Trend

Hicret edenlere kucak açan Medineli Müslümanlar: Ensar

Ensâr: Mekke''den Medine''ye hicret ettikleri zaman (M. 622) Peygamber efendimiz (a.s.) ve muhâcirlere kucak açıp tüm imkânlarıyla yardım eden Medineli Müslümanlar.

Lügat itibarıyla ensar, yardımcılar demektir. Hz. Peygamber'e sağladıkları yardım dolayısıyla kendilerine ensaru'n-nebî (Peygamber'in yardımcıları) da denilir. Medineli Müslümanlar için kullanılan bu tabir, aslında onların durumunu belirten bir vasıf iken sonradan bu kavmin, bu zümrenin adı haline gelip ıstılahlaşmış, bu sebeple de kelimenin tekili olan nasir (çok yardım eden) aynı mana için kullanılmamıştır. Ensardan tek bir şahsı ifade etmek üzere ensarı; ensara mensup kişiler için de bunun çoğulu olarak ensarivvûn tabirleri kullanılır.

Ensar kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de Medineli müslümanlara delalet etmek üzere iki yerde geçmekte[60] ve kendilerinden övgüyle bahsedilmektedir:

وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا اَبَدًا ذلِكَ الْفَوْزُ الْعَظيمُ

"İlk iman eden muhacirler ve ensar ile, iyilik yaparak onlara tabi olanlardan, Allah razı oldu. Onlar da Allah'tan razı oldular. Allah, onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur."[61]

Sahih hadis mecmualarında "Fadailü's-Sahabe", "Menakibü'l-Ensar" gibi baslıklar altında ensar'ın faziletine dair birçok sahih hadis toplanmıştır.

Ensar, Evs ve Hazrec olmak üzere Medineli iki kardeş kabileden oluşur. Bunlardan Hazrec kabîlesinden altı kişilik bir heyet aralarında yıllar boyunca süren ve son defasında kaybettikleri muharebe ve düşmanlık dolayısıyla, Evs'e karşı Kureyşlilerin desteğini sağlamak maksadıyla Hz. Peygamber'in nübüvvetinin 11. senesinde Mekke'ye gelmiş, burada Peygamber Efendimizle karşılaşarak O'nun tebliğ ve irşadları neticesinde İslam'ı kabul etmiştir.

Aralarındaki düşmanlığın bu hak din sayesinde ortadan kalkıp eskisi gibi tekrar kardeş haline gelecekleri ümidi ile Medine'ye dönüşlerinde İslam'ı Evs kabilesine de tebliğ eden Hazreçliler, kendilerine katılan Evs'lilerle birlikte nübüvvetin 12. ve 13. senelerinde Mekke'ye temsilciler gönderip Hz. Peygamber'le görüşmüşler, I. ve II. Akabe Bey'atleri'nde bulunmuşlardır. II. Akabe Bey'ati'nde, kendi memleketlerine hicret ettikleri takdirde Mekkeli Müslümanlar ve Hz. Peygamber'i ve kendi canlarını, çoluk ve çocuklarını, mallarını korudukları gibi koruyup onlara yardım edeceklerine dair and içen Medineli Müslümanlar, böylece hicrete ve İslam tarihinde yeni bir dönemin açılmasına, İslam Devleti'nin teşekkül etmesine vesile olmuşlardır.

Hz. Peygamber'in ve Müslümanların Medine'ye hicret etmesi üzerine canlarını ve mallarını İslam'a adayıp Mekkeli Müslümanlara gönülden kucak açan ve tüm imkanlarıyla yardım eden Evs'liler ve Hazrec'liler, bu gayretlerinin karşılığı olarak ensar veya ensaru'n-nebî ismine layık görüldüler. Gerçekten onların İslam'a ve müslümanlara yardımı her türlü takdirin, hatta tahminin üstünde idi: Dinleri uğruna mal ve mülklerini, ev ve barklarını, yurtlarını terk edip Medine'ye gelen muhacirûn'a evlerini açmışlar, rızklarına onları da ortak etmişlerdi. Hicretin ilk senesinde Peygamber Efendimiz, muhacirûndan bir şahsı ensardan bir kişiyle birer birer kardeş ilan ettiği zaman ensar, muhacirûnu Medine'deki evlerine, bağ ve bahçelerine, işlerine ortak etmişler, kan bağının da üstünde eşsiz bir kardeşlik ve dayanışma örneği göstermişlerdi:

وَالَّذينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْايمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فى صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا اُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه فَاُولئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekemezlik hissetmezler; kendileri zarûret içerisinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmîş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir."[62]

Hz. Peygamber hicretten önce Mekke'de müslümanlar arasında "kardeşlik" tesis etmeye başlamış; iman birliği ve eşitlik üzerine kurulu bu kardeşlik, Medine'de muhacirler ile ensar arasında ilk İslam toplumunun çekirdeğini oluşturmuştur. Akabe Bey'atlarıyla temeli atılan bu toplumun kurulmasında ensarın büyük bir rolü vardır. Mekke'den evlerini, eşyalarını bırakıp gelen muhacirlere kucak açarak, onları iskan ettiren, yiyeceklerini paylaşan, ensardır. Medine'de I. yılda teşkil edilen ilk İslam anayasasının 1. ve 2. maddelerinde; "Kureyşli ve Yesribli mü'minlerle bunlara tabi olanlar, onlara, sonradan katılanlar ve onlarla birlikte cihad edenler... İşte bunlar diğer insanlardan ayrı bir ümmet (toplum) teşkil ederler." ve 15. maddesinde "..Mü'minler diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin kardeşi durumundadırlar" denilmiştir.[63]

Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre, Resulullah onun evinde Kureyş ile Ensar'dan doksan kişi arasında muahat (kardeşlik) tesis etmiştir.[64] Mesela Ebû Bekir, Harice b. Zeyd ile; Ömer b. Hattab, Utba b. Malik ile; Ebû Ubeyde b. Cerrah, Sa'd b. Muaz ile ve Osman b. Affan da, Evs b. Sabit ile kardeşlik kurmuşlardı. Dikkat edilirse kardeşlikler arasında benzerlikler bulunduğu görülür. Mizaç, his, yapı itibarıyla birbirine benzeyenler kardeş olmuşlardı. Her türlü işte bu kardeşlik geçerliydi. Kardeş olanlar birbirlerinin velileriydiler. Hatta birçok hanımı olan ensar, bazı hanımlarını boşayıp bekar muhacirlerle evlendirmek istediler. Bütün Medine hurmalıklarına muhacirler ortak edilmişti.

Üseyd b. Hudayr'dan rivayet olunduğuna göre, ensardan birisi Resulullah'tan kendisini zekat amili veya bir beldeye vali tayin etmesini istemiş, Resulullah ise şöyle buyurmuştur: "Ey ensar cemaati, benden sonra yakında siz, (böyle dünya işlerinde) başkalarının size tercih edildiği zamana kavuşacaksınız. Bununla beraber yine siz sabrediniz. Nihayet, (kıyamet günü) kevser havuzunda bana mülaki olacaksınız."[65]

Allah-u Teala'nın:

وَالَّذينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْايمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فى صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا اُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه فَاُولئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Onlardan (muhacirlerden) evvel (Medine 'yi yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler (ensar) kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara (muhacirlere) verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyl, haset, hiddet) bulmazlar Kendilerinde fakr-u ihtiyaç olsa bile (onları) öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa işte muratlarına erenler onlardır."[66]

Bu ayetin nüzûl sebebi hakkında Buhan'de Ebû Hureyre'den şu rivayet vardır: "Resulullah'a açlıktan zayıf düşmüş birisi gelerek yardım istedi. Resulullah 'Şu açı kim yemeğine ortak eder yahut konuklar?' dedi. Ensardan birisi kalkarak o kişiyi evine götürdü. Halbuki evinde çocukların yiyeceğinden başka bir şeyi yoktu. Yine de aç kalmış sahabîyi doyurdu ve karısıyla kendisi aç sabahladılar. Resulullah ona; 'Bu gece Allah sana güldü; karı-koca sizin güzel hareketinize hayret etti' buyurdu ve 'Ensar, kendilerinin fakr-u ihtiyacı olsa bile misafir ve muhacirleri nefslerine tercih ederler... ' ayetini okudu."[67]

