Kenardan Kulluk Edenler

Kur’an, insana dair en çarpıcı tasvirleri öyle bir berraklıkla ortaya koyar ki, aslında hepimizin iç dünyasında gizli kalmış hakikatleri yüzümüze çarpar. Hac Suresi’nin 11. ayeti de böyledir:

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa gönlü hoş olur. Şayet başına bir kötülük gelirse, gerisin geri döner. O, dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık bir ziyandır.”

Ayette işaret edilen tip, imanını menfaate endekslemiş insandır. Hayır ve kolaylık gelince Allah’la barışık; sıkıntı ve musibet dokununca Allah’tan kopuk… Yani kulluğu bir pazarlık masasında yapılan alışveriş gibi gören, “Benim işim yolunda giderse ben de dindarım” diyen zayıf bir duruştur bu.

Oysa kulluğun kıymeti, imanın sağlamlığı; bollukta değil darlıkta, sağlıkta değil hastalıkta, güvenlikte değil tehdit altında belli olur. Zira Rabbine yalnızca nimetler yağarken yönelen bir insan, aslında nimeti verene değil, nimete tapıyor demektir.

Bugün etrafımıza baktığımızda, bu ayetin tasvir ettiği ruh halinin ne kadar yaygın olduğunu görüyoruz. Din, çoğu insan için bir çıkar alanına dönüşmüş durumda. Ticaretinde kazanç sağladığında şükreden, kaybettiğinde ise isyana kapılan… Sağlığı yerindeyken hamd eden, hastalıkla karşılaşınca kırgınlıkla Rabbinden uzaklaşan… Oysa iman, rüzgâr tersine estiğinde bile gemiyi terk etmemektir.

Bu ayet, bize şunu haykırıyor: Kulluk, kenardan seyredilecek bir oyun değil, tam ortasında durulması gereken bir hakikattir. Allah’a olan bağlılık, güneşli havalarda değil; fırtına koptuğunda sınanır. Asıl yiğitlik de işte o anlarda ortaya çıkar.

Dünya nimetleri kaybolabilir, mallar, makamlar, dostluklar, sağlığımız elimizden gidebilir. Fakat bu geçici kayıplar karşısında Allah’a sırt dönmek, asıl büyük kayıptır. Çünkü ayetin sonunda ifade edildiği gibi: “O, dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de.”

Geliniz, kulluğu kenardan seyredenlerden değil, her şartta teslim olanlardan olalım. Çünkü Rabbine sadakati yalnızca bolluk zamanına sığdıranların imanı, bir rüzgârın önündeki yaprak kadar savrulmaya mahkûmdur.