İşitmeyen Kulaklar, Hissetmeyen Yürekler

Yüce Kitabımızda Rabbimiz şöyle buyurur:

“Allah onlarda bir hayır görseydi elbette işittirirdi. Eğer işittirseydi, yine de reddederek yüz çevirirlerdi.” (Enfâl, 23)

Bu ayet, hakikatin kulağına ulaşmadığı, ulaşsa da kalbine inemediği kimseleri anlatır. Ne acıdır ki bugün de ümmetin bağrında, bu vasıfları taşıyan nice kimseler vardır. Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Yemen’de Müslüman kanı akarken, kimi kulaklar sağır, kimi gözler kör, kimi kalpler ise taş kesilmiştir.

Bir Müslüman’ın en büyük hassasiyeti, ümmetin derdiyle dertlenmek değil midir? Rasulullah (s.a.v.), “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir” buyurarak bu konuda bize ölçü vermiştir. Fakat günümüzde, lüks sofralarının başında ümmetin feryadını duymayan, rahat koltuklarında mazlumların acısını hissetmeyen, yalnızca kendi dünyalık çıkarlarıyla meşgul olan bir kitle yetişti.

Onların kulaklarına çağrı defalarca ulaştı. Hutbelerde, derslerde, ekranlarda mazlumların haykırışı dile getirildi. Ama sonuç değişmedi. Çünkü işitmek istemeyen bir kalp, en gür sesle bile çağrılsa işitmez. Onların gözleri dünya malına, şöhrete, makama kilitlenmiş; kalpleri ise hakikati reddetmek üzere mühürlenmiş gibidir.

Bugün suskun kalanların, yarın mahşerde mazlumların yakarışına karşı verecek cevabı olmayacak. Çünkü Allah, kuluna fırsat verir, duyurur, ikaz eder. Fakat kul, yüz çevirmekte ısrar ederse; işte o zaman, bu ayetin hükmü tecelli eder: “Eğer işittirseydi, yine reddederek yüz çevirirlerdi.”

Bizlere düşen, bu sessizliğe kapılmamak, kalplerimizi katılaştırmamak ve ümmetin yarasına merhem olmaktır. Bir damla gözyaşıyla, bir samimi dua ile, bir ekmek paylaşımıyla, bir sözle bile olsa mazlumların safında yer almak, bu çağın en büyük imtihanıdır.

Unutmayalım: Kalbimizi ümmetin derdine kapatırsak, Allah da o kalbi hakikate kapatır.