Bir hac furyasıdır aldı başını gidiyor, maşallah! Havalimanlarında pozlar, Kâbe’nin önünde selfieler, sosyal medyada “hacı oldum, paklandım” paylaşımları... Sanırsınız ki günah defteri bir Instagram filtresiyle silinip süpürülüyor! Hacı abiler, hacı ablalar, kameralara gülümsüyor, “Bakın, ben kutsal topraklardayım, tövbem kabul oldu, artık melek gibiyim” diye milletin gözüne sokuyor. E tabii, bir de medyaya servis: “Falanca iş insanı, fişmekan siyasetçi hac farizasını yerine getirdi, dua etti, ağladı!” Ağladıysa kesin günahları akmıştır, değil mi muhterem? Hadi canım, geçiniz efendim, geçiniz!
Yolsuzluk mu yaptınız? Kamu malına mı çöktünüz? Rüşvetle mi cebinizi doldurdunuz? Narkotik işlere mi bulaştınız? Üzülmeyin, çözümü basit: Atlayın uçağa, ver elini Mekke! Kâbe’yi tavaf et, iki damla gözyaşı sık, bir de selfie çekip “#HacıOldum #GünahlarSıfır” etiketiyle paylaş. Oh, mis! Bütün o iğrençlikler, o pislikler, o kul hakkı yemeler bir çırpıda yok olur, değil mi? Sanırsınız Kâbe, günah silme makinesi; sosyal medya da aklanma çamaşırhanesi! Hadi oradan, sahtekârlar! Allah mı kandırıyorsunuz, milleti mi, yoksa kendinizi mi? Bence üçünü birden, ama en çok da kendinizi!
Bakın, tarihten bir misal vereyim, aklınız şaşar. İspanyol komutanlar, Latin Amerika’yı kana bulayıp yerlileri soykırımdan geçiriyor, sonra hoop, kiliseye koşup papaza günah çıkarıyor. “Peder, on bin yerli kestim, affet!” Peder de “Oğlum, dua et, paklandın” diyor. E tabii, kafa rahat, vicdan pırıl pırıl, sıra bir sonraki katliamda!
Ya hû! Ekrem İmamoğlu bile Ka’be’ye gitti… Gitti de ne oldu? Euzubesmele ile bir şehrin kasasını boşalttı, boğazını Villalarını talan etti. Faturası biz İstanbullulara 560 milyar lira oldu şimdilik.
Şimdi bizimkiler de aynısını yapıyor, ama modern versiyonu: Hacca git, selfie çek, medyaya servis et, milletin gözüne sok. “Bakın, ben hacıyım, dindarım, tertemizim!” Ya hû, kul hakkı yiyip, devletin kasasını boşaltıp, rüşvetle köşeyi dönüp, narkotik suçların dibini icra edip sonra “Hacı” etiketiyle aklanmak mı var? Hadi biz kulları kandırdınız diyelim. Peki yediğiniz kul hakkını kime satacaksınız? Kâbe’ye mi fatura edeceksiniz, ey sahtekârlar?
Bir de şu var: Hacca gidip gösteriş yapan bu zevat, dönünce ne oluyor? Yine ihaleye fesat, yine rüşvet, yine kamu malı talanı! E hani tövbe? Hani “nasuh nasuh” ağlıyordunuz? Meğer o gözyaşları, Kâbe fonlu bir tiyatroymuş! Medyaya “Dua ettim, affoldum” pozu ver, sonra dönüp aynı pisliği yap. Bu mu sizin din anlayışınız, ey münafıklar? Milletin gözüne baka baka “Hacıyım” diye hava at, ama icraatın batsın! Vallahi, Kâbe’yi bile kirletirsiniz siz, o derece!
Hadi, diyelim hacca gittiniz, tövbe ettiniz. Güzel. Peki, çaldığınız kamu malını iade ettiniz mi? Yediğiniz kul hakkını helal ettirdiniz mi? Rüşvetle aldığınız villaları, yatları, katları fakire fukaraya dağıttınız mı? Yok! E ne anladık bu hacdan? Selfie, beğeni, alkış! Yazıklar olsun size! Din, sizin için bir PR kampanyası; Hac, bir imaj çalışması. Allah’a mı ibadet ediyorsunuz, yoksa milletin algısına mı? Bence ikincisi, çünkü Allah’ı kandırmak imkânsız, ey hacı kılıklı fırsatçılar!
Hülasa i kelam: Haccınız mübarek olsun, ama günahlarınızı örtmek için Kâbe’yi reklam panosuna çevirmeyin. Tövbe, kalpte olur, sosyal medyada değil. Kul hakkı, selfieyle silinmez. Allah, nasuh tövbeyi kabul etsin, ama sizin gibilerin şovuna alet olmasın. Hadi, şimdi dağılın, poz verip günah paklamaya devam edin, ey “hacı” etiketli münafıklar!
Allahım! Bu yaşıma kadar kul hakkı ile beni sınamadığın için sana sonsuz şükürler olsun. Ve son nefesim de dahil bu dünya sürgününde beni bu imtihana tabi tutma. Âmin.