Kuranı Kerimin 15. suresi olan Hicr suresi iniş sırasına göre 54. suredir. Mekke döneminde nazil olan Hicr suresi Yusuf suresinden sonra, Enam suresinden önce inmiştir. Hicr suresi 99 ayeti kerimeden oluşuyor. İşte Hicr suresinin okunuşu ve anlamı...
HİCR SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI
Hicr 1 (Mealleri Karşılaştır): Elif lam ra tilke ayatul kitabi ve kur'anin mubîn(mubînin).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ وَقُرْءَانٍ مُّبِينٍ
Elif Lam Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
Hicr 2 (Mealleri Karşılaştır): Rubema yeveddullezîne keferû lev kanû muslimîn(muslimîne).
رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْ كَانُوا۟ مُسْلِمِينَ
İnkar edenler, "Keşke müslüman olsaydık" diye çok arzu edeceklerdir.
Hicr 3 (Mealleri Karşılaştır): Zerhum ye'kulû ve yetemetteû ve yulhihimul emelu fe sevfe ya'lemûn(ya'lemûne).
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا۟ وَيَتَمَتَّعُوا۟ وَيُلْهِهِمُ ٱلْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.
Hicr 4 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma ehlekna min karyetin illa ve leha kitabun ma'lûm(ma'lûmun).
وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
Helak ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
Hicr 5 (Mealleri Karşılaştır): Ma tesbiku min ummetin eceleha ve ma yeste'hırûn(yeste'hırune).
مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
Hicr 6 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalû ya eyyuhellezî nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnûn(mecnûnun).
وَقَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِى نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!"
Hicr 7 (Mealleri Karşılaştır): Lev ma te'tîna bil melaiketi in kunte minas sadıkîn(sadıkîne).
لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
"Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"
Hicr 8 (Mealleri Karşılaştır): Ma nunezzilul melaikete illa bil hakkı ve ma kanû izen munzarîn(munzarîne).
مَا نُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَمَا كَانُوٓا۟ إِذًا مُّنظَرِينَ
Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
Hicr 9 (Mealleri Karşılaştır): İnna nahnu nezzelnez zikre ve inna lehu le hafizûn(hafizûne).
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Şüphesiz o Zikr'i (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
Hicr 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve le kad erselna min kablike fî şiyaıl evvelîn(evvelîne).
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى شِيَعِ ٱلْأَوَّلِينَ
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
Hicr 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma ye'tîhim min resûlin illa kanû bihî yestehziûn(yestehziûne).
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
Hicr 12 (Mealleri Karşılaştır): Kezalike neslukuhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُۥ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
Hicr 13 (Mealleri Karşılaştır): La yu'minûne bihî ve kad halet sunnetul evvelîn(evvelîne).
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ ٱلْأَوَّلِينَ
Önceki milletlerin (helakine dair Allah'ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur'an'a) inanmazlar.
Hicr 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve lev fetahna aleyhim baben mines semai fe zallû fîhi ya'rucûn(ya'rucûne).
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّوا۟ فِيهِ يَعْرُجُونَ
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
Hicr 15 (Mealleri Karşılaştır): Le kalû innema sukkiret ebsaruna bel nahnu kavmun meshûrûn(meshûrûne).
لَقَالُوٓا۟ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَٰرُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
Hicr 16 (Mealleri Karşılaştır): Ve le kad cealna fis semai burûcen ve zeyyennaha lin nazırîn(nazırîne).
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ
Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
Hicr 17 (Mealleri Karşılaştır): Ve hafıznaha min kulli şeytanin recîm(recîmin).
وَحَفِظْنَٰهَا مِن كُلِّ شَيْطَٰنٍ رَّجِيمٍ
Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.
Hicr 18 (Mealleri Karşılaştır): İlla menisterakas sem'a fe etbeahu şihabun mubîn(mubînun).
إِلَّا مَنِ ٱسْتَرَقَ ٱلسَّمْعَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ مُّبِينٌ
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
Hicr 19 (Mealleri Karşılaştır): Vel arda medednaha ve elkayna fîha revasiye ve enbetna fîha min kulli şey'in mevzûn(mevzûnin).
وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَىْءٍ مَّوْزُونٍ
Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
Hicr 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealna lekum fîha meayişe ve men lestum lehu bi razıkîn(razıkîne).
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ
Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
Hicr 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve in min şey'in illa indena hazainuhu ve ma nunezziluhû illa bi kaderin ma'lûm(ma'lûmin).
وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
Hicr 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakumûh(eskaynakumûhu), ve ma entum lehu bi hazinîn(hazinîne).
وَأَرْسَلْنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمْ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ
Rüzgarları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
Hicr 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve inna le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul varisûn(varisûne).
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَنَحْنُ ٱلْوَٰرِثُونَ
Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
Hicr 24 (Mealleri Karşılaştır): Ve le kad alimnel mustakdimîne minkum ve le kad alimnel muste'hırîn(muste'hırîne).
وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
Hicr 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm(alîmun).
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Hicr 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve le kad halaknel insane min salsalin min hamein mesnûn(mesnûnin).
وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
Hicr 27 (Mealleri Karşılaştır): Vel canne halaknahu min kablu min naris semûm(semûmi).
وَٱلْجَآنَّ خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ
Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
Hicr 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve iz kale rabbuke lil melaiketi innî halikun beşeren min salsalin min hamein mesnûn(mesnûnin).
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًا مِّن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
(28-29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
Hicr 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe iza sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sacidîn(sacidîne).
فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُوا۟ لَهُۥ سَٰجِدِينَ
(28-29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
Hicr 30 (Mealleri Karşılaştır): Fe secedel melaiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.
