Kâfi

Hayatımızdan çıkan anlamlı kelimeler var. Değişen hayat biçimi üzerinden bunu değerlendirmek mümkün. Unuttuğumuz, kullanmadığımız veya yerine yeni karşılıklar bulduğumuz kelimeler vardır. Kâfi de şimdilerde az kullandığımız anlamı derin, düşündürücü, kapsayıcı ve öz bir kelimedir.

Kâfi için kâfi demek mümkün müdür? Değil! Günümüzdeki karşılığına bakalım kâfinin. “Yeten, yetişen, elveren, yeterli” gibi anlamları olan kâfi Arapça bir kelimedir. Kelimeler muhakkak bir kültürün içinde büyür, gelişir, yayılır. Onlarla konuşur, sohbetler kurar, olayları nakleder, metinler kurarız. Hayatın içinde yaşayan kelimeleri güçlendiren ve yaygınlaştıran en mühim unsur karşılık gelen anlamın bilinmesi, ona itibar edilmesidir. Kâfi için de aynı kanaat üzerinden misal vermek gerekirse şöyle diyebiliriz: Gözü gönlü doymuş, hâli ve ruhu huzurlu bir insan fazlasını istemez, kanaatkârdır ve kâfi kelimesi dilinden düşmez. Bu, bir hayat biçimidir. Temelinde inancının gereği vardır.

Kâfi, kemâle ermenin bir neticesi olarak hâlimizi aksettiren en güzel kelime olmuştur. Bununla oluşturulan “kâfi gelmek, kâfi görmek” gibi yapılar hayatın nihai noktasıdır. Dünya hayatını kâfi görmek veya gelinen yeri, kazanılan maddî imkânları kâfi görmek hangi insanın hâlidir? Muhakkak ki kâmil insanındır. O, kâfi gören ve şükreden bir insan değil midir? Şimdiki zamanın insanına ne kâfi gelir? Hiçbir şey kâfi gelmiyor desek yanılmamış sayılırız. Zira hâli ortadadır çağımız insanının. Kâfi görememenin verdiği psikoloji ile huzursuz ve mutsuzdur insanımız. Dünya ağacını kökünden silkeleyerek tüm meyvelerini dökmek isteyen ve kifâyet etmeyen günümüz insanı için hangi sıfatı yakıştırabiliriz? Onu nasıl bir çerçeveye koyabiliriz? Mesele anlaşılmış olmalı, kâfi denilebilir.

İnsanın hele hele günümüz insanının gözünü ne doyurur? Onu sakinleştirecek, ehlileştirecek tedrisat nedir? Kifâyete erecek insanı nasıl yetiştireceğiz? Kâfi gören yani yeter diyen ve hırsına yenilmeyen insanı bulmak zordur. Şimdi etrafımıza bakalım mı? Kim bulunduğu şartlara bakarak “kâfi” diyebiliyor? Gözü, midesi, nefsi, aklı ve kalbi “kâfi” diyebilen kim var, kaldı mı öyle biri? Daha daha!.. Evet, dünyayı versen yutacak büyüklüktedir insanın midesi. Belki hakikat ehlinin derdi kanaatkâr insanı yetiştirmek. Duracağı yeri bilen, iştahını kontrol eden, ihtirasına geçit vermeyen, sâkin ve mûtedil insan. Telaşsız, ölçülü ve öfkesiz insanın yaydığı enerjiyle çevresi de mutlu olmaz mı? İşte o insan kâfi diyebilendir.

Mevzuyu daha sarih hâle getirecek misalleri sunmaya lüzum yoktur. Hayatın içindeyiz. İradesine sahip olup da dünya sonsuz değildir diyerek erdem gösteren ve kifâyet eden insan topluluğunu oluşturamaz isek Batı’nın o meşhur sözüne kanarız, ne demişti gözünü kan bürüyen Batı aklı: “İnsan insanın kurdudur.” Açgözlü, vahşi ve yırtıcı bir hayvan olan kurt ile insanın mukayesesi düşündürücüdür. Batı aklı; kâfi görmeyen, her şeyi keyfi için harcayan, yok eden, merhametten yoksun ve kötülüğü yol bilen maddeci insanı var etmiştir. Ruhu yok saymıştır. Şimdi ise o madde çürümüştür, kokusu ise dünyayı yaşanmaz hâle getirmiştir. Çünkü kâfi gören muvazene yoktur. Daha da gerçeği şudur ki öteye inanmayan, ölüm sonrası sonsuz bir hayata inanmayan insan vahşidir, saldırgandır, yıkıcıdır, doymaz, durmaz. Kâfi gelmez hiçbir şey. Dünyayı yönetenler, dünyaya yön verenler bu karaktere malik vahşi ruhlu güçler değil midir? Gazze’yi yıkan, harap eden, çocukları katleden vahşilere ne demeli? İnsanın, dünyanın geldiği seviyesizlik, insanın nasıl vahşileştiğini göstermeye yeter.

Güce kavuşanlar kâfi demiyor. Bir makama gelenler kâfi demiyor. Kötülük yapan, zulmedenler kâfi demiyor. Muhterisler kâfi demiyor. Dünyayı ateşe verenler kâfi demiyor. İyilerin sırtına basıp onların omuzlarında yükselenler kâfi demiyor. Hep bana diyenler, egolarını tatmin edemeyenler kâfi demiyor. Oysa bir gün gelecek, vadesi dolacak insanın. Sonsuz kudret sahibi kâfi diyecek. Bitecek süre, sönecek ışık. Kâfi gelmese de koca bir ömür susacak dilimiz, duracak kalbimiz.

Ah çeker âşıklar ağlar zârınan/Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan/Çağlar deli gönül ırmaklarınan/Ağlar ağlar gözyaşlarım silemez” diyen Veysel’in derdine kâfi diyecek merhamet sahibine sığınmak gerek. Evet, ayrılıkta da hasrette de kâfi diyecek merhamete ihtiyacımız var. Başımıza gelenleri düşündüğümüzde çoğuna sabır gerek. İyiler de bulur insanı, kötüler de. Ayrı da düşer kader. Dünya sabır durağı olur. Belki kıyâfetsiz olur kelimeler, her derdi anlatamaz. Ama bu kadar hasret kâfi! Ölüm var, ömür kâfi değil.