Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. İnfitar Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki İnfitar Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.
İnfitar Suresi 1-5. ayet
Gök yüzü yarıldığında;
Yıldızlar dağılıp saçıldığında;
Denizler yükselip birbirine katıldığında;
Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde;
Her insan dünyada neleri yaptığını, neleri de yapmadığını açıkça bilecektir.
Kıyamet günü hakkında Tekvîr sûresinde anlatılanları pekiştirmek üzere burada o gün vuku bulacak bazı olaylardan söz edilerek insanlar uyarılmaktadır. Uzay boşluğundaki yıldızların düzenli hareketini sağlayan çekim kanununun kıyamet gününde yok olmasının bir sonucu olarak evrenin düzeninin bozulacağı, göklerin çatlayıp yarılacağı ve kozmik düzenin bozulacağı bildirilmiştir (bk. Furkan 25/25; Hakka 69/16; Rahman 55/37; Nebe' 78/19-20; Tekvîr 81/1-6). Denizlerin birbirine katılmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyayı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak mümkündür.
Bu ayetler hakkında, "şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan çıkan lav kütlelerinin deniz sularını kaynatacağı, taşıracağı, hatta buharlaştıracağı" şeklinde de yorum yapılmıştır.
Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek sayısız felaketlerin büyüklerinden birkaçı örnek olarak zikredildikten sonra "Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde" mealindeki 4. ayetle konu insana getirilmiştir. Bu ayet genellikle o büyük altüst oluş esnasında kabirlerde toprak altında bulunan ceset parçalarının dışarı fırlatılacağı şeklinde yorumlanmıştır.
İnfitar Suresi 6-8. ayet
Ey insan! Yüce rabbin hakkında seni yanıltıp aldatan ne oldu?
O rabbin ki seni yarattı, seni insan olarak şekillendirdi ve seni dengeledi.
Terkibini de dilediği gibi yaptı.
Devamındaki ayetlerden anlaşıldığına göre buradaki "ey insan" hitabıyla özellikle belli bir kişiye veya bütün insanlara değil, sûrenin asıl konusu olan kıyamet, ahiret ve uhrevî yargılanma ve hesap vermeyi inkar edenlere, bunu imkansız görenlere hitap edilmektedir. Rab ismi ve bu ismin sıfatı olarak geçen kerîm, Cenab-ı Hakk'ın "cemal sıfatları" denilen ve kullarına yönelik lutufkarlığını ifade eden isim ve sıfatlarındandır. 7-8. ayetlerde bu sıfatların, insanın insan olarak varlık alanına çıkışındaki yaratıcı rolü dile getirilmekte; böylece insanın, hayatı boyunca her an yararlanmakta olduğu diğer bütün nimetlerden de önce bedensel ve zihnî melekelerle donanıp düzgün bir insan olarak dünyaya gelişini kendisine borçlu bulunduğu rabbi hakkında, saptırıcı tesirlere kapılarak yanılgıya düşmesi, türlü şekillerde inkar ve isyanlara boğulması eleştirilmektedir.
İnfitar Suresi 9-12. ayet
Hayır! İnanacak yerde siz hala dini yalan sayıyorsunuz.
Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var.
Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar.
Din kelimesi, Kur'an-ı Kerîm'de bilinen anlamı yanında, "hesap ve ceza günü" (ahiret) manasında da kullanılmaktadır. Bu ayette birinci veya ikinci anlamında kullanıldığı yönünde iki farklı yorum vardır. Ancak müteakip ayetler ikinci yorumu desteklemektedir. Buna göre 10-12. ayetler şu gerçeği ortaya koymaktadır: Bu dünyada insanlar başı boş bırakılmamıştır. Aksine herkesin neler yaptığını bilen ve kayda geçen görevli melekler vardır. Bu ayetler, öncelikle ahireti ve uhrevî hesabı inkar edenleri uyarmakla birlikte daha genel olarak inananı ve inanmayanıyla bütün insanları, yargı ve adaletin ceza veya ödüllendirmenin bu dünyada olanlardan ibaret bulunmadığını; bu dünyada yerini bulmayan veya eksik kalan adaletin, o günün tek hakimi olan Allah'ın huzurunda mutlaka eksiksiz gerçekleşeceğini; şu halde herkesin, hayatını bu sorumluluk bilinci ve duyarlılığı ile düzenlemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Razî, bu ayetlerle ilgili olarak özetle şöyle der: Kuşkusuz Allah Teala, kullarının neler yaptığını bütün ayrıntılarıyla bilir; bunun için yapılanların yazılmasına, yazıcılara, şahitlere, belgelere ihtiyacı yoktur. Ancak O, kendisiyle insanlar arasındaki ilişkileri onların kendi aralarında uygulayacakları usullere göre düzenler. İnsanlar arasındaki hak ve sorumlulukları düzenlemenin en sağlıklı yolu, her şeyi kayda geçirmek; hesaplaşma aşamasında ise belge ve tutanakları ortaya koyarak hakkın yerini bulmasını, adaletli bir sonucun alınmasını sağlamaktır. İşte kıyamet günündeki hesaplaşma da böyle olacaktır (XXXI, 83).
İnfitar Suresi 13-16. ayet
Buna göre kuşkusuz erdemliler cennette olacaklar;
Kötüler ise kesinlikle cehenneme gireceklerdir.
Ceza gününde oraya girerler;
Ve oradan bir daha da ayrılamazlar.
Amellerin kayda geçirilmesi ve uhrevî yargı sürecinin sonucu özetlenmektedir. Sûrenin ana konusu kıyamet ve ahiret ile uhrevî sorumluluk olduğuna göre buradaki "erdemliler" (ebrar), bir gün kıyametin kopacağına, dünyada yapıp ettiklerinin kaydedildiği belgelerin önüne konacağına ve bunların hesabını vereceğine inanarak bu belgeleri yani amel defterlerini iyilikleriyle dolduran mümin kişidir. Bu duyarlılık birçok ayette takva kavramıyla da ifade edilmektedir. "Kötüler" (füccar) ise kıyamete, uhrevî yargı ve sorumluluğa inanmayan, amel defterini kötülüklerle kirletenlerdir. Ehl-i sünnet alimleri buradaki "füccar"la sadece inkarcıların kastedildiğini, günahkar müminleri kapsamadığını belirtirler; çünkü onlar kıyamet ve ahirete inanırlar (bu tartışma için bk. Razî, XXXI, 84-85). Ancak, bu ayetlerin, inananıyla inanmayanıyla herkesi ahiret kaygısı taşımaya çağırdığından kuşku yoktur.
İnfitar Suresi 17-19. ayet
Ceza günü nedir bilir misin?
Evet, ceza günü nedir bilir misin?
O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah'a kalmıştır.
Hz. Peygamber'e yöneltilen bu sorular hesap gününün ne derece önemli ve dehşet verici olduğunu gösterir. O gün hiçbir kimse başkası için bir fayda sağlayamaz, kimse kimseyi koruyamaz; herkes kendisini düşünür ve kendi derdiyle uğraşır. Herhangi bir zararı dokunabilir endişesiyle çoluk çocuğundan ve yakın akrabasından dahi kaçar. Allah izin vermedikçe hiçbir şefaatçi şefaat edemez. O gün iş Allah'a kalmıştır (krş. Mü'min 40/16). O dilediği gibi tasarrufta bulunur, kimseye –dünyada verdiği gibi– tasarruf yetkisi vermez (Şevkanî, V, 459-460