İsrailiyyat ile Baş Edemeden İsrail ile Baş Edilmez

Bugün ümmetin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikelerden biri, sadece Siyonist işgalin tankları, uçakları veya füzeleri değildir. Asıl tehlike, İslam’ın özüne yabancılaştıran, dinin saf kaynağını bulandıran, zihinleri esir eden İsrailiyyat kültürüdür. Çünkü İsrail’in askerî işgali, kalplerde ve zihinlerde gerçekleşen işgalin sonucudur.

İsrailiyyat, tarih boyunca Müslümanların zihnine sızmış, Tevrat ve İncil’den devşirilmiş uydurma hikâyelerle dinin berrak anlayışını karartmıştır. Rabbimizin kitabı olan Kur’an’ı bir kenara itip, bu uydurma rivayetleri “din” zanneden bir toplum, farkında olmadan kendi manevî zeminini Siyonizm’e teslim etmiş olur.

Bugün bazı Müslümanlar hâlâ, Kur’an’ın apaçık mesajları yerine efsanelerle oyalanıyor, hurafelere iman ediyor, masallardan besleniyor. Bu zihnî işgal sürdükçe, Gazze’de, Kudüs’te ve tüm İslam beldelerinde Siyonist zulme karşı direniş tam anlamıyla ayağa kalkamaz. Çünkü akılla iman arasına giren her hurafe, bir zincir daha vurur ümmetin boynuna.

Evet, İsrail’in zulmü yakıcıdır, yıkıcıdır. Ama unutmamak gerekir ki, Kur’an’ın ışığını gölgeleyen her İsrailiyyat, aslında İsrail’in hanesine yazılmış bir zaferdir. Kendi içimizdeki bu zihnî ve manevî işgali söküp atmadan, dışarıdaki işgali kırmamız mümkün değildir.

Bugün yapılması gereken, Kur’an’a dönüş ve Peygamberimizin (sav) sahih sünnetine sarılmaktır. Uydurma rivayetleri, masalsı hikâyeleri ve hurafeleri terk etmektir. Çünkü Kur’an bize apaçık şunu haber verir:

“Şüphesiz bu Kur’an en doğru yola iletir.” (İsra, 9)

Öyleyse önce kendi evimizi temizleyeceğiz. İsrailiyyat’tan arınmış, berrak bir imanla Allah’ın ipine sımsıkı sarıldığımızda, işte o gün Siyonist işgal de çökecek, ümmet ayağa kalkacaktır.

İsrailiyyat ile baş edemeyenler, İsrail’in zulmüyle baş edemezler. Çünkü işgal önce zihinde başlar, sonra topraklarda devam eder.