Enes b. Malik rivayet ediyor: "Resulullah; 'Ensar benim cemaatimdir, sırdaşımdır, eminlerimdir"[68] ve İbn Abbas'tan rivayetle; Resulullah şöyle buyurdu:

"Ey muhacirler, sizden her kim bir iş başına geçerse ensar'ın iyilerinin hasenatını alsın, kötülerinin seyyiatını affetsin." Hz. Peygamber'i Medine'de misafir eden, evini, yiyeceğini, paylaşan, Ensardan Ebû Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensari (r.a.)'dir (ö.52). Onun rivayetinden: Resulullah, "Ey Ensar topluluğu, Allahu Teala sizleri temizlik konusunda övmüştür. Sizler nasıl temizlik yaparsınız?" diye sormuş; onlar da, "Biz su ile taharetleniriz" demişler; Resulullah, "İşte temizlik budur. Size buna devam etmenizi tavsiye ederim'" buyurmuştur.[69]Resulullah'ın bahsettiği ayette Allah (c.c):

لَا تَقُمْ فيهِ اَبَدًا لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فيهِ فيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرينَ

"Orada temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah da temizlenenleri sever"[70] buyurur.

Yine Ebû Eyyub Resulullah'ın "La ilahe illallah " diyen hiçbir kimsenin cehenneme girmeyeceğini haber verdiğini söyler.

Ensar, Evs'iyle Hazrec'iyle İslam'a yardımda bunun da üstüne çıkarak dinleri uğruna canlarını ortaya koydular. Bedir gazvesi öncesinde düşmanla çarpışma konusunda Peygamber efendimiz (a.s.) ashabıyla durum müzakeresi yaparken ensarın hissiyatına tercüman olan Sa'd b. Muaz "Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Resulü, bize şu denizi göstersen ve sen kendin dalsan biz de seninle beraber dalar, asla tereddüt göstermeyiz, bizden tek bir fert dahi bundan geri kalmaz..." diyordu.[71] Uhud harbinde müslümanların müşrikler tarafından arkadan vurulduğu hengamede, Resulullah'ın etrafında pervane olarak O'nu korumaya çalışanların birçoğu ensardan idi.

Ensarın Resulullah'a olan sevgisi ve bağlılığı o derece büyüktü ki Peygamber efendimiz Mekke'yi fethettiği zaman ensar, Hz. Peygamberin eski yurdunda, kendi kavmi arasında kalmayı isteyebileceğini düşünerek O'ndan ayrılmanın üzüntü ve sıkıntısını kendi aralarında dile getirmişler; bundan haberdar olan Resul-i Ekrem, yaptığı bir konuşma ile ensarın endişelerini gidermiş, onların gönüllerine hem beraberce Medine'ye dönüş haberiyle, hem de taltifkar sözleriyle su serpmişti.

Huneyn ganimetlerinin dağıtımı sırasında Peygamber efendimizin, beytü'l-mal hissesinden bazı Kureyş ileri gelenlerine ve diğer kabile reislerine kalplerini İslam'a ısındırmak için bol ihsanlarda bulunurken kendilerine, ganimet hissesinden başka bir şey verilmemesi sebebiyle bazı ensar gençleri, bu ihsanlardan kendilerine de verilmesi arzusu ile sızlanmışlarsa da, Hz. Peygamber'in yaptığı bir konuşma, işin mahiyetini ortaya koymuş ve tüm ensar mensuplarının gözyaşı içinde Resulullah'tan özür dilemelerini sağlamıştı.

