Yeni başlayanlar için belirtmekte fayda var; 40 milyonluk Kürt halkı içerisinde farklı siyasi gelenekler mevcut. Bunlardan, PKK çizgisindeki Kürt siyasi parti geleneğinin Türkiye'lileşmesi meselesi yıllardır konuşulan, tartışılan bir olgu. Bir siyasi gelenek olarak HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve DTP, HDP çizgisi bir çok kez bu girişimde bulundu. Aynı gelenekten kopup geldikleri Türk solu (sosyalizm ile soslandırılmış İttihatçılık) ve onlardan umutlarını kestikleri dönemlerde merkezin dışında kalan İslamcılarla ittifak ettikleri dönemler de oldu. Bu ittifaklar konjonktüre dayalı geçici ittifaklar olma özelliği taşıdı hep.
Son 10 senelik ittifaklarda ise kalıcı bir Türkiye partisi olma arayışları var. Özellikle barış müzakerelerinin başlamasıyla Öcalan bu konuda oldukça ısrarlı. PKK geleneğinde ilk kez HDP ile bu yakalanmış görünüyor. HDP'nin milletvekili adaylarını inceleyecek olursak, seçilebilecek bölgelerden en az 10 tane İslamcı adayın olduğunu görüyoruz. Seçilebilecek bölgeleri baz alıp, en az 10 adayında Türk solu ve liberallerden (liberalizm ile soslanmış İttihatçılık) geleceğini düşünürsek % 10 barajı aşıldığı taktirde kazanılacağı varsayılan 55 milletvekilinin 20 tanesi alışılagelmiş PKK çizgisinin dışında kişiler. Nerdeyse yüzde 40'lık bir farklılıktan bahsediyoruz. Bu birleşmeler, birlikte hareket etmeler geçici bir durum mu olacak, yoksa yeni bir söylem bütünlüğü olarak, yeni bir siyasi hareket mi olacak zamanla göreceğiz. Fakat bilinen şey, şiddete ve ayrılıkçılığa dayanan siyasi söylemin iflas etmiş olduğudur. PKK ve HDP içindeki tepeden inmeci, dayatmacı anlayışın siyasetteki karşılığının yüzde 2 olduğu bir çok kere test edildi. HDP' nin kemikleşmiş oyu diyebileceğimiz yüzde 4'ün yüzde ikisi bile bu dayatmacı,çatışmacı yüzde ikinin safında değil aslında. Onları aynı çatı altında birlikte tutan tek şey Kürt kimliği ve Kürdistan'daki kirli savaş. Bunun böyle olduğu ve yüzde 4 ile patinaj yapmanın bir sonu olmadığını gören PKK-HDP, pradigmasını zorunluda olsa değiştirdi. HDP bugün diğer partilerden daha az Türkiye partisi değil.
Kürt partisinin oy potansiyeli
Farklı kesimleri kuşatıcı bir Kürt partisinin Türkiye'deki oy potansiyeli yüzde 15 aslında. Bu potansiyel PKK ve HDP içindeki, Gladyo ile birlikte hareket eden sayıca az fakat etkin bir grubun isteklerine kurban edildi bugüne kadar. Bu grup gün geçtikçe etkisini yitiriyor. Etksini yitirdikce hareket daha kuşatıcı oluyor ve büyüyor. Bugün HDP hala baraj sorunu yaşıyorsa, nedeni savaş lobisinin sözcülüğünü üstlenmiş Selahattin Demirtaş gibi liderlik kapasitesi son derece sınırlı bir kişiyle devam etmedeki ısrarlarıdır. Savaş lobisi "madem mevzi kaybetmeye devam ediyoruz bari parti başkanı bizden olsun" dayatmasında bulunmasa, barıştan yana, karizmatik bir lider bu partiyi çok rahatlıkla yüzde 15'lere taşıyabilirdi.
Tabi burda Öcalan faktörünüde görmezlikten gelemeyiz. PKK geleneğinde lider, serok, Öcalan'dır. PKK'de ikinci adam yoktur. İkinci adam olma potansiyeli taşıyan her partili tasfiye edilir. Eş başkanlık sistemi bile Öcalan dışında liderlik hevesine kapılabileceklerin önünü kesmek amacıyla uygulanıyor. Bu anlamda kolayca kulvar dışına çıkarılabilecek Demirtaş, Öcalan'ın tercihi. Sonuçta Öcalan'ın tercihleri belirleyici oluyorsa,yola şimdilik Demirtaş ile devam edilecek. En azından seçime kadar.
Siyasette Şizofrenik savrulmalar.
Yeminli Ak Parti düşmanları için saldırı esas, saldırıda yöntem ise prensipsizlik. "Bulabildiğiniz her noktadan atış serbest" emri almış olmalılar ki sağ-sol, Türk-Kürt, manevi-ekonomik, yerli-yabancı dinlemeden ellerine geçen her fırsatı kullanma konusunda şaşırtıcı derecede iştahlılar. Mesela bir gazetenin birinci sayfasında Ak Parti hükümetinin Öcalan ve PKK ile anlaştığı, ülkeyi bölünmeye sürüklediği dramatik bir dil ile anlatılırken aynı gazetenin arka sayfasında PKK'lilerin Ak Partiye güvenmemeleri, Erdoğan'ın Kürt'leri kandırdığını ve oyaladığını yazıyorlar.
Bir başka hevesli gazete, Ak Partinin bir ABD projesi olduğunu ısrarla bize hatırlatma gereği duyarken, şizofreniye taş çıkartırcasına, aralarında çok önemli uzmanların bulunduğu ABD'lilerin yayınladığı, "Ak Parti yönetimindeki Türkiye'nin ABD için güvenilmez müttefik olduğunu, Tayyip Erdoğan'ın ABD'nin geleneksel müttefiki olan Türkiye'yi bu çizgiden hızla uzaklaştırdığını" belirten raporu yayınlamakta sakınca görmüyor. Şizofreninin üstadlarından Emre Uslu, yazısının bir bölümünde Ak Parti hükümetinin Türkiye'yi dindarlaştırdığından, laikliğin elden gittiğinden yakınırken, yazının diğer kısmında falanca Ak Partili grubun toplantısında içki içildiğini, dinin dejenere edildiğinden yakınabiliyor.
Şizofrenik savrulma öyle boyutlara geldiki bunları okuyan okuyucunun, seçmenin hangisine inanacağına karar veremeyip tümünü yalan olarak algılayabileceği ihtimali üzerinde durulmuyor. "Biz yazdık, sen seç beğen kendine uygun palavrayı al" demek siyasette bir tarz olamaz. Fakat bunun psikolojinin, davranış bozukluğunun konusu olduğunu biliyorum.
SÖYLENMESE EKSİK KALIRDI
"Ew ê ku bixwaze kesên din rarê bixe, divê pêşî hosteyê rarê xistina xwe û yên derdora xwe î herî nêz be."
"Başkalarını yönetmek isteyen, önce kendisini ve en yakın çevresini yönetmenin ustası olmalıdır"
-Robert Burton-