İsmet Erdal’ın “Bir göç masalı”

Elinize bir kitap aldığınızda sizi ilk olarak o kitabın ismi ve kapağı karşılayacaktır. Bu yüzden yayıncılar kitabın isminin çarpıcı olmasını ve kapağının da isimle müsemma bir içeriğe sahip olmasını isterler. Gerçi günümüzde kapaklarda soyut resmileri kullanmak moda olsa da eski kitapların kapakları tıpkı bir film afişi gibi insanı cezbederdi. Zaman ve teknoloji zevkleri de değiştiriyor sanırım.

Çıra Yayınları arasında Eylül 2024 tarihinde çıkan İsmet Erdal’ın Bir Göç Masalı romanını elime ilk aldığımda isim ve kapak resmi dikkatimi çekmişti. Kapakta önde bir Yörük kocası onun tam arkasında sanki fotoğrafta ben de olmam lazım diye başını uzatan sevimli bir deve ve onların arkasında da bir göç kervanı var. Romanın ismi ve kapak resminden yola çıktığınızda aklınıza göçerlik esnasında yaşanmış bir hikâye okuyacağınızı düşünüyorsunuz. Ancak okuduğunuzda romanın, bir ana olayın etrafında şekillenen bir kurmacadan ziyade kronolojik bir sırayla anlatılan ve gerçek hikâyelerden oluştuğunu görüyorsunuz.

Roman da; asırlardır Eğirdir Gölü ile Akşehir Sultan Dağları arasında konargöçer bir hayat süren ve 1960’lı yıllarda yerleşik hayata geçerek Eğirdir Gölü’nün kuzeyinde, göle bir tepenin yamacından bakan Akdağ’a yerleşen Yörüklerin, 1950-1980 yılları arasında yaşadığı olaylar anlatılmakta.

Bir Göç Masalı, köy odası merkezli olayları anlatan bir roman. Romanda Anadolu’da artık neredeyse mevcudu kalmayan köy odası geleneğinin can çekiştiği dönemler, Yörüklerin kendi örf ve adetleri ile mezcedilerek yaşanan olaylar olduğu gibi anlatılmış.

Roman bu yönüyle eski-yeni veya modernite-gelenek çatışmalarını konu almakta. Geleneğin savunucuları olarak Et Hasan ve Efe Dayı ve onun etrafında halkalanan diğer köylüler ile onlara köyün dışından birisi olarak katılan köy İmamı Celal Hoca varken modernitenin temsileri ise aşırı sol fraksiyonların etkisinde yetişmiş öğretmenler ile onlara destek olan birkaç kişiyi görüyoruz.

Anadolu’da bir zamanlar hemen hemen her köyde var olan köy odası ile Akdağ’daki köy odası arasında bariz farklılıklar da var. Diğer köy odalarının sahibi varlıklı insanların veya köy ağası iken burada seçimle iş başına gelen bir oda başkanı ve masrafların köylü tarafından karşılandığı kurumsal bir yapı söz konusu… Ancak Akdağ için oda; köyün kalbi, birliğin ve dirliğin merkezidir.

Bunu bilen ve köydeki birlikteliği ve dayanışmayı yok etmek isteyen sözde ilerici öğretmen ve avenesinin de hedefidir oda… Onlara göre odanın panzehri kahvehanedir. Kahve, onların hedeflerine ulaşması için en önemli bir araçtır. Zira kahvede bireyselleşme vardır. Bir masada oturan kişiler diğer masadaki kişilerin konuşmasına müdahil olmaz. Her masa kendi içinde diyalog kurar. Hele de oyun varsa, hele de sürekli çalışan bir televizyon varsa insanlar birbirleri ile iletişim kurmaz. Kalabalıklar içindeki yalnız bireyler ideolojilerin benimsetileceği, istenilenin empoze edileceği hazır bireylerdir. Oysa oda kültüründe bir mesele ortaya atılır, herkes fikrini söyler. Son söz o meclisin en akil kişisinindir. Meseleler konuşularak halledilir, müşküller çözülür. Odalarda yerine göre eğlenilir, gülünür ama orada anlatılan konular, geçmişe dair hadiseler aslında bir hayat tecrübesinin nesilde nesle aktarılmasından ibarettir.

