Bu hafta, “İmanın hayatımızdaki yansımaları”ndan “güzel ahlakı” anlamaya çalışacağız inşaallah: Güzel ahlak; tatlı, sevimli, tanıdık ve bütün güzel huyları altında toplayan şemsiye bir kavramdır. Elbette ki her konuda olduğu gibi “ahlak” konusunda da yegâne ölçümüz, Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemdir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Allah Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhirete kavuşmayı uman ve Allah’ı çok çok zikreden kimseler için her bakımdan uyulması gereken mükemmel bir örnek vardır.” (Ahzab 21) “Muhakkak ki Sen pek yüce bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem 4)
7- İman, insanı güzel ahlaklı olmaya sevkeder: Evet iman, insanı güzel ahlaklı olmaya yönlendirir. Zira mümin yani iman sahibi kişi, imanının gereğini yapmakla mükelleftir. Bu da; inandığı ve teslim olduğu Allahü Teâlâ’nın; her türlü iyilik ve güzelliğin menbaı olan emirlerini yerine getirmeyi ve her çeşit kötülük ve çirkinliğin esası olam yasaklarından sakınmayı gerektirir. İmtisal-i evamir ve içtinab-ı nevahi ise, tabii olarak kişiyi güzel ahlaklı olmaya götürür. Âyet-i kerimelerde buyruldu ki:
“İçinizden (insanları) hayra çağıran; iyiliği emredip, kötülükten sakındıran bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 104)
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmran 110)
Hadis-i şeriflerde de şöyle buyurulmaktadır:
“Güzel ahlak, Allah’ın yüce ahlakıdır.” (Müslim)
“Sizin en hayırlınız, ahlakça en güzel olanınızdır,” (Tirmizi)
“İman bakımından müminlerin en olgunu, ahlakı en güzel olup, ailesine karşı en yumuşak ve en cömert davranandır.” (Tirmizi)
“Kıyamet gününde, mümin kulun terazisinde; güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz!” (Tirmizi)
“Bana en sevimli ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız, ahlakça en güzel olanınızdır!” (Tirmizi)
“Bir keresinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme: ‘İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir,’ diye soruldu. Efendimiz aleyhisselam; ‘takva ve güzel ahlaktır,’ cevabını verdi.” (Tirmizi)
İman, insana nefis muhasebesi yapma melekesini kazandırmakta, yani bütün iş ve davranışlarını büyük bir sorumluluk bilinci içinde yapma hassasiyetini aşılamaktadır. Evet, hiçbir kuvvet, imanın insana kazandırdığı bu nefis muhasebesi şuurunu, yani her zaman ve her yerde asil bir sorumluluk bilinciyle hareket etme özelliğini verememektedir.
Ahlak-ı hamide yani güzel ahlak, hayat-ı içtimaiyenin yani toplumsal yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Çünkü güzel ahlaklı bir toplum, hiç kimsenin başkasının hakkına tecavüz etmediği, herkesin özgürlüğünü başkasının hakkını ihlal etmeme şartına bağladığı bir dünya anlamına gelmektedir. Çünkü bir kimse için özgürlük olan bir şey, başkasının özgürlük alanını daraltabilmekte ve onun için dünyayı yaşanılamaz bir hale getirebilmektedir.
Bu kadar önemli olan güzel ahlak, iman olmayan bir kalpte yeşermez. Çünkü bütün ahlakî ilkelerin ve insanlık âlemince fazilet sayılan herşeyin ana mantığı ve temel dayanağı imandır. Zira güzel huyların ve insanî erdemlerin tamamı, egoistlik ve çıkarcılıkla çelişir. Yani mekârim-i ahlakın ve fezail-i insaniyenin ber birisi, bir takım maddî fedakârlıklar yapmayı gerektirir. Mesela birisine yardım eden kişi, bedenî veya malî fedakârlık yapmaktadır. İnsanın maddî bir mahrumiyete yani bir fedakârlığa rıza göstermesi için ise, sağlam ve güçlü bir sebep gerekir. İşte bu güçlü ve kıymetli sebep, imana dayanan rıza-i baridir. Hakikaten her manevî düşüncenin ve her ulvî meziyetin temelinde iman ve imana dayanan Allahü Teâlâ’nın yüce rızasına talip olma inanç ve düşüncesi yatmaktadır.
Ayrıca mümin için üsve-i hasene yani en güzel örnek ve en iyi rol model, hiç şüphe yok ki, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemdir. Her mümin, bunu böyle bilir ve böyle inanır. İman ise, amel etmeyi gerektirir. Dolayısıyla müminin davranışlarında: “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim!” (İmam Ahmed) diye buyuran Efendimiz aleyhissalatü vesselamın davranışlarını görmekten daha tabii ne olabilir?..
(Devamı haftaya…)