Hukuk Fakülteleri Kapatılsın

EVET kapatılsın ve ADALET fakülteleri açılsın.

Hak ve hukuk arama işi adaletin çatısı altında gerçekleşen bir eylemdir. Adalet üst dil ve ana çatıdır. Hukuk mizanı getirmekte yeterli ama hüsnü mizanı getirmekte adalet kadar yeterli bir kavram değildir. Bu doktrinel ve paradigma yanlışlığı batıya yüzümüzü döndüğümüz günden beri yakamızı bırakmamıştır. Bizde hukukun fakülte adaletin de yüksekokul çatısı altında verilmeye çalışılması ne yaman çelişkidir.

Yakın tarihimizdeki hukuksuzluklar gösterdi ki hukuk fakülteleri adalet üretmiyor. Adalet üretmediği gibi haksızlıkları da ortadan kaldırmıyor.

Yine yakın tarihimiz şahittir ki, hukuk fakülteleri adil hakim ve savcılar hatta avukatlar da yetiştiremiyor. Mazlum ve mağdurun trajedisine tam çare olamayan, mesleğin havasını atan hukuk adamları yetiştiriyor. Hakim ve savcılar sırtını devlete dayayarak onun gücünü kullanıyor ve kendini güvende hissediyor. Avukatlar ise mağdurun imkanlarına dayanarak kuvvet buluyor. Adalet ise sahipsiz olarak ortada dolaşıyor. Vakit gösterdi ki hukuk fakülteleri insana dönük bir adalet değil sisteme dönük bir hak arayışı ve hukukçu yetiştiriyor.

Evet bastırılmış duygular, abartılmış kişiliklerle gelir bu fakülteye genç. Tabi ki idealist olanlar bahsimizin dışındadır. Bunların kaynağını ya ebeveyn ve sosyal çevreler oluşturur ya da mağduriyetler veya gücü elde etme arzu ve istekleri meydana getirir. Genç bu duygularla gelir ve sıralara oturur. Hatta oturmaz, sıralara pek etrafta gezinip durur. Fakültenin koridorları ise hocaların yalnızlık öyküleriyle yıllara mührünü vurur.

Evet hukuk fakülteleri bir çözümün değil, problemin kapısı gibi duruyor. Oradaki insan kaynakları da insan yerine sistemi nasıl koruruz hevesiyle bir öğretim yapıyor. Adil düzen yerine kamu düzeni teorisiyle sistemin köleliğine herkes baş eğiyor. Bir çok fakültede olduğu gibi hukuk fakültelerinde de bir yerlerde yanlış yaptık. Galiba bu yanlışlık toplumda adaleti temin etmek denen ihkak-ı hak yerine hukuku gerçekleştirme emeliyle yanıp tutuşmaktır.

Adalet sadece hukuk demek değildir. Çünkü adaletin bir ruhu var. Sürekli dinamik olan nuraniyet ve fazilettir bu ruhun özü. Her canlının hakkını verir. İnsan bundan en yüksek payı alır. İhtiraslardan ziyade ihtiramlar öne çıkar. Statik düzenden ziyade dinamik hikmet vuku bulur. Fizikteki olgunluğun arkasında fiziğin ötesindeki varlığın pratikleri öne çıkar. Hukukun ise bir bedeni var. Rutinin peşinden koşar. Bu beden sınırlı ve statiktir. Değişime dirençlidir. Protest tavırları anarşizmle özdeştirecek kadar sistemin emrindedir. Zati olmayan bir arızilikte kendinin dışındakileri korumak kılıfıdır. Bütün bunlardan hareketle, adaletin alt bir kavramı olduğunu ifade etmekten de çekinmez kendini. Kendilik nesnesinin değerliliği sistemi koruma merkezlidir. Bu kümülatif olmayan değerlilik ise durağanlıkla başkalarını sistemin dışına rahatlıkla itebilir.

Çok yıprandı hukuk fakülteleri ve çıktıları. Girdilerinin başlangıçtaki masumiyetleri korunamadı. Korunamayan bu masumiyet mahkemelerde mağdur ve mazluma adalet olarak yansımamaya başladı. Adil olma ve adaleti uygulama yıllardır ıskalandı. Lakin adaletin her zamanki gibi yine yüzü sıcak manası herkes tarafından beklenen bir hakikat ve güzelliktir.

Neredeyse 60 yıldır millete gelen darbeleri bir türlü sonlandıramayan da bu hukuk fakültelerinden çıkan hukuk oldu. 10 yılda bir tekrarlanan bu trajedinin travması büyük dramlarla sonlandırıldı. Nuraniyet ve fazilet ruhlu bir adil çözüm yerine her defasında sistemi ve otoriteyi koruma odaklanımıyla hareket edildi. Darbelerin sonunda kendini yenileme ve nerede yanlış yaptık öz eleştirisi yapma yerine hep karanlığa küfredildi.

Bir doktor hastasına seni yatıralım, teşhis ve tedavini yapalım, hastalığın nedir görelim diyebilir. Bir öğretmen öğrencisini sınıfta bırakıp daha da iyileşmesi için bekletebilir. Lakin bir adil savcı veya hakim ivedilikle suçlunun cezasının tam karşılığını verirken masum veya şüpheli birisini tutuklayalım masumsa dışarı çıkar deme hakkına sahip değildir. Tam aksine asıl işi masumu dışarıda tutup suçluyu içeriye alarak adaleti uygulamak olmalıdır. Bir ülkede hukuk fakülteleri arttıkça hapishaneler ve suç oranları artıyorsa bilinmelidir ki o fakültelerin içeriğinde ve ürününde problem vardır.

Alternatifsiz ve çaresizsiniz mahkemelerde. Bir doktoru veya hastaneyi beğenmediğimiz zaman şartlar çerçevesinde alternatifimiz olabilir. Bir okulu veya öğretmeni beğenmediğimiz zaman alternatifimiz etrafımızda kol gezer. Ama mahkemede hep alternatifsiz ve çaresiziz. Başvuracağımız başka bir kapı yoktur.

Her bela ve musibet deminde millet devleti dağılmaktan kurtarır ve bir arada tutar. Vakit geçer devlet(güç) tekrar vefasızlık eder. "Kendim" demeye başlar. Herkes bu vefasızlığa hayret eder. Mazlumlar da canilerle beraber aynı kefeye konulur. Fırsatı bekleyenler bunu ganimet bilir. Devlet tekrar kutsanır. Hatta siyasiler dahi bunu meşrulaştırır. Milletin tek çaresi adalet kalır. Ne yazık ki hak namına adaleti savunanlar ise yeter ki vatan sağ olsun hele bir girsin içeriye masumsa çıkar dışarıya diyerek en büyük darbeyi millete vurur. Ne bütün suçlular içeri alınır. Ne de bütün masumlar dışarı çıkar. Kutsanan devlet tekrar amacına ulaşmıştır. Kendini kucaklayanları mazlumların ateşiyle yakmıştır. Milletin asıl ümit kaynağı olan adalet pınarının suyu bulanmıştır.

Sokrat der ki, sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değer olmayan bir hayattır. Hukuk fakülteleri yıllardır sorgulandığı halde yaşanmaya değer bir adaleti teminde yetersiz kalıyorsa, elbette bir şeyler değişmelidir, ta ki gelişim olsun.

Evet yaratıcı-evren-insan üçleminde kesişen düşünce şemasının içeriğini dolduran dünya görüşünün tarihi ve irfani edinimindeki esas, öz olan cevheri Adalet Fakülteleri gerçekleştirebilir.

Medeniyetlerin meydan okuyuşu denilen bu acaip ahir zamanda, tarihi bakiyenin, bu ateşin coğrafyada kaçınılamazcasına yüklediği misyonun ağırlığı altında bir ümmet olarak, eğilmeden ve ezilmeden fanilikte ve ebedilikte bu sınavın hakkını verebilmek böylesi bir basiret ve iradeye sahip çıktıların yetiştirildiği bir fakülte ile kaim olabilir.

Asrın, yağmura hasret toprağın aksül amelsiz bekleyişi gibi merhamet ve beşeriyete olan hasretini giderme gereği adına, küre ölçeğinde insanların fıtraten eş, dinde kardeş olduğu düsturunu unutmadan gönül ve ideal birliğini sağlayacak umdelere bağlanıp yeni bir toplumsallık ve biraradalık değerlerini istişare ederek ortaya icmaen vazolunacak, insan onur ve haysiyetini esas alan kıymet hükümleri ve bunlardan neşet edecek ahlaki ve hukuki manzumelerin divanında yeni bir nazmın namesini bulacak bir nizam ancak adalet fakültelerinden neşvünema olabilir.

Bu itibarla hukuk fakülteleri fert ve toplumun diyalektik ilişkisinde ahenkli çözüm verebilme kapasitesinden yoksun normatif düzenlemelerden hüküm çıkartma ve tatbik etme ölüye tıbbi tedavi ameliyesi icrası gibi zait ve hatta abestir ki el an bunun sürdürülmesi ise maziden atiye bir ihtar kabilinden idrake irsalen, ey mahkemelerden mütemadi sürülen hak, diye yakınan Tevfik Fikret'in meşum dizesindeki nidası zihinde biteviye mahzun yankılanır durur.

O halde Hazretin buyurduğu gibi, eski hal muhal olduğuna göre izmihlale düşmemek için yeni hal lazımdır. Bu cümleden olmak üzre Hukuk fakülteleri kapatılsın Adalet fakülteleri kurulsun aforizması ile vira bismillah diyelim.