Hicr 31 (Mealleri Karşılaştır): İlla iblîs(iblîse), eba en yekûne meas sacidîn(sacidîne).
إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
Hicr 32 (Mealleri Karşılaştır): Kale ya iblîsu ma leke ella tekûne meas sacidîn(sacidîne).
قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
Allah, "Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?" dedi.
Hicr 33 (Mealleri Karşılaştır): Kale lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsalin min hamein mesnûn(mesnûnin).
قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُۥ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
İblis dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem."
Hicr 34 (Mealleri Karşılaştır): Kale fahruc minha fe inneke recîm(recîmun).
قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
(34-35) Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir" dedi.
Hicr 35 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne aleykel la'nete ila yevmid dîn(dîni).
وَإِنَّ عَلَيْكَ ٱللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ
(34-35) Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir" dedi.
Hicr 36 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi fe enzırnî ila yevmi yub'asûn(yub'asûne).
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.
Hicr 37 (Mealleri Karşılaştır): Kale fe inneke minel munzarîn(munzarîne).
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ
(37-38) Allah da, "O halde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
Hicr 38 (Mealleri Karşılaştır): İla yevmil vaktil ma'lûm(ma'lûmi).
إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْوَقْتِ ٱلْمَعْلُومِ
(37-38) Allah da, "O halde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
Hicr 39 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi bi ma agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
(39-40) İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.
Hicr 40 (Mealleri Karşılaştır): İlla ıbadeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ ٱلْمُخْلَصِينَ
(39-40) İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.
Hicr 41 (Mealleri Karşılaştır): Kale haza sıratun aleyye mustekîm(mustekîmun).
قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَىَّ مُسْتَقِيمٌ
(41-42) Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.
Hicr 42 (Mealleri Karşılaştır): İnne ıbadî leyse leke aleyhim sultanun illa menittebeake minel gavîn(gavîne).
إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ
(41-42) Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.
Hicr 43 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne cehenneme le mev'ıduhum ecmaîn(ecmeîne).
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
Hicr 44 (Mealleri Karşılaştır): Leha seb'atu ebvab(ebvabin), likulli babin minhum cuz'un maksûm(maksûmun).
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَٰبٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
Hicr 45 (Mealleri Karşılaştır): İnnel muttekîne fî cennatin ve uyûn(uyûnin).
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
Hicr 46 (Mealleri Karşılaştır): Udhulûha bi selamin aminîn(aminîne).
ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ
Onlara, "Girin oraya esenlikle, güven içinde" denilir.
Hicr 47 (Mealleri Karşılaştır): Ve neza'na ma fî sudûrihim min gıllin ıhvanen ala sururin mutekabilîn(mutekabilîne).
وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَٰبِلِينَ
Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
Hicr 48 (Mealleri Karşılaştır): La yemessuhum fîha nasabun ve ma hum minha bi muhrecîn(muhrecîne).
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
Hicr 49 (Mealleri Karşılaştır): Nebbî' ibadî ennî enel gafûrur rahîm(rahîmu).
۞ نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
Hicr 50 (Mealleri Karşılaştır): Ve enne azabî huvel azabul elîm(elîmu).
وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
Hicr 51 (Mealleri Karşılaştır): Ve nebbi'hum an dayfi ibrahîm(ibrahîme).
وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ
Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
Hicr 52 (Mealleri Karşılaştır): İz dehalû aleyhi fe kalû selama(selamen), kale inna minkum vecilûn(vecilûne).
إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَٰمًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
Hani misafirler İbrahim'in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti.
Hicr 53 (Mealleri Karşılaştır): Kalû la tevcel inna nubeşşiruke bi gulamin alîm(alîmin).
قَالُوا۟ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍ
Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
Hicr 54 (Mealleri Karşılaştır): Kale e beşşertumûnî ala en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirûn(tubeşşirûne).
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi.
Hicr 55 (Mealleri Karşılaştır): Kalû beşşernake bil hakkı fe la tekun minel kanıtîn(kanıtîne).
قَالُوا۟ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ
"Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler.
Hicr 56 (Mealleri Karşılaştır): Kale ve men yaknetu min rahmeti rabbihî illad dallûn(dallûne).
قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ
Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
Hicr 57 (Mealleri Karşılaştır): Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselûn(murselûne).
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
Hicr 58 (Mealleri Karşılaştır): Kalû inna ursilna ila kavmin mucrimîn(mucrimîne).
قَالُوٓا۟ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
Hicr 59 (Mealleri Karşılaştır): İlla ale lût(lûtın), inna le muneccûhum ecma'în(ecma'îne).
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
(59-60) Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
Hicr 60 (Mealleri Karşılaştır): İllemre'etehu kadderna inneha le minel gabirîn(gabirîne).
إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَآ ۙ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ
(59-60) Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
Hicr 61 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma cae ale lûtınil murselûn(murselûne).
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلُونَ
(61-62) Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince, Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
Hicr 62 (Mealleri Karşılaştır): Kale innekum kavmun munkerûn(munkerûne).
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
(61-62) Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince, Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
Hicr 63 (Mealleri Karşılaştır): Kalû bel ci'nake bi ma kanû fîhi yemterûn(yemterûne).
قَالُوا۟ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَمْتَرُونَ
Dediler ki: "Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik."
Hicr 64 (Mealleri Karşılaştır): Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikûn(sadikûne).
وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
"Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."
Hicr 65 (Mealleri Karşılaştır): Fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli vettebı' edbarehum ve la yeltefit minkum ehadun vamdû haysu tu'merûn(tu'merûne).
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَٱمْضُوا۟ حَيْث a