Diğer

'Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi' filmi bize ne kattı

0

"Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi" filmi hakkında çok şeyler söylendi, kimi göklere çıkardı kimi "giden kafir olur dinden imandan olur aman ha sakın gitmeyin hele çocuklarınızı hiç götürmeyin çok sakıncalı bir film" dedi. Kimi tam bir Şia propagandası dedi kimi bu bir Acem oyunudur muhakkak altından bir şey çıkar veya çıkacak o yüzden filme gidip İran'a destek olmayın deyip olayı sosyo- politik ortama taşıdı. Tabi ki her zamanki gibi filme gitmeden yorum yapan ve kulaktan dolma bilgilerle hiç İslam tarihi, fıkhı bilmeden taşlayanlar da oldu.

Din konusu hassas bir konudur. Hele bu bizim dinimiz olursa daha da hassas oluruz. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bizim canımız ciğerimiz göz bebeğimiz, Allah'ü Teala'nın elçisi son peygamber söz konusu olunca hassas olmamız kadar normal bir şey yok. Peygamberimizin hayatını okuduğumuz zaman aslında İslam tarihini de okumuş oluruz. Çünkü O bizim liderimiz, önderimiz, tek örneğimizdir. Allah cc. son peygamberini göndererek risalet zincirini tamamladığını ve kıyamete kadar bir peygamber gelmeyeceğini Kuran'da bildirmiştir. Bunları hepimiz bütün İslam alemi ve Müslümanlar biliyor. Üzerinde ittifak olunan bu itikadi konuların yanında, Şia ve Sünni öğretiler doğrultusunda genel anlamda ikiye ayrılan bir alimler ve düşünceler toplulukları gibi ihtilaf yapılan konular da şimdiye kadar süregelmiştir. Bundan dolayıdır ki hassas olunması gereken konulara bir de mezhep hassasiyeti de eklenmiştir. Dolayısı ile ultra hassas olan konularda bir de film yapmaya kalkmak herhalde bir deli işi olsa gerek. Bu deli! işini -ki bana göre hakkıyla yapılırsa çok da akıllı ve de faydalı bir iş olur- şimdiye kadar Hz. Yusuf, Hz. Meryem, Hz. Ömer filmleriyle sinemaya taşıyan İran oldu. Beğenelim veya beğenmeyelim sinemayı tıpkı Hollywood gibi bir propaganda aracı olarak kullanan ve bu konuda ciddi yatırımlarda bulunan tek İslam Devleti İran'dır. Keşke hali hazırdaki devam eden savaşlar sinema yoluyla yapılsa sadece ve kimse ölmese.

İran'ın sinemadaki iddiasının farkına varan diğer İslam devletleri ise nihayet bu konuda yatırımlar yapma kararı almış son duyumlarıma göre. Örneğin Suudi Arabistan bu konudaki müspet fikirlerini açıkladı ve Türkiye Din İşleri Yükse Kurulu da elini taşın altına koyacağını ve gerekirse sinema konusunda özgün eserler ortaya koymak için gereken adımları atacağını açıladı. "Hz. Muhammed: Allah'In Elçisi" Filmi üzerinde yapılan tartışmaların belki de en olumlu sonucu bu oldu bana göre. Ne diyelim kötü komşu adamı mal sahibi edermiş diye bir deyim vardır . Beğenmiyorsan sen daha iyisini yap insanlar senin filmini izlesin aradaki farkı görsün o beğenmediğin filmi seyretmeye ihtiyaç duymasın ve bu tartışmalar da bir film kalitesi üzerinden yürüsün. Hem sanat kazansın hem insanlar doğruyu öğrensin.