Hz. Peygamber'in vefatından sonra, İslam'a yardımları sebebiyle Allah'ın ve Resulü'nün övgüsüne mazhar olmalarını ölçü alarak, ensarın büyük kabilesi Hazrec, aralarından reisleri Sa'd b. Ubade'yi halifeliğe aday göstermişti. Ancak müzakereler sonunda Hazreçliler de Hz. Ebû Bekir'in halifeliğe daha uygun olduğunu kabul ettiler ve gönül rızası ile ona bey'atta bulundular. Bu müzakereler sırasında orada bulunan muhacirûn şöyle demişti: "Şayet emir (başkan) bizden olursa vezirler (bakanlar) da ensardan olacaktır. Biz, ensar hazır olmadıkça ve onlarla istişare etmedikçe hiçbir karar almayacağız."[72] Gerçekten ensar, daha sonraki dönemlerde hilafet makamına gelmemişse de devlet kademelerinde önemli görevler almış ve devlet idaresini yönlendirme vazifesini icra etmiştir.

Önde gelen ensar büyükleri arasında burada Es'ad b. Zürare, Sa'd b. Muaz, Üseyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubade, Ebû Eyyub el-Ensarı, Ka'b b. Malik, Enes b. Malik isimlerini sayabiliriz.

Ensarın içinde münafıklar da vardı. Bedir gazvesinde 86 Muhacir, 61 Evsli, 170 Hazreçli hazır bulunmuştur.[73] Bedir zaferinden sonra İslamî hareket daha da güçlenmiş, müslümanların görevleri artmıştı. Daha sonra görüldü ki Hazrec kabilesinden Abdullah b. Ubeyy, eğer Resulullah gelmemiş olsaydı Medineliler tarafından seçilecekti. Bu şahıs, müslüman görünüyor fakat kalben inanmıyordu. Ona "münafıkların reisi" deniyordu. Nihayet hicrî 6. yılda Benû Mustalik gazvesinde, Abdullah b. Ubeyy'in bozgunculuğu ortaya çıktı. Bu seferde bir tartışma bahanesiyle Muhacirlerle ensar arasında kavga çıkmıştı. İbn Ubeyy, ensarı kışkırtarak, "Bu muhacirleri Mekke'den getirdiniz, mülkünüze ortak ettiniz, şimdi size rakip olup üzerinize egemen oluyorlar. Medine'ye varınca bunları şehirden atalım" dedi. Allahu Teala bunu şöyle zikreder:

وَلِلّهِ خَزَائِنُ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَلكِنَّ الْمُنَافِقينَ لَايَفْقَهُونَ (*) يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَا اِلَى الْمَدينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْاَعَزُّ مِنْهَا الْاَذَلَّ وَلِلّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه وَلِلْمُؤْمِنينَ وَلكِنَّ الْمُنَافِقينَ لَا يَعْلَمُونَ (*) يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَاتُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِاللّهِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذلِكَ فَاُولئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Onlar öyle kimselerdir ki, 'Allah'ın Peygamber'i nezdinde bulunan kimseleri beslemeyin, ta ki dağılıp gitsinler!' diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat o münafıklar anlamazlar. Onlar, 'Eğer Medine'ye dönersek, andolsun en şerefli ve kuvvetli olan(ımız) oradan en hakir(ve zayıf) olanı muhakkak çıkaracaktır' diyorlardı. Halbuki şeref ve kuvvet ve de galibiyet Allah'ındır, Peygamberinindir, mü'minlerindir, fakat münafıklar (bunu) bilmezler."[74]

Abdullah b. Ubeyy, "Resulullah'a bir secde etmediğimiz kaldı" diye büyüklenerek özür dilemedi. Bir süre sonra hastalanıp öldü. Buhari ile Müslim'de, Cabir'in rivayetinde, bir sefer sırasında iki kişinin kavgaya tutuştuklarını, ikisinin de muhacir ve ensarı yardıma çağırdıklarını, ırkçılık (kabilecilik) yaptıklarını gören Resulullah'ın; "Nedir bu cahiliyet davası? Vazgeçin" dediği nakledilir. Hz. Ömer'in, İbn Ubeyy'in hemen boynunu vurmak istemesine de Rasûlullah, "Peygamber ashabını öldürtüyor dedirtmem" diye engellediği kaynaklarda kaydedilir.

En son vefat eden sahabe Ensardan Enes b. Malik'tir (h. 92 veya 94). Üç bin altıyüz civarında hadis rivayet etmiştir.