Romanda bu durumlar gayet güzel bir şekilde işlenmiş. Günden güne gelişerek insan hayatının her safhasında yer edinen teknoloji, yeni nesiller için bir ihtiyaca dönmüştür. Bunu görmemezlikten gelmek tıpkı devekuşu gibi tehlike anında kafayı kuma gömmek gibi beyhude bir reflekstir. İşte köye yeni atanan Celal Hoca bu eksikliği gördüğü için can çekişen oda geleneğini hayata bağlamak için yerinde müdahalelerde bulunur. Oda bünyesinde bir kütüphane kurulmasının ardından seminer ve kursların açılması durağan olan oda geleneğini canlandırır. Oda yeni haliyle tarımdan sağlığa kadar hemen hemen her konuda bilgiler verilen bir eğitim ocağına dönüşür. Odaya teknolojinin gereği olarak televizyon da gelir ama kontrol kendi ellerindedir. Gençler belirli günlerde yine geleneğe hâkim bir liderin başkanlığında toplanıp futbol maçları izler, seviyeli sohbetler yapar. Böylece odaya ve köye hareket getirir. Böylece köyün her yaştaki fertleri Anadolu irfan geleneğinin şifalı havasından nasiplenmiş olur.

Ancak halkın değerlerine, maneviyatına, kültürüne ve inançlarına yabancı olan ve bunları yıkılması gereken birer tabu olarak gören malum zihniyet bu durumdan rahatsızdır. Onlara göre gelenek, maneviyat, kültürel değerler birer gericilik unsurudur. Bu değerler zihinleri uyuşturan, emperyalizme hizmet eden ve yok edilmesi gereken çağdışı oluşumlardır.

Önce odanın karşısına kahve açma teşebbüsüne girişirler. İlk önceleri bu adımları akamete uğrasa da nihayet bu emellerine nail olurlar. Ancak bu kez kahveye müşteri bulamazlar. Bu durumun faturasını Celal Hoca’ya keserler ve çirkin iftiralarla dolu bir şikâyet dilekçesi ile Kaymakamlığa şikâyet ederler. Bu hamle de köyün ileri gelenleri ve sağduyulu insanların girişimiyle boşa çıkartılır. Ancak sonuçta işleyen bir düzen zarar görmüştür. Lakin kahveye yine gelen giden yoktur. Bağnaz ve zorba zihniyetleri yüzünden akli melekeleri felç olan bu güruh bu defa emellerine ulaşmada en büyük engel olarak gördükleri odayı kundaklamaya karar verirler. Tarih boyunca yıkmaktan başka ellerinden bir şey gelmeyen bu devrimci müsveddeleri bir gece yarısı odayı ateşe verirler. Oda yanıp kül olduğu gibi köyün bilgesi Et Hasan bu manzara karşısında kalbine yenilir.

Hasan Emmi’den sonra köyün ikinci kocası (Aksakallı) olan Efe Dayı hemen oracıkta olaya el koyar. O güne kadar cenazede konuşma yapmak âdeti olmadığı halde Efe Dayı cemaate bir konuşma yaparak pes etmeyeceklerini ve eksisinden daha güzel bir şekilde iki ay içinde bir oda yapılacağını deklare eder.

Efe Dayı cenazeyi toprağa verir vermez yeni bir oda yapmak için ilk kazmayı vurur. Parola “Yeniden inşa, yeni bir diriliş!”tir.

Romanın ana omurgasını oluşturan bu olayın dışında Kara Ali ve Selver’in aşkı romanın diğer dramatik olaylarından birisidir. Bunun dışında serkeş bir ormancının köylüye yaşattığı sıkıntılar da bir zamanlar Anadolu köylüsünün bürokrasiden çektiği bilindik hikâyelerden birisi olarak romana ayrı bir renk katmıştır.