Daha önce "Çağrı" filminde alan akıllarımıza kazınan sahneleri çeken Mustafa Akkad söz konusu hassas dengeleri gözeterek büyük bir cesaret göstermişti. 70''li yıllarda bu filme de tıpkı şimdi izlediğimiz Mecid Medici'nin çektiği "Hz. Muhammed: Allah'n Elçisi" filmine gösterilen eleştiriler gelmiş, film Peygamberimizi hiç göstermeyip sadece ima yoluyla anlattığı sahneler yüzünden bile çok tepki toplamış ve bir çok ülkede gösterimi dahi yasaklanmıştı. Ama bugün Çağrı filmi için ne düşünüyoruz; şimdiye kadar İslam Dinini anlatan en iyi ve en etkili çekilmiş film. Öyle ki Hz. Hamza karakterini yıllarca Müslüman sandık! … Öyleki Çağrı filmi Türkiye'de vizyona girdiği zamanlar o kadar çok ilgi görmüş ki dönemin ultra-laik hükümeti şeriatin geri geldiğini zannedip sinemalardan kaldırmaya kalkmış hatta kaldırmış bir süre yanılmıyorsam.

Sözün özü Mustafa Akkad öyle bir film yapmıştı ki ondan sonra yapılan tüm İslami filmlerde Çağrı'nın tadını aradık onun gibi olmasını bekledik hep onunla kıyasladık. Akad'ın başarısı hassas dengeleri gözeterek, insanların taa yüreklerini saracak duyarlılıkta bir 'peygamber' filmi çekmeye çalışmış olmasında yatıyor. Şu an beklenti konusunda da yine aynı şey oldu. Yine Çağrı'nın tadını ve etkisini aradık "Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi' filminde, bakalım "Çağrı" gibi mi olmuş diye sinema salonlarına koştuk. Ama bu sefer farklı bir durum söz konusu.

Yaklaşık 40 milyon dolarlık bütçeyle İran tarihinin en büyük bütçeli filmi olan 'Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi'nin yönetmeni , 'Cennetin Çocukları', 'Cennetin Rengi, 'Serçelerin Şarkısı', 'Baran' gibi filmleriyle tanınan Mecid Mecidi hem cesur hem de alternatif bir şey sunuyor İslam alemine. Devamının da geleceğini öğrendiğimiz üç bölümlük serinin birinci bölümü olan bu filmde Peygamberimizin 12 yaşına kadarki hali anlatılmış sadece. Peygamberimizin çocukluğunu canlandıran bir çocuk rol alıyor. Lakin çocuğun yüzü hiçbir sahnede gösterilmiyor. Sadece bir sahnede 4-5 yaşındayken tek gözü görünüyor. Bana göre görünmese daha iyi olurdu buna gerek yoktu, belki de filme en çok eleştireceğim bir şey budur. Filme ekstra bir şey katmayan bir şey çünkü ki zaten sadece arkadan gösterilmesi bile çok tepki alacakken buna ne lüzum vardı diyebilirim ama bu yönetmenin kendi tercihi.

Peygamberimizin 12 yaşına kadarki hali bize anlatılırken henüz peygamber olmamış ama peygamberlik mucizelerinin oluşmaya başladığını filmde çok güzel etkili sahnelerle anlatmaya çalışmış Mecidi. Hele Kuran'da Fil Suresi'nde anlatılan Fil Hadisesi sahnesi muhteşem sahnelenmiş. Ebabil kuşlarının ağızlarındaki taşları bırakması, fillerin devrilmesivs. teknik açıdan çok başarılı. Filmin genelinde zaten bu teknik başarı söz konusu.

Sünni ve Şii kaynaklarından beraber faydalandığını söyleyen Mecidi'nin, filmde farkında olarak ya da olmayarak baskın bir Şii algısı oluşturduğu aşikar. Sünni kaynaklarda Müslüman olup olmadığı kesin olmayan Peygamberimizin Amcası Ebu Talip bu filmde Müslüman olarak sunuluyor. Şii kaynaklarda öyle çünkü. Ama bu çok önemli değil kanımca. Hz. Ömer ve Hz Ebubekir hiç gösterilmiyor ama ben bunu henüz çocuk yaştaki dönemi anlattığı için göstermemiştir diyerek iyi niyetlerimi sunuyorum. Devam eden bölümlerde buna karar vermek daha sağlıklı olacak sanırım.

