Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Kasım 2020

Ortaylı ile Eski Dünya seyahati

Türkiye’nin önemli entelektüellerinden olan Prof. Dr. İlber Ortaylı geçtiğimiz günlerde yeni bir eserini Kronik Kitap aracılığıyla okuruyla buluşturdu. Zaman zaman yaptığı çıkışlarını hayretle karşılasak da yine de yaşadığı ülke üzerine konuştuğunda kulak verilmesi gereken isimlerden birisi.

Ortaylı, kitabından bahsederken “Eski Dünya Seyahatnamesi rastgele bir isim değil” diyerek iddialı bir cümle sarf ediyor. Ve ekliyor, “Bu kitap henüz Balkanlar ve Ortadoğu’nun eski havasını muhafaza ettiği günlerdeki gezilerimi içeriyor. Bugün Ortadoğu harabe... Mesela Türkiye de artık otantik bir ülke değil. Avrupa kendini daha iyi koruyor. 1960 yılında gördüğünüz sokağı bugün de görebilirsiniz. Balkanlar eski sosyalist düzen çöktü. Yenisinin mutluluk getirdiğini söylemek için henüz erken... Bir ülkeyi sair zaman sonra gördüğünüzde önünüzde aynı tablo olmaz. Tarih, gezginin vazgeçemeyeceği bir değerlendirme alanı... Benim eski dünyam, bugün artık değişiyor...”

İlber Ortaylı, kırk yıl önce gezip gördüğü coğrafyaların fotoğrafını kaleme alarak tarihe not düşmüş. Bu not düşmenin arkasında hiç şüphesiz değişen dünyada Türkler de son dönemlerde gezmeye başlamalarının (her ne kadar şu dönemlerde Koronavirüs salgını sebebiyle bu mümkün olmasa da) etkisi var. Türk toplumunda önce alış-veriş merakı, sonra yeme-içme derken tabiat ve tarih merakı da devreye girdi.

Bu kapsamda gezi kitapları okunur hâle geldi. Ortaylı geçen yıl yayımlanan “İlber Ortaylı Seyahatnamesi” isimli kitabının ilgi görmesinden memnun kalmış olmalı ki, araya soğukluk girmeden “Eski Dünya Seyahatnamesi”ni kaleme alarak okuyucuyla yeniden ünsiyet kurmak istemiş. İyi de etmiş.

Yurtiçi ve yurtdışı gezilerine erken yaşlarda başlayan ve bununla da kendini talihli addeden Ortaylı, heybesinde biriktirdiği dünya nimetlerini “Eski Dünya Seyahatnamesi” sofrasında cömertçe paylaşıyor.

Daha çakı gibi delikanlı olduğu bir zaman diliminde kıt imkânlarla Avrupa’daki demiryollarının ikinci mevki vagonlarında bir yerden diğerine seyahat etmeye başlayan Ortaylı, küçük bavul ve seyahat rehber kitaplarıyla çıktığı yolculukta insanlarla gevezelik etmenin keyfini yaşamış. Viyana kafelerinde ihtiyarla konuşup, Şam’da baklava ve meyve tatlısı yemiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun bizlere bıraktığı miras olan Türkçe sayesinde her yere girip çıkmış.

1960’lı yılların imkânlarıyla Suriye’yi, Venedik’i tanımış. Soğuk Harp sıralarında Viyana’da bulunmanın imtiyazından yararlanmış. Çekoslovakya’nın, Macaristan’ın çoğu yerini adım adım arşınlamış. Prag ve Budapeşte’de opera temsillerini seyredip, Floransa’da Uffizi Galeri’yi kuyruğa girmeden görüp, Vatikan’da Sistina Şapeli’ni itiş kakışa maruz kalmadan ziyaret etmeye muktedir olmuş.

Ortaylı, Yunanistan’ın rahatlığını, Balkanların sıcakkanlılığını unutamamış. Hele de 1972’de gördüğü Bursa’nın kopyası Saraybosna’yı öyle bir anlatıyor ki, değmeyin keyfine.

Fakat insan hangi ülkeleri görürse görsün, kendi ülkesinin yeri başkadır” notunu düşen Ortaylı, “Düşünsenize yazın ortasında Antalya’nın Konyaaltı Plajı’nda denize giriyorsunuz ve etrafınızda hiç kimse yok. Aksaray Niğde’si ile Sultanhan üzerinden Konya’ya ulaşmak 13’üncü asırdaki ipek yolculuğunun neredeyse aynı lezzetini veriyor. 1960’larda İzmir’i, Ege havalisini gezen, Antalya, Anamur ve Mersin’i arşınlayan, Karaman ve Konya’da kalan, 1950’lerin İstanbul’unda yaşayan, Bursa’nın hayal gibi ortamında gezinen bizler için bu arsız değişim bir ızdıraptır. Fakat bu Vandalca değiştirmeye tahammül etmememiz gerekir” ifadeleriyle yaşadığımız coğrafyanın zenginliğine dikkat çekerken, gördüğü vandallıklar karşısında içi içini yiyor.

İlber Ortaylı, Eski Dünya Seyahatnamesi isimli eserinde engin bilgi ve birikimiyle ve tarihin derinliklerinden damıtılmış hatıralarıyla okuruna ışık tutuyor. Seyyah kişiliği ile 40 yılı aşkın bir süredir Osmanlı coğrafyası üzerinde kat ettiği yolların üzerindeki ayak izlerini zaman ve mekânı aşarak okuruna gezdiriyor.

Ecdat toprağı Kırım’dan Ortadoğu’ya; Nebîler şehri, kutlu belde Kudüs’ten Irak’a; Ortadoğu’da karlı dağlara sahip tek ülke olan Lübnan’dan Yavuz Sultan Selim’in fethettiği Mısır’a; denizci ve tüccarlarıyla meşhur Bahreyn’den “Giden gelmiyor, acep nedendir?” dedirten eski vilayetimiz Yemen’e; Yunanistan’dan Arnavutluk’a; Makedonya’dan evlad-ı Fatihan Bosna’ya; Sultan Süleyman’ın kalbi gömülen Macaristan’dan Rusya’ya; İran’dan İskoçya’ya; Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya’dan adaletleri, dinleri ve dilleri farklı insanların yaşadığı Kafkasya’ya; İtalya’dan Târık Bin Ziyâd’ın uğruna gemileri yaktığı İsyanya’ya; Türklerin ekmek parası için yurt tuttuğu Almanya’dan Çek Cumhuriyeti ve Prag’a; okumakla, resimle, filmle anlaşılması mümkün olmayan Hindistan’dan dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’e; tezatlar içinde gelişen Japonya’dan Dünya’ya öyle bir kapı aralıyor ki, insan satır aralarında eski dünyaya seyahat etmekten kendisini alamıyor.

Eserde, eski dünyanın izleri Ortaylı’nın bilge adımlarıyla anlam kazanarak, insanların yaşam biçimleri ve ülkelerin medeniyet birikimleri geleceğe uzanan biçimde yorumlanıyor. Böylece kitap, okuyucuların hafızasından uzun süre çıkmayacak bir belgesel niteliği kazanıyor.

Eski Dünya Seyahatnamesi, maziye özlem duyan değil, geçmişi yeniden gözlemleyen bir kitap olma özelliği taşıyor.