Son yıllarda gençlere fısıldanan cümleler değişti. Artık açık açık “inkâr et” denmiyor. Daha rafine, daha akademik, daha “iyi niyetli” bir dil kullanılıyor:
“Kimliğin yok.”
“Ailen seni baskılıyor.”
“İnancın senin önünde bir engel.”
“Özgürleşmek için uzaklaşmalısın.”
Bu cümlelerin masum olmadığını artık görmek zorundayız.
Bir insana “kimliğin yok” deniyorsa, orada bir inşa değil, bir söküm vardır. Çünkü kimlik; sadece bireysel tercihlerden ibaret değildir. Kimlik, insanın köküdür. İnancıdır, ailesidir, edebidir, hafızasıdır. Kökü olmayan ağaç ayakta durmaz; nereye savrulacağını rüzgâr belirler.
Bugün bazı çevreler —özellikle “bilim” ve “terapi” dili kullanan kimi psikolog ve psikiyatristler— dindar ailelerin gençlerini adeta bir markaj altına alıyor. Önce aile “toksik” ilan ediliyor. Sonra inanç “yük” olarak tanımlanıyor. Ardından “özgürlük” adı altında yalnızlık pazarlanıyor.
Bu bir tesadüf değil.
Bu, kimliği hedef alan sistemli bir projedir.
Çünkü yalnız insan, köksüz insan, yönsüz insan daha kolay şekillendirilir. Değerlerinden koparılmış birey, her türlü ideolojik mühendisliğe daha açıktır. Bugün gençlerin inançla, aileyle ve aidiyetle bağını koparmaya çalışan bu yaklaşım; küresel ölçekte yürütülen siyonist zihinsel tahakküm projelerinin bir parçasıdır. Amaç; imanlı, aidiyet sahibi, dirençli bireyler değil; kimliği çözülmüş, yönü başkaları tarafından belirlenen kitleler üretmektir.
Huzur; aileni terk etmekte değildir.
Huzur; inandığın değerlerden utanmakta değildir.
Huzur; seni sen yapan her şeyi “aşılması gereken bir sorun” gibi görmende hiç değildir.
“Sana değerlerinden vazgeçmeden huzur bulamazsın” diyen biri, senin huzurunu değil, kendi ideolojisini dayatıyordur.
“Sana ailenden uzaklaş” diyen biri, seni güçlü değil; savunmasız hale getirmek istiyordur.
Burada çok net bir ayrım yapmak zorundayız:
Her beyaz önlük hakikatin teminatı değildir.
Her akademik unvan vicdanın kefili değildir.
Bilim, inançla savaşmak zorunda değildir.
Psikoloji, insanı Allah’tan ve ailesinden koparmak için değil; insanın yaralarını sarmak için vardır.
Ama bilim ideolojiye dönüştüğünde; terapi, kimlik sökümüne alet edildiğinde orada artık iyileştirme değil, dönüştürme vardır. Ve bu dönüşüm; insanı Rabbinden, ailesinden ve fıtratından uzaklaştırmayı hedefleyen küresel projelerle birebir örtüşmektedir.
Eğer biri sana “imanın senin sorunun” diyorsa, bil ki o kişi seni anlamak istemiyordur. Seni değiştirmek istiyordur.
Ve evet, bunu söylemekten çekinmeyelim:
Bu süreç sadece dünyayı hedef almaz.
Seni Allah’tan uzaklaştıran her adım, seni hem dünyada savrulmuş hem de ahirette kayıpta bırakır. Kimliğini elinden alanlar, sadece bugünü değil, istikametini de çalar.
O yüzden gençlere şunu açıkça söylemeliyiz:
Sen değersiz değilsin.
Sen kimliksiz hiç değilsin.
Senin bir Rabbin var.
Bir ailen var.
Bir geçmişin, bir yönün ve bir duruşun var.
Huzur; inkârda değil, hakikattedir.
Huzur; kopuşta değil, sadakattedir.
Huzur; savrulmakta değil, sağlam durmakta bulunur.
Ve son söz:
Sana kim olduğunu unutturmak isteyen herkese karşı uyanık ol.
Kimliğini elinden almak isteyenlere şunu söylemekten korkma:
“Ben beni ben yapan değerlerle geliyorum.”
Çünkü sen başkalarının projesi değilsin.
Sen Allah’ın emanetisin.