Ca'fer b. Ebû Talib kimdir? Ca'fer b. Ebû Talib nasıl bir yaşam sürmüştür? Ca'fer b. Ebû Talib sahabeler arasında hangi özellikleriyle tanınmaktadır. Ca'fer b. Ebû Talib'in örnek yaşamını öğrenebilmek ve istifade edebilmek gayesiyle araştırdığımız yazımıza bakabilirsiniz. İşte detaylar...
"Ey kral! Biz cahil bir millettik, putlara tapardık. Leş yer, her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi.
Yüce Allah bize kendimizden, soyunu, doğruluğunu, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. O bizi, Allah'a ve Allah'ın birliğine inanmaya, O'na ibadet etmeye, atalarımızdan bu yana taptığımız putları bırakmaya davet etti.
Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı emretti. Her türlü ahlaksızlıktan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten bizi men etti…" (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I/202-3.)
Yer, Habeşistan; mekan, Habeşistan kralı Necaşi'nin sarayı. Takvimler Mekke'de zulmün zirvede olduğu bir dönemi gösterirken -bugün Etiyopya'nın bulunduğu bölgede yer alan- Habeşistan Krallığı'na hicret eden Müslümanların sözcüsü Ca'fer b. Ebû Talib'in (r.a.) beyanıdır bu ifadeler.
Risaletin beşinci yılında on iki erkek ve dört kadından oluşan ilk kafile, altıncı yılında ise seksen üç erkek on sekiz kadından müteşekkil toplam yüz bir kişiden oluşan ikinci grup Habeşistan'a hicret etmişti.
On sekiz-yirmi yaşlarında, ilk Müslümanlardan biri olma bahtiyarlığına kavuşan Hz. Ca'fer (r.a.), Resûlullah (s.a.s.) tarafından ikinci hicret kafilesinin başkanı olarak görevlendirilmiş, Habeşistan kralı karşısında müminlerin sözcülüğünü yapmış, cesur bir şekilde ve güzel bir hitabetle müminlerin durumunu ifade etmişti.
Onun Necaşi'ye karşı İslam'ı anlatırken sergilediği vakar, nezaket, ciddiyet ve samimiyet İslam dininin insanlara aktarılmasına dair günümüz Müslümanlarına ne güzel örnektir.
O, Kainat Efendisi'nin (s.a.s.) "Sima olarak da huy olarak da bana benziyorsun." (Buharî, "Sulh", 6.) buyurarak değer verdiği, on üç yıl Habeşistan'da, Hz. Peygamber'in uzağında, gurbette kalarak hüznü tecrübe edendir.
Habeşistan'da olduğu için Bedir Gazvesi'ne katılamayan ancak Hz. Peygamber'in elde edilen ganimetlerden pay ayırdığı ve Bedir'e katılma şeref ve sevabına sahip olduğunu belirttiği sekiz kişiden birisidir o.
Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra Resûlullah (s.a.s.), komşu devlet hükümdarlarına İslam'a davet mektupları gönderirken Habeş Hükümdarı Necaşi'yi de İslam'a davet etmiş, ayrıca ülkesinde bulunan Müslümanları artık Medine'ye göndermesini istemişti. İşte bu talebe istinaden hicretin yedinci yılında Necaşi'nin Müslümanlara tahsis ettiği üç gemiyle Arabistan'a dönen ve yanındaki Habeşistanlı muhacirlerle birlikte doğruca Hz. Peygamber'in yanına gidendir Hz. Ca'fer (r.a.).
Resul-i Ekrem Efendimizin (s.a.s.) "Hayber'in fethine mi, Ca'fer'in gelişine mi? Hangisine sevineceğimi bilemiyorum." (Beyhakî, Sünen, VII/101.) buyurarak değer verdiği kutlu sahabidir o.
Hem Habeşistan'a hem de buradan dönüşünde kendi baba yurdu olan Mekke'ye değil de doğrudan Medine'ye gittiği için "zü'l-hicreteyn" lakabıyla anılandır o.
Hicretin sekizinci yılında (m.629) Resûlullah'ın (s.a.s.), Rum kayserine gönderdiği elçinin şehit edilmesi üzerine Suriye bölgesine gönderilmek üzere hazırladığı orduya Zeyd b. Harise'yi (r.a.) komutan tayin etmesinin akabinde "Zeyd şehit olursa komutayı Ca'fer b. Ebi Talib alsın. O da yaralanır veya şehit olursa Abdullah b. Revaha alsın." (Buhari, "Megazî", 46.) buyurarak vazifelendirdiğidir o.
"Cennet ve ona yaklaşmak ne güzeldir…" (Beyhakî, Sünenü'l-kübra, IX, 154.) ifadelerini kullanarak mücahitleri cesaretlendirdiği bu muharebede iki kolunu kaybederek şehit olandır o. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) ise kesilen iki koluna karşılık Hz. Cafer'e (r.a.) iki kanat ihsan edildiğini haber vermektedir. (Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, IX/272-273.)
Ashabın muhtaçlarına, fakirlerine sahip çıktığından "ebu'l-mesakin" lakabıyla tanınırken şehadeti sonrasında artık "tayyar" (uçan) ve "zü'l-cenaheyn" (iki kanatlı) lakaplarıyla anılandır o.
"İnanan, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katındaki mertebeleri pek büyüktür. Muradına erecek olanlar da onlardır." (Tevbe, 9/20.) müjdesinin muhataplarından olan Hz. Ca'fer (r.a.) (ö.8/629), Medine'de Resûlullah'la (s.a.s.) bir sene beraber kalmasının akabinde kırk yaşında şehit olmuş, genç yaşta Müslüman olarak teslim olduğu Rabb'ine şehit olarak emaneti teslim etmiştir.
Allah'ım!
Bizlere kısa ömrüne iki hicreti sığdıran Hz. Ca'fer'in (r.a.) teslimiyetini nasip eyle,
Bize Hz. Ca'fer (r.a.) gibi şehadete sevdalı bir hayat nasip eyle,
Âmin…