Hz. Muhammed'(sav) in hayatını anlatarak islamofobiye dur demek istediğini ifade eden Mecidi, filmin genel mesajını da barış, kardeşlik ve hoşgörü çerçevesinde kurmaya dikkat etmiş. Bunu yaparken mucizelere fazla yer vermek bu amaca ne kadar hizmet eder orası tartışmalı yalnız. İslam bir mucizeler dini değildir çünkü. Evet mucizeler olmuştur ama bunu tüm olarak İslam'ın genelinde görülmeyip daha çok Hıristiyanlık veya Musevilik'de olan bir durumdur. Peygamberimizin annesi Hz. Amine'nin Hz. Meryem gibi algılanmasına yol açacak sahnelerin ve duruşunun olması, müziklerin çoğunun kilise müziklerine benzemesi –biri hariç- vs. gibi unsurlar, filme yapılan eleştirilerin temelinde yatan Hıristiyan havasının hissedilmesi eleştirisini getirmiştir. Yahudilere filmde gereğinden fazla yer verilmesi ve Yahudilerin, Peygamberimizi öldürmek için izini süren aksiyon tarzındaki sahnelerin filmin merkezine konması bunu destekliyor. Bu durum ne kadar olmuş veya olmuş mu bu konuyu İslam tarihçilerine bırakmak en iyisi diyorum.

Filmin olumlu yanlarından biri de insanların bu olaylar gerçekten olmuş mu deyip İslam tarihine merak salması, bir sevgi, rahmet, barış sembolü olan Hz. Muhammed'i yani sevgili Peygamberimizi tanımaya çalışmasına sebep olduğu kanaatini taşımaktayım. Hele İslamın terörle özdeşleştirildiği günümüzde; filmde Peygamberimizin çocuk haliyle kızını gömmeye çalışan adama sarfettiği sözler hepimizi gözyaşlarına boğdu ve o merhameti iliklerimize kadar hissettirdi. Daha doğarken yetim kalan küçük yaşta annesini kaybeden daha sonra büyüklerin dünyasında putperest Mekke'de önce dedesine daha sonra amcasına tutunan ama sonra hepsini kaybeden risalate hazırlanan o muhteşem küçük çocuğun elinin veya gözünün görünmesini bence eleştirebiliriz ama dinimizin ne kadar sevgi, merhamet, barış dolu bir din olduğunu da hatırlayalım. Filmin eksilerini ve artılarını bir kefeye koyduğumuzda artılarının daha çok ağır bastığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Son olarak bence bu film Müslümanlar için değil de daha çok sanki Hristiyanlar ve Yahudiler için yapılmış gibi. Buna kanıt olarak şu sahneye dikkat çekmek isterim. Rahip Bahira filmde Ebu Talib'e "insanlar mevcut düzenlerinin bozulmasını istemezler, bundan korkarlar, düşman olurlar çünkü mevcut düzeni onlara güç sağlar. O yüzden bekledikleri peygamberin kendi kavimlerinden olmadıklarını öğrenirlerse yeğenini öldürürler, O'nu buradan götür." diyerek hem beklenen bir peygambere dikkat çekiyor, hem de mevcut dinlerin yani Hristiyanların ve özellikle Yahudilerin son peygamberin geleceğini bildikleri halde buna karşı çıkıp kabul etmeyeceklerini beyan ediyor. Buradan şu mesajı alıyoruz. Hristiyanlık ve Museviliğin yozlaşmış olduğu, kitaplarının tahrip olduğu ve bu yüzden Allah''ü Teala'nın son Peygamber Hz. Muhammed (sav)'i görevlendirdiği ve Kuran'ı indirerek İslam'ın son din olduğu açık ve net bir şekilde anlaşılıyor. Yani Mecidi anlayacağınız "uzatmayın sizin dininiz tahrif oldu, dinlerin son güncel hali İslam' dır, bizim dinimiz İslamın ise sizin terörle özdeşleştirdiğiniz bir dinle hiç alakası yoktur " demek istiyor deyip iyi niyetlerimizi sunup çok daha iyi filmlerin gelmesini dört gözle bekleyelim.

Filmden bana kalan kutlu bir Peygamber sevgisidir çünkü bir başkadır bizim Peygamber sevgimiz...