yarısı suda yarısı dışarıda kalan Ulu Cami’nin tabanı sular altında kalmış. Ne yazık ki bu kültürel miras, şuursuzlar tarafından spreyle çeşitli yazılar yazılarak suların acımasız ellerine bırakılmış. Bu arada sadece Halfeti’ye özgü karagülleri de unutmamak lazım. Dünyada sadece Halfeti’de yetişen, kendine özgü görünümü ve kokusunu yetiştiği topraktan alan karagüllerin açma mevsimi ekim kasım ayı olduğu için biz sadece serasını ve kurumuş demetlerini gördük. Karagüller turistlerden yoğun ilgi görüyor; reçel, lokum parfüm, kolonya, çikolata, sabun ve krem gibi ürünleri yapılıyor.

2_76d71bf100b8623f9f40744a699ff531.JPG

Sıra gecesi türküleri

Urfa deyince akla sıra geceleri gelir. Her ne kadar pandemi yüzünden sıra geceleri sekteye uğrasa da koronavirüs kurallarına uygun olarak dizayn edilmiş bir mekânda bu gecelerden birine tanıklık etme fırsatı bulduk. Eski Yahudi mahallesindeki bir konukevinin bahçesinde gerçekleşen sıra gecesinde en güzel Urfa türküleri söylendi, çiğköfteler ikram edildi. Bize ait, kültürümüzün bir parçası olan bu gelenek, turistlerin en gözde eğlencelerinden biri olarak ilk sıralarda yerini almaya devam ediyor.

Tarihin sıfır noktasına dönüş

Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınında bulunan 12 bin yıllık geçmişe sahip şaşırtıcı mimarisiyle Göbeklitepe turist akınına uğruyor. Dünya tarihinin akışını değiştiren ve 2018’de UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren Göbeklitepe, dünyanın bilinen en eski ve en büyük tapınma (kült) merkezi sayılıyor. Yerli yabancı birçok turisti ağırlayan bu tarihi mekanda önceki gün rastladığımız meditasyon yapan turistlerin görüntüsü, ilk tapınak olan Göbeklitepe’de ilginç bir görüntü oluşturdu. Göbeklitepe’yi ziyaret etmek demek, tarihin sıfır noktasına yolculuk yapmak demektir. Bu fırsatı kaçırmayın!

5_001b479301687095ac5102ceae7741ef.JPG

Urfa mutfağı lezzet şöleni

Gezimizin son günü, Balıklıgöl’ün muhteşem manzarası eşliğinde Urfa türkülerini icra eden sanatçıların önüne kurulan birbirinden eşsiz yöre yemeklerini adeta birer tablo gibi izledik. Çiğköftenin maharetli ellerde buzla yoğuruluşuna şahit olduk. Yahudi köftesi, bamya, su kabağı yemeği, borani, ciğer, sebzeli kebap, semsek, ağzı açık, ağzı yumuk, içli köfte, soğan kebabı ve cennet çamurunun süslediği masadaki yemek şöleninden tatma fırsatı da bulduk. Özellikle ciğer, başka şehirlerde rastlayamayacağınız kadar kendine has bir lezzet taşıyor. Ülkemizin sayısız güzelliklerini topraklarında barındıran Şanlıurfa’yı gezip görmek, anlamak ve yaşamak lazım. Çünkü sadece okumak yetmez, gezip görmek de gerekir.