“Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezası…”

Mevzumuzla alakalı olan âyet-i kerimenin meâl-i şerifi şöyledir: Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şura 30) Bu âyet-i kerimeye göre; insanoğlunun başına gelen sıkıntı, bela ve musibet her ne varsa, hepsinin sebebi kendi elleriyle işledikleri günah ve kusurlardır. Çünkü Allahü Teâlâ Âdil-i mutlaktır, haşa kimseye zulmetmez: “Allah, insanlara aslâ haksızlık etmez. Fakat insanlar kendi kendilerine haksızlık ederler.” (Yunus 44) Merhum Ziya Paşa, bu hakikati ne güzel dile getirmiş: “Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı/herkesin çektiği kendi cezası…”

Bu arada âyet-i kerimeden şunu da öğreniyoruz ki; rahmet-i İlahiyye’nin eseri olarak, insanların işledikleri günahların tamamı cezalandırılmamakta, hatta birçoğu affedilmektedir. Çünkü günahların tamamı cezalandırılsaydı, yeryüzünde hareket eden tek bir canlı bile kalmazdı. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:

“Eğer Allah, insanları yaptıkları günahlar yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bile bırakmazdı. Fakat Allah, belirlenmiş bir vakte kadar onlara süre tanıyor. Vâdeleri dolunca gerekeni yapacaktır. Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.” (Fâtır 45)

Cenab-ı Erhamürrahimîn; kullarının işledikleri suçların cezasını hemen vermemekte, bilakis onlara belli bir zamana kadar mühlet tanımaktadır… Şayet Rabbimiz celle celalüh, insanlar tarafından işlenen her günahın cezasını hemen verecek olsaydı, yeryüzünde hareket eden en küçük bir canlı bile kalmaz, hepsi helak olup gider, dünya da yaşanmaz bir hale gelirdi.

Evet, insan, günahlarından dolayı yani Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına aykırı hareket ettiği için bazı bela, musibet ve sıkıntılara duçar olmaktadır. Bunun çeşitli örneklerine ailelerimizde veya çevremizde şâhit olmaktayız.

Mesela içki içenler, uyuşturucu kullananlar, tütün tüketenler, temizlik ve benzeri hıfz-ı sıhha kurallarını dikkat etmeyenler; hem fizyolojik hem de psikolojik birçok yıpratıcı hatta öldürücü hastalıklara yakalandıkları her türlü izahtan vârestedir.

Yine faize bulaşan, israfa düşen, yan gelip yatan veya yanlış hareketlerinden dolayı itibarı zedelenen nice esnaf ve tüccar; maddî sıkıntıya düşmekte, hatta bazan ticarî hayatı tamamen sıfırlanıp sönmektedir. Bunların bir kısmının ruhî bunalıma girdikleri, hatta intihara kalkıştıkları herkesin malumudur.

Aynı şekilde kul hakkı yiyen, haksızlık yapan ve zulmeden zavallıların; devlet başkanı dahi olsalar; bir müddet sonra itibar ve izzetlerini kaybettikleri, büyük felâketlere uğradıkları ve bir kısmının perişan ve zelil bir vaziyette dünyalarını değiştirdikleri bilinmektedir.

Günah ve isyan, toplumları da; deprem, kıtlık, pahalılık ve savaş gibi musibetlerle sarsmaktadır. Bazı kavimlerin ve birtakım devletlerin, isyanları sebebiyle tarih sahnesinden silindiklerini malumdur. Bunların birçok örneği Kuran-ı kerimde mevcuttur. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Yoksa onlara daha önce helâk edilen toplulukların, Nûh kavminin, Âd ve Semûd’un, İbrâhim kavminin, Medyen halkının ve şehirleri altı üstüne getirilmiş Lût kavminin ibret dolu haberleri gelmedi mi? Hâlbuki onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişti de, kabul etmemişlerdi. Allah onlara kesinlikle zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.” (Tevbe 70)

“Onlardan önce biz, nice nesilleri helâk ettik. Şimdi sen onlardan geriye kalan bir tek kişi görebiliyor yahut onlara ait cılız da olsa bir ses duyabiliyor musun?” (Meryem 98)

“Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna ibretle bakmazlar mı? Hâlbuki onlar kendilerinden çok daha kuvvetli idiler; hem sular, madenler çıkarmak, ekin ekmek, ağaç dikmek için yeri karmış, alt üst etmişler; hem de onu bunların imarından daha fazla îmâr etmişlerdi. Onlara da peygamberleri mucizeler, açık deliller getirmişti fakat inkâr edip helâk oldular. Böyle yapmakla Allah onlara asla zulmetmedi; fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.” (Rum 9)

Dolayısıyla hem fert hem de toplum olarak, başımıza ağır bir taş düşmeden, yapmakta olduğumuz günahlardan biran evvel tevbe-istiğfar etmeliyiz. Çünkü ok yaydan, taş da yerinden çıktıktan sonra yapacak pek bir şey kalmaz, vesselam…