Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2418.95
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ramazan'ın vazgeçilmezi: Güllaç

Kastamonuya boşuna Gastronomi şehri denilmiyor elbette. Envayi çeşit ve eşsiz zenginliklerle dolu geniş mutfaklarımızın, en bizden, en tatlı ve en vazgeçemediğimiz tatlılarından ve lezzetlerinden olan güllacın hikâyesini sizler için araştırdık…
Ramazan'ın vazgeçilmezi: Güllaç
05 Nisan 2023 10:00:00
Kastamonuya boşuna Gastronomi şehri denilmiyor elbette. Envayi çeşit ve eşsiz zenginliklerle dolu geniş mutfaklarımızın, en bizden, en tatlı ve en vazgeçemediğimiz tatlılarından ve lezzetlerinden olan güllacın hikâyesini sizler için araştırdık…

Yazar Arif Bilgin’in “Osmanlı Saray Mutfağı” kitabında Ramazan ayının vazgeçilmezi güllacın Osmanlı sarayına girişinin taaa 14.ncü yüzyılda 1489 yılında gerçekleştiği belirtiliyor. İlk olarak Kastamonulu Ali Usta tarafından Osmanlı sarayda yapıldığı bildirilen güllaç, Kastamonu’da güllaç baklavası olarak da isimlendirilir.Güllaç, adeta mübarek ramazan ayıyla gelen ve ramazan ayının bitmesiylede ortadan hatta hafızamızdan kaybolan enfes bir tatlı çeşidi ve lezzet fırtınasıdır. Ramazan pidesi, hurma, ramazan şerbeti ve güllaç iftar sofralarının vazgeçilmezlerindendir. Ramazan ayı süresince saltanatını süren güllaç daha sonra ortalardan kaybolup giden nefis bir tatlıdan bahsediyoruz aslında.

Ramazan ayının değişmez lezzeti ve tatlısı olan güllacın geçmişi Osmanlıya kadar gidiyor. Osmanlıda halk 1400’lü yılların ortalarına kadar mısır nişastasından açtığı yufkaları depolar ve bu yufkalar kuruduktan sonra süt ve şekerle ıslatıp tüketirlermiş. Zaman içinde bu karşımın içine gül suyunun da katılmasıyla ortaya ‘güllü aş’ adı verilen bir tatlı çıkar ortaya. Tıpkı sütlü aşın sütlaç’a dönüşmesi gibi ismi de güllaç oluverir.

Güllaç, çok az malzemeyle de çok büyük işler başarılabileceğinin en leziz ve görsel kanıtıdır. Sadece Mısır nişastası, un ve suyun muhteşem uyumunun bir eseridir aslında .

Güllaç, ilk olarak bundan yaklaşık 600 yıl kadar önce Osmanlı zamanında yaşayan insanların mısır nişastasını saklama çabasıyla ortaya çıktığı rivayet edilir.

Üzerinden çok zaman geçmeden, 1400 lü yılların sonunda Kastamonulu Ali Usta sayesinde saray mutfağında da tanınmıştır ve vazgeçilmez tatlılar arasına girivermiştir.

Osmanlı Saraylılarının, Kastamonu gezisi esnasında elinde kalan son nişasta yufkalarını sütle ıslatıp misafirlere ikram eden Ali Usta, güllacın büyülü ve eşsiz güzelliği karşısında kendini bir anda Osmanlı Saray mutfağında buluvermiş, ve hatta sarayın tatlıcı başı oluvermiş. Güllaç yapraklarının, suyla karıştırılan mısır nişastası ve unun tavada pişirildikten sonra kurutulmasıyla elde edildiğini hepimiz biliyoruz.

Ancak İşin püf noktası, ideal yaprak ağırlığının 30-35 gram olması gerekiyor. Yaprak ağırlığı biraz artarsa güllaç olmaktan çıkıyor ve hemen lapalaşıyor, gram azalırsa da bu kez kırılıyor. Güllaç gramajı tam kıvamında istiyor.

Şekerle kaynatılan sütü ılıkladıktan sonra beyaz yapraklar üzerine teker teker dökülerek orta katlarına ceviz, badem, fındık gibi yemişler serpiştirilmesi ile güllaç tatlısı ortaya çıkıyor. Gülsuyu veya de nar ilave edilmesi bir Osmanlı geleneği veya Kastamonulu Ali Usta geleneği olarak ilgi aratarak devam ediyor. Ramazan ayında neredeyse tüm zincir ve diğer marketlerin hepsinde mutlaka paketlenmiş güllaçların satışa sunulması, güllacın ne kadar vazgeçilmez olduğunun kanıtıdır aslında.

kaynak:haber37