Önemli İslamî kavramlardan biri olan “istikamet,” lügatte; yolun ortasından gitmek, anlamına gelir. Her faziletin iki ucu olan ifrat ve tefrit yerilmiştir. Bu yönü ile “istikamet;” Allahü Teâlânın nimetlendirmiş olduğu kimselerin takip ettikleri yolun tam ortasından yürümek, her iki uç noktasından yani ifrattan da tefritten de uzak durmaktır. “İstikamet” kelimesi ve türevleri, Kuran-ı kerimde yirmiden fazla yerde geçmektedir. “istikamet” kelimesi, sünnet-i seniyyede de yoğun olarak zikredilmiştir.
Eshab-ı kiramdan bir zat, Resulullah sallallahü aleyhi ve selleme gelerek “Ya Resulallah! Bana İslam hakkında öyle birşey söyle ki bu konuda başka hiçbir kimseye soru sorma ihtiyacı hissetmeyeyim,” dedi. Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam: “Allah’a iman ettim de, sonra da istikamet üzere ol,” buyurdu (Müslim)
Allahü Teâlâ, yaratılmışların en şereflisi olan insanı, yeryüzünde halife kılmış ve kendine muhatap kabul buyurmuştur. Huzurlu bir hayat yaşaması için de ona akıl ve irade gibi iki büyük nimet ihsan etmiştir. Ayrıca peygamberler ve kitaplar göndererek de ona dosdoğru yolu göstermiştir. İşte bu yol, imanın rehberliğinde, ibadet ve ahlakın güzelliğinde, sınırları bizzat Allahü Teâlâ tarafından çizilen sırat-ı müstakimdir.
“İstikamet;” imanı, ibadeti, ahlakı, sosyal ve ticarî ilişkileri hâsılı hayatın her anını ve alanını kuşatan bir kavramdır. İmanda “istikamet,” Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Allah’ın varlığına ve birliğine, Efendimiz aleyhisselamın son peygamber olduğuna, meleklere, peygamberlere, kitaplara, âhirete, kaza ve kadere gönülden inanmaktır.
İbadette “istikamet” ise, “Ey Rabbimiz! Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz,” (Fâtiha 5) âyet-i kerimesi gereğince, yalnızca Allahü Teâlâya kulluk etmek ve bizi Rabbimizin rızasından alıkoyacak kötülüklerden uzak durmaktır. Ayrıca ibadetlerimizi, her türlü riya ve gösterişten arındırarak ihlasla rızayı Bârî’ye tâlip olmaktır.
Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “İnsanlar, hiç imtihana tâbi tutulmadan, sadece “İnandık!” demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Gerçek şu ki biz, onlardan öncekileri de imtihan ettik. Böylece Allah, doğru söyleyenleri de ortaya çıkaracak, yalancıları da elbette ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut 2-3)
Bu ayet-i kerimelere göre iman, kuru bir sözden ibaret değildir. İman, özümüzle sözümüzle ve tüm benliğimizle “istikamet” üzere yaşama gayretidir. “İstikamet” ise; iman etmekle verdiğimiz söze sâdık kalmaktır. Hayatımızı Allah azze ve cellenin emir ve yasaklarına göre tanzim etmektir. Sevgili Peygamberimizi gönülden sevmek, O’nun gibi dosdoğru, emin ve yüce bir ahlak üzere olmaktır.
“İstikamet;” “Öyleyse sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Daha önce gittikleri yanlış yolları bırakarak Allah’a yönelen ve senin maiyetine girenler de dosdoğru olsunlar! İstikâmeti terk edip doğru yoldan dışa taşmayın. Hiç şüphesiz Allah, ne yapıyorsanız hepsini hakkıyla görmektedir.” (Hud 112) âyet-i kerimesine uygun bir ömür geçirmektir. Yalan ve hileye, aldatma ve haksızlığa asla tevessül etmemektir.
“İstikamet,” yüce Dinimiz’in helel ve haram ölçülerine titizlikle uymaktır. Edep ve iffeti, şeref ve haysiyeti muhafaza etmektir. “İstikamet,” daima helal dairesinde yaşamaktır. İçki, kumar, zina, faiz, aldatma ve kul hakkı gibi her türlü haramdan uzak durmaktır. Kısacası “istikamet;” hesabı verilebilir nezih bir hayat yaşamaktır. Ne mutlu istikamet üzere yaşayan müminlere. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Rabbimiz Allah’tır!” diye ikrarda bulunup sonra da istikamet üzere olanların (özde ve sözde dosdoğru olarak inanç, amel ve ahlâkta sapmadan doğru yolu tâkip edenlerin) üzerine melekler iner ve şöyle derler: “Korkmayın ve üzülmeyin! Size va‘dolunan cennetle sevinin!” (Fussilet 30)
Herşeyden önce kalbimizin “istikamet” üzere olması gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Kulun kalbi istikamet üzere olmadıkça imanı istikamet bulmaz” (İ. Ahmed)
“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.” (